2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1305
Okunma
23 Haziran’da sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile uzun bir görüşme yapan Başbakan Sayın Erdoğan, sonunda aklından geçmekte olan en önemli mesajını verdi:
“Paralel yapıyla mücadele bizim önceliklerimizdendir. Bunun için Cumhurbaşkanı ile hükümetin bu konuda uyumlu ve mutabakat içinde olması bu mücadelenin sürdürülmesi için şarttır.”
Yani demek istiyor ki, kadrolaşma ve istenmeyen kadroların tasfiyesi, suç işlemiş olanların yargılanması veya cezalandırılmasının yapılabilmesi için, Cumhurbaşkanı AKP iktidarının göstereceği kişi olmalıdır. Başkası seçilirse paralel yapı ile olan mücadele devam edemez.
Bu da demek oluyor ki, önceki seçimlerin her birinde kullandığı “Milleti bir şeylerle korkutma ve oylarını kendine kanalize etme” taktiği bu seçim için belli oldu. Milleti paralel yapı ile korkutup oylarını devşirmek.
Hatırlayalım, hükümetle uyumlu olmayan bir cumhurbaşkanı vardı: Ahmet Necdet Sezer. 2007 yılına kadar yani yaklaşık 4 yıl AKP bu Cumhurbaşkanı ile çalışmak zorunda kaldı. En büyük problem kadrolaşmada yaşanmıştı. Hükümetin üst düzey tayin etmek istediği kadrolar, Cumhurbaşkanınca onaylanmıyor, oyalanıyor, istihbarata bahanesi ile sümen altında tutuluyordu. Ayrıca Milletin inançları ile bağdaşmayan çıkışlarını da bilmeyen yok.
AKP hükümeti 2007 yılından itibaren son derece uyumlu, kardeşlikten gelme, hatta “kardeşlikten öte” ilişkileri olan bir Cumhurbaşkanı ile çok uyumlu bir şekilde çalıştı. Çalıştı da ne oldu? Devlet kadrolarında çok önemli şeyler oldu:
Bir defa askeri kadrolardaki çok sayıda yüksek rütbeli personel tutuklandı, yargılandı, cezalandırıldı. Ergenekon, Balyoz gibi davalar yıllarca milleti meşgul etti. Cumhurbaşkanı elbette onayları ile bu sürecin çok önemli bir parçası oldu. Hükümetin, önüne getirdiği her belgeyi uyum adına gözü kapalı imzaladı. Peki nereye gelindi? Bütün bu davalar yanlış deliller ve dinlenilmeyen tanıklar yüzünden bozuldu, hapishanelerin kapısı açıldı, yıllarca milletin meşgul edildiği davalardan dolayı içerde bulunan herkes dışarı çıktı. Büyük bir kaos yaşandı.
Sormak gerekmez mi, bu muazzam uyum ne işe yaradı? Adalet mekanizması büyük yara aldı, askerin itibarı yerle bir oldu. Kumpasların kurulmuş olduğunu, kendi ifadelerine göre ne hükümet anlayabildi, ne de çok uyumlu Cumhurbaşkanı! Demek ki kardeşlikten öte uyum burada ters işledi.
Gelelim paralel yapılanmaya. Kendi ifadelerine göre paralel yapı kendilerini gafil avlamış. Uyumsuz Cumhurbaşkanı 2007’den önce bu tür kadrolaşmaya onay vermediğini zaten biliyoruz. Yani paralel yapılanma o dönemin eseri değil. Demek ki bu tür paralel kadrolaşmalar “kardeşlikten öte” ilişkileri ile çok uyumlu olan Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün görev süresi boyunca yapılmış. Kendi ifadelerine göre hükümet, aldanarak düzenledikleri paralelcilerin atama belgelerinini Cumhurbaşkanına arz etmişler, o da uyum adına her önüne geleni araştırmadan, soruşturmadan onaylayıvermiş. Sonuç mu, Başbakan’ın deyimi ile “Cumhuriyet tarihinin en feci darbe girişimi” tezgahı hazırlanmış. Demek ki “uyum” burada tamamen devlet çarkını ters döndermiş.
Örneğini verdiğimiz bu yaşanan gerçekler gösterdi ki, hükümet ile cumhurbaşkanı tam uyum içinde çalışırlarsa çok bütyük ve telafisi zor zararlar ortaya çıkıyor.
Şimdi yine kadrolaşma ile ilgili sorunların halledilebilmesi için “uyumlu bir Cumhurbaşkanı” istenmesi akla, mantığa, tarihe ve yaşananlara asla uygun değildir.
O halde seçilecek cumhurbaşkanında aranacak olan tek başına “uyum” asla ve kata Türkiye’nin sorunlarını çözmek için yeterli değildir, olamamıştır.
Peki nasıl olmalıdır?
İşte meselenin püf noktası buradadır:
Seçilecek Cumhurbaşkanı uyumlu olmanın yanında, Milletimizle aynı değerleri paylaşan, ahlak ve maneviyatı önceleyici, bağımsızlıktan yana olan, Türkiye’nin sanayileşmesine önem veren, adil bir ekonomik düzen isteyen, İslam Birliği için çaba sarfedecek olan, dürüst ve şaibesiz olan, kendi ikbalini değil memleketin istikbalini düşünerek hareket edecek olan, güçlünün değil haklının yanında yer alacak olan, dışarıdan emir ve talimat almayacak olan, Milletinin şeref ve haysiyetini koruyan, başkumandanı olacağı ordumuza gözbebeği gibi bakacak olan, hükümetin yanlışlıklarını kılı kırk yararak önleyecek olan biri olmalıdır. Devlet ve Milletimiz için hayati öneme sahip bu prensipleri salt uyum adına feda etmeyecek bir yapıda olmalıdır. Milli Görüş işte bunun için çabalamaktadır.
Milletvekilleri gösterecekleri adaylarda bu vasıfları aramalıdırlar., Seçmenlerimiz de oylarını kullanırken, korku ve yönlendirmelere göre değil, önlerine gelecek bu fırsatı bu ölçüleri gözeterek titizlikle değerlendirmelidir.
Çeşitli menfaat ve siyasi hesaplarla yapılacak bir yanlış, iş işten geçtikten sonra asla düzeltilemez. Neticelerine hep beraber katlanmak zorunda kalırız.
NANE
Düşünmeden yersen bir naneyi;
Sonra düşünürsün, ama neyi?
Ekrem Şama
ekremsama@hotmail.com
© 2014 Microsoft Koşullar Gizlilik ve tanımlama bilgileri Geliştiriciler Türkçe