Biz Deniz
Size denizi anlatayım. İçimdeki denizi. 5 yaşında yüzmeyi öğreneyim diye atıldım denize. Öyle durup dururken hem de. Üzerimde beyaz bir t-şört ve mavi şort vardı. Çırpındım durdum önce. Panik yapma dedi dedem. Yavaş hareket et. Su seni kaldırır. Hangi akla uyduysam o an durdum. Sadece nefes alabileceğim kadar kaldım suyun üzerinde. Ayaklarım korkudan titriyordu. Ellerimi yana açtım. Dengede durabiliyordum. Güven doldu içime. Basardım. Sonra köpekler gibi dedi çakma antrenörüm dedem. Böyle yap ellerini ayaklarını. Denedim. Olur gibi oldu ama. Çok emin değildim. Gide gele öğrendim haftalar sonra. Kulaç atmayı. Su yutmayı. İki de arkadaşım vardı. Sabah kahvaltıdan sonra doğru sahile. Gider gitmez yüzmeye. Yorulunca kumlarda ısınmaya. Yıllar sonra büyüdük on iki veya on üç yaşındaydım sanırım. Balık tutanların gözendeki ışıltıyı gördük. Mutluydular. Sanki oradan sonrası yoktu onlar için. Jules Verne yazmış “balık tutmak oltanın iki ucundaki alıklarla mümkündür diye, biri olmazsa diğeri olmaz”. Ama ikisi de alıktır. Olta almak gerekti. Babamla bir pazar günü malzeme satan bir dükkana gittik. Bana nedense çok pahalı gelmişti. Babamın yüzüne baktım utanarak. Alabilecek miyiz der gibi. Gülümsedi. Bordo bir kamış ve simsiyah bir makine aldık. Misina ve kanca da. Heyecandan oluyordum taşırken. Eve gittiğimizde bir elimde misina diğer elimde kanca öyle kalakaldım. Ben bunları nasıl bağlayacağımı bilmiyorum ki?
Bir komşumuz vardı. Deniz ihtiyari. Ona gittim akşam akşam. Bir iki teknik gösterdi kolayından. Oldu. Çalıştım çalıştım yaptım. Küçücük şeylerle mutlu olmayı o zaman öğrendim. Ertesi gün arkadaşıma gidip hadi dedim. İskeleye gittik. Ne oldu dersiniz. Hüsran. Ama o gün yem denen şeyin önemini öğrendik. Taze olacakmış. Elimiz boş döndük. Sonraki yıllarda bu o kadar çok kez tekrarladı ki. Biz bile balık tutmayı öğrendik. Her gün her akşam üzeri. Yerimizi bile öğrenmişti insanlar. Arayan oraya gelirdi. Yıllar geçti. Üzerinde içinde bulunduğumuz bu mavinin dibini merak ettik. Daldık. Tüplü tüpsüz. Her türlü. Gece kıyısında içtik. Sarhoş olduk. Ateş yaktık. Şarkı bile söyledik gitar, kanun esliğinde. Her kafadan ayrı ayrı. Büyüdük büyütüldük. Başka denizler gördük. Hepsini ayrı sevdik. Yollarımız ayrıldı. Her sonbahar buluştuk ama. Zargana zamanı. En çok ondan keyif aldık. Suyun üzerinde çırpınışından. Ustalaştık. Cevre edindik. Sayısız ihtiyar arkadaşımız oldu.
Deniz vermesini bildiği kadar almasını da sever. Saygı ister. Dikkat bekler. Yaz sonu bir gün açıktaydık. Dört kişi. Hepsi delikanlı. Hava kapalıydı. Çok balık tutmuştuk. İstavrit. Hadi dönelim dedi en büyüğümüz yasça. Denizde yaşlı kaptandır, ne derse o olur. Çapayı çektim. Simsiyah karardı hava. Deniz başladı kıpırdanmaya. Kıyıya burun verdik. Küreklere asıldık. Bir rüzgar esiyor kıyıdan. Biz bir kürek çekiyoruz, iki kürek geri atıyor bizi. Karşı kıyı çok uzakta. Yanladık sonra. Kıyıya paralel. Yoksa çıkamayacağız kıyıya. Tam üç saat sonra sekiz km ötede bir yere atabildik kendimizi. Yağmur mu ıslattı deniz mi daha çok bilmiyorum. Yorgunluktan bitkindik. Uzandık kaldık öylece. Yağmura bile aldırmadan. Bir daha karar aldık. Rüzgarı kokladığımız anda kaçmak için kıyıya. Rüzgarı koklatır deniz. Haber verir, esecek, beni bozacak diye. Nereye bakacağını bilirsen görürsün nereden patlayacağını. Zor da olsa öğrendik bunu.
Mavileri o zaman sevdim. Açık mavi, koyu mavi, yeşile çalan mavi. Hepsi ayrı güzel. İyot koklar ciğerleri doldururduk. Pazar günleri girmezdik denize. Tatildi. Girenlere kızardık. Suyu tuzluydu ya diğerlerine göre. Bize göre normal sular tuhaftı. Tuzsuzdu bir kere. Tatsızdı. Gelgiti öğrendik. Ne zaman olduğunu. Kimin evinin bahçesine kadar ulaştığını. Yengeç kovaladık. Midye çıkardık. Az kestane batmadı ayaklarımıza. Kaya balığını ise yaramaz saydık. Adini bilmediğimiz her canlıya isim uydurduk. Neler neler hem de. Bir midye vardı uzun ince. Sülünezmiş adi. Sonradan öğrendik. Biz parmak midye derdik. Büyüdükçe öğrendik. Büyüdükçe korktuk denizlerden. Sonra deniz bizden bir yakınımızı aldı. Severdik adamı. Geri verdiğinde, iki hafta kadar sonra soğumuş kaskatı olmuştu. Üzüldük. Kıyısından sevdik artık. İçinde bazı sevinçlerimiz vardı. Geri vermiyordu. Olsun. Biz küsmedik kırılmadık. Sevdik hep. Sesini sevdik. Gece ışığı yansıtmasını. Köpürmesini. Sana köpüğüsün denizin demem ondan. Öyle sevdik onu. Karşılıksız. Ayaklarımızı olsun uzatırdık iskeleden. Islatsın diye. Islak ayakla kumunda yürürdük sonra. Hiç uzaklaşamadık. Yakınında olmaya çalıştık. Bir hafta görmesem kanım kurur hala. İyot çeker canim. Doğrusunu söylemek gerekirse kadın sevmek gibidir denizi sevmek. Mavileri sevmek tüm kadınları sevmek gibi. Sadece kendisini sevemiyorsun. Yosununu tuzunu balığını kokusunu fırtınasını rengini nesi varsa. Top yekün aşk. Bizim yüreğimize sevgiyi o serpti. Onun için sevmekten korkmayız biz.