EY! DÜNYA!
“Bütün dünya bir sahne, bizler sadece oyuncularız...”-William Shakespeare
İnsanoğlu kuşa benzer; doğar, uçar, konar, göçer... Hâl böyle iken, en doğal tiyatro sahnesi olan ‘dünya’ olabildiğince kusursuz ama anlaşılması da o denli güç olan insandan neler çekmektedir...
Asıl olan, perde kapanıncaya kadar rollerimizi en güzel ve başarılı biçimde yapmamızdır...
Hele aynı coğrafyada yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı sudan içen; kısaca aynı kaderi paylaşması kaçınılmaz olan insanlar yüzünden dünyamız hiç de iç açıcı olmayan bir ruh hâliyle varlığını sürdürmek zorunda bırakılmaktadır...
Dile gelebilseydi de bizlere, aslında acınması gerekenin kendisinin olmadığını, mutlak surette kendisine mahkûm olan insanların olumsuzluklarını anlatarak biraz teselli bulabilseydi...
Ey! Dünya!
Küçülen sen değilsin; içindeki gelişmiş varlıklar! Daralan da sen değilsin; aslında kirlenen de...
Senin gönlün geniş, yüreğin güçlü! Lâkin hep seni suçlu bulurlar, ne hikmetse... Madde hırsı yok ki sende; manayı kavraman da söz konusu değil! Kısır döngü semtine bile uğramaz; ne mümkün kıskanman, bencilleşmen, çıkar peşinde koşman! Kahır nedir bilmezsin, ama hep sana kahrederler...
Kendinle daima barışıksın; çelişkili ve işkilli olan yine o kusursuz ‘!’ yaratıklar... Üleşen sensin; kapışan ve savaşan yine onlar! Dile gelsen de sana yapılan haksızlıkları, zulümleri ve çirkinlikleri bir bir anlatabilsen! Asla vefasız, nankör ve zalim olmadığın gibi; senin konukseverliğini tanımlamaya sözcükler âciz kalır...
Kazanmak, yitirmek gibi bir derdin hiç yok; ama onların pek çok! Barındıran, doyuran ve her şeyini cömertçe ikram eden yine sensin, kuşkusuz... Özenti, imrenti, takıntı sende ne gezer! Seçme hakkı, tercih gibi bir lükse sahip olmadığın hâlde, her sıkıntıya katlanırken sızlandığını ne bir gören, ne de duyan var!
Bütün kötüleri ve kötülükleri, zalimleri ve zulümleri, hainleri ve ihanetleri, yanlışları, adaletsizlikleri, haksızlıkları, ... hoşgörü ile içinde barındıran ve asla kin tutmayan da yine sensin... Ne büyüksün sen!
Tüm asaletin, ağırbaşlılığın ve görkeminle sen hep vardın, varsın ve sonsuza kadar da var olacaksın. Sırf iyi niyetli olduğundan ‘uygar, çağdaş, duyarlı’ insanların bir gün seni anlamalarını umar durursun; korkarım, daha çok beklersin...
Sevelim, sevilelim;
Sayalım, sayılalım;
Haddimizi bilelim;
Âdil, doğal olalım...
‘Ocak, 2007’
YORUMLAR
"Tüm asaletin, ağırbaşlılığın ve görkeminle sen hep vardın, varsın ve sonsuza kadar da var olacaksın. Sırf iyi niyetli olduğundan ‘uygar, çağdaş, duyarlı’ insanların bir gün seni anlamalarını umar durursun; korkarım, daha çok beklersin.."
Güzel tespitler, ama karamsar olmamak lazım. Geleceğe ümitle bakmak lazım. Aksi bir düğüm daha atar bu karmaşaya...
Saygılarımla..
Kendinle daima barışıksın; çelişkili ve işkilli olan yine o kusursuz ‘!’ yaratıklar... Üleşen sensin; kapışan ve savaşan yine onlar! Dile gelsen de sana yapılan haksızlıkları, zulümleri ve çirkinlikleri bir bir anlatabilsen! Asla vefasız, nankör ve zalim olmadığın gibi; senin konukseverliğini tanımlamaya sözcükler âciz kalır...
Kazanmak, yitirmek gibi bir derdin hiç yok; ama onların pek çok! Barındıran, doyuran ve her şeyini cömertçe ikram eden yine sensin, kuşkusuz... Özenti, imrenti, takıntı sende ne gezer! Seçme hakkı, tercih gibi bir lükse sahip olmadığın hâlde, her sıkıntıya katlanırken sızlandığını ne bir gören, ne de duyan var
çok şahane-sin...
Suçlamak insanın yapısında var.kesinlikle haksız olduğumuzu bile bile savunmaya geçer ve hemen bizi eleştirenleri suçlar yerden yere vururuz...
Ayrıca da buna kendimizi inandırırz.
Ağz yok dili yok DÜNY ne yapsın gelen vurur giden vurur.
küfürlerde..
Ben bu dünyayı....diye başlamazlarmı? Oonun yerinde olmak istemezdim!!!