kıllar yünler
Sonra durursun birden. Tırnak aralarına kadar bir hissizlik alır yürür teninde. Kıyamet kopsa limonlu çayın yanına bir sigara yakarsın oturduğun sedire bağdaş kurarak. Sonra yine durursun, dinlersin kalkan toz bulutunun zarif uğultusunu. Sonra çayın içindeki limonu deşersin kaşığın ucuyla. Birileri konuşur, birileri yüzüne bakar, birileri hep sorar hep sorgular yüzünün uzamaya duran çizgilerini. Ve yine, “birileri hep sarhoş!”.
O kadar yorulursun ki aramaktan mana’yı, gittikçe daha çok kamburlaşıp daha da tezatlaşırsın yüzündeki onbeş yaş ifadesine. Belki bir an’da bulma ihtimalinden bütün gülümsemeleri, gözlerdeki haşinliği, kalın kaşları, saç kıvrımlarını, tırnak bakımsızlıklarını, fesleğen kokularını, film repliklerini, çiğdem tuzlarını, çıkık kemikleri biriktirirsin avcunda. Belki bu yüzdendir cinnet anının ellerinden başlaması. Her seferinde ayaklardan sürüklerken bulursun cesedini rüyalarından. Bütün toplu katliamlarda yer vermesini beklersin yaşıtın birinden kamburluğuna.
Sonra yine; durursun birden. Gözlerin dolar, ikinci limonlu çay gelir, dördüncü sigaranı yakarsın. birileri gelir, birileri yine gider, ve birileri halâ sarhoştur. Sesinin olağan bütün çoraklığıyla “kendime dikkat et nolur” demek isterken öksürük nöbetleri arasında yarım yamalak bir hoşça kal’a sığdırırsın bütün bu durumları, durmaları, sonraları, sancıları.
Birileri hep gider.
Ve sen hep beklersin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.