senden önce ben senden sonra ben
Senden önce ben harabeydim. Batıktım, yıkıktım. Aşkta kırık çıkıklarım vardı. Kalbim sargılıydı, ağrılıydı.
Senden önce ben yaşayan ölüydüm. Hayaliydim. Sus pustum. Gecenin karanlığını mürekkep yapıp yazardım durmadan.
Senden sonra ben mükemmelim işte! Dört dörtlüğüm. Şen şakrağım. Gülüşünün aydınlığını mürekkep yapıp yazıyorum şimdi.
Uzun gecelerin sonunda yatağına kavuşmuş bir suyun coşkusuyla ve ana ocağına varmış bir evladın rahatlığı, huzuru ve mutluluğuyla sana uyuyorum. Sana kalp ve ağız dolusu iyi geceler diliyorum.
İlk defa güzelce uyuyorum. Güzele uyuyorum.
Aşkım diyorum.
Yüzünü öpücüklere boğuyorum, tutamıyorum kendimi.
Bir kelebek yumuşaklığıyla yanağına buselerimi konduruyorum.
Bal damlayan ağzının kenarını öpüyorum.
Bal damlası diyorum sana usulca, tebessüm ediyorsun uykuyla karışık.
Üzerini örtüyorum öpücüklerimle.
Yastığın kuş tüyü...
Gördüğüm sanki bir büyü...
Uyanmak istemiyorum.
Üzerime sen çekiyorum.
Sımsıkı sarılıyorum. Yastığım hep taştandı sen yokken, yorganım hep betondandı. Sert ve soğuktu.Sesim sensiz ve sesinsiz hep boğuktu, anlaşılmazdı. Oysa şimdi şu an ne de güzelmiş adını söylediğimde sesim, ne de tatlıymış duyduğum, sanki bir melodi...
Sana dalıyorum gözüm kapalı, seni düşlüyorum.
Gözlerinden yanağına düşen yaş oluyorum bazen.
Sözlerinden kalbe değen taş oluyorum bazen.
Ama illaki illa sen oluyorum halükârda!
Çok uzun yıllar oldu mutlu olmayalı.
Çok aylar geçti.
Çok haftalar...
Senden önce ben hep eksik ve mutsuzdum. Herkes tamdı benim dışımda! Herkes mutluydu sanki dünyanın bütün mutsuzluğunu bir mıknatıs gibi üzerime çekiyordum.
Bir sünger gibi dünyanın bütün gözyaşlarını içime çekiyordum. Bu yüzden hep ıslaktım. Hep ağlamaya hazırdım. Sen şemsiye oldun. Sen yağmurluk oldun bana. Senden sonra ben hiç ıslanmadım. Hiç ağlamadım.
Senden önce benim dışım şenlikti bahardı, içim cehennemlikti.
Gülüyordum içim ağlarken!
Kahroluyordum gülerken!
Senden sonra ben, inanamıyorum kendimdeki değişime.
Aklım almıyor.
Sözlerim inci deryası oldu.
Hislerim sen koktu.
Kalbim sen doldu.
Senden sonra ben arabesk bir tavırdan özgün bir tavra geçtim.
İntihara meyilli bir kıyıdan yaşama odaklı bir kıyıya demir attım.
Hep senden sonra oldu.
Gülüşüm senden sonra...
Mutlu oluşum...
Sevinçten ağlayışım şu an ki gibi...
Senden sonra bana soruyor bir hayranım "Musmutlusun Kaptan hayırdır?" diye. Kaptan hüznün sesi, aşkın. Ve her şeye rağmen Karakoçan’ın. Gururu olamadı ama hayranıydı elbet! Kaç okyanusu geçti boğulmadı, kaç limana demir attı yılmadı, kaç adada mahsur kaldı umudunu yitirmedi. Kaç kez battı sayısını hatırlamadı ama yine de dimdik ayakta durmasını bildi.
Tek yokluğunda boğuldu. Yıkıldı. Döküldü.
"Onu yâre sormak lazım. Yaralar yâr eli değince şifa buldu da!" dedi Kaptan tok ve gür bir sesle. "Onu Papatya’ya sormak lazım aşkın ta kendisine." Ne de şiirseldi yazdıkların ne de kalbiydi. Bir insan yaşamadan yazamazdı. Küçük İskender’in şiiri geldi aklıma nedense. Tam da kalbime isabet etti.
"Küçükken nasıldı?’’diye sordu anneme;
"Küçükken yaram/azdı" dedi annem.
Tebessüm etti.
"Doğru mu?" dedi gözlerime bakarak.
"Doğru" dedim
Ve aynen tekrarladım annemin sözlerini;
"Küçükken yaram azdı"
- Hımmm, o yâr sardı yaralarını da ondan böyle mutlu ve kutlusun Kaptan.
- Elifi elifine öyle!
-Nasıl sardı yaralarını o yâr?
-Bir el nasıl da şifa olur başka bir ele! Bir can nasıl da ümit olur tükenmiş bir cana? Bir kalp nasıl da kapılarını açar başka bir kalbe? Yâr nefesi sağaltmacı değil de nedir? Yâr sesi iyileştirici değil de nedir? Bu soru yanıtlanamaz çünkü hala tesirindeyim ve yaşıyorum. Uzun gecelerin ve günlerin sonunda ilk defa rahat ve huzurlu uyudum dün gece. O yanımda yoktu belki de benden çok uzaktaydı ama sanki vardı ve çok yakındı.
-Bu sihirli eli merak ediyorum Kaptan? Sendeki bu bariz pozitif değişikliği sağlayan kişiyi elbette merak ediyorum. Bir adı yok mu bu otacının? Bu kalp şifacısının namı yok mu?
-Olmaz olur mu ben ona hep Papatya diyorum ya!
"Senden önce ben ve senden sonra ben!" diyebileceğiniz biri varsa bu yaşamda yanı başınızda şükredin rabbinize. Bu yazı bu gecenin şerefine yazıldı ve Papatya’ya ithaf edildi. Herkes merak etsin ve mutlu olsun sebepsiz. Ve anlasın ki herkes aslında bir Papatya’dır aslında. Ve bir hafiye gibi her yazının altında, her kelimenin ardında mana arayanlar bilsinler ki sadece ve sadece Papatya vardır harbiden. Onu da bir tek Papatya bilir zaten!