- 643 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NERGİS ÇİÇEĞİ - Metamorphosis of Narcissus* -
Kendi görüntüsüne âşık olan Narkissos değildim elbet…
Bizim hikâyemiz Karaburun’da da geçmiyordu. Dali kadar olmasa da karizma konusunda idare ederim doğrusu yani Dali’nin bıyığı kadar saçım olsa…
Neden mi bahsediyorum… Size çok mu saçmalıyor gibi görünüyorum…
Aslında şu an ne mitolojiden ne de Salvador Dali’nin “Metamorphosis of Narcissus (Narkissos’un Dönüşümü)” tablosundan bahsediyorum… Hiççç aklımın ucundan dahi geçmezdi, geçmedi de Narkissos günümüze nergis, üstelik bir çiçek adı ya da bizzat çiçeğin kendisi olarak geleceğini…
Yani ne işin var senin deniz dururken, nehir kıyılarında demeyin… Suya yansıyan yüzüne tutuldum tıpkı Narkissos gibi… Ama benim tek farkım o deli kendi görüntüsüne âşık olurken ben senin görüntüne âşık olup deliriyordum… Kalakaldım öylece… Taş mı kesildim? Yoo… Aç kalıp günden güne eridiğim doğru… Hani aşk adama bunları yapar da ya görüntü… Yüzü, bacakları, göğsü, endamı, saçı-başı, makyajı tepeden tırnağa yansıyınca suya bunları yapacak güce kudrete sahip miydi adına aşk denen o kutsal varlık… Mitolojik bakmıyorum olaya ama yüzyıllardır gelen bir gelenek gibi ne bulduysa kadın, neyi keşfettiyse yakıştırmasını bildi kendine… Aslında kendi için mi, biz erkekler için mi böyle yaptı yoksa kadınlar arası savaştan galip çıkmak için mi bilmiyorum… Bilsem de kendimde test edecek cesaretim yok doğrusu…
Aşk, hani o ilk görüşte diye diye altını kalın çizgilerle çizdiğimiz (siz bakmayın benim burada ince çizgi kullandığıma) cümle var ya işte o cümle hangi görüntüyü barındırıyordu. Onu demeye getirip o çiftleşme duygularından arındırıyordum bir nevi biz erkekleri… Hıı! Ne kadar arınırız bilemem…
Peki, görmeden o suya yansıdığı duru haliyle iki insan âşık olamaz mıydı birbirine… İlla kadın ya da her kimse bu aşk oyununda kendini yanılsama yoluyla göstermek zorunda mıydı? Biz erkeklerin görsel ve fantezi dünyasını kadınlarınkinden farklı kılan şey neydi? Sanırım mitolojideki aşkların genetik kırıntılarıyla besleniyorduk da kadını severken bile sevişme dürtülerini yani içimizdeki eski çağ hayvanını ehlileştirme gereğini duyuyorduk.
Su; sanki zamanı emen içinde ince uzun bacaklı filler barındıran, kâğıt havlu…
Yüzü, kıtalardan kopan kara parçası… Ağır ağır nasıl da salınıyordu. Su, gerçekten var mıydı yok muydu? Bu Narkissos dedikleri kadar yakışıklı ve kimselere pas vermeyen burnu havada bir adam mıydı? Bilmiyorum doğrusu hoş bilsem de ne işime yarar… Mitolojik aşklar, sevişmeler, cinsellikler yirmi birinci yüzyılınkinden çok farklı ya da bizinkiler onların karşısında fantastik…
Tamamen bahsettiğim şey şu “Nergis çiçeği…”
Yani Metamorphosis of Narcissus’dan geçip öyle bir çiçek olmak ya da olmamakla, ille de avangart takılıp sanat tarihçileri edasıyla elimi çeneme dayayıp saatlerce bakıp bakıp süslü kelimeler etmeme gerek yok. Hoş! Et deseniz de ne edebilirim ki sonuçta ne avangardım ne sanat tarihçisi… Ancak varoş semtlerin kendini beğenen gecekondusu olarak tek kelimeyle işi bitirmem gerekirse,
“Aşk; aslında insanın kendisini, başkasında sevmesidir… O yüzden hepimiz biraz Narkissos, biraz da çiçeğiyiz, kendimizin…”
Kaynak Alıntı:
* Salvador Dali’nin aynı adlı “Metamorphosis of Narcissus (Narkissos’un Dönüşümü) tablosudur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.