- 1048 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Venedik tutulması (3)
Olayın biraz daha geçmişinde Fatih Sultan Mehmet Han döneminde Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da kazandığı topraklar sayesinde Venedik ile komşu olmuştu. Venedik için Osmanlı’nın dibe dayanması en başından beri bir sıkıntıydı ve Osmanlı’yı napıp edip yenmesi gerekiyordu. Osmanlı, Ege’de adaları ele geçirdikçe Venedik çıkarları da tehlikeye girmeye başlamıştı.Osmanlı Devleti 16 yıl boyunca süren bu savaşlar neticesinde Eğriboz’da dahil olmak üzere bir çok adayı ele geçirmişti ve en sonunda Venedikliler ile barış antlaşması yapıldı.
Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardı:
Venedikliler Osmanlı sularında ticaret yapma hakkını kazandılar.
Venedikliler İstanbul’da balyos (elçi) bulundurabileceklerdi.
Venedikliler Osmanlılara savaş tazminatı vereceklerdi.
Antlaşmanın bir diğer şartına göre Venedik Cumhuriyeti en tecrübeli ressamlarından birini Fatih Sultan Mehmet’in tablosunu yapmak üzere İstanbul’a gönderecekti. Bu amaçla ressam Gentile Bellini İstanbul’a geldi ve İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet’in ünlü tablosu başta olmak üzere birçok eserler yaptı.
O sıralar Osmanlı ile Venedik arasında kısa süreli bir barış havası esmeye başlamış ve Osmanlı Devleti, Venedik’ten gelebilecek saldırıların durması sebebi ile güçlerini başka bölgelere yayarak rahatlamıştı. Fakat Venedik Devleti sözüne sadık kalmadı ve kısa süren barış döneminde kendini toparlayarak Osmanlı gemilerini yakmaya, batırmaya başlayarak taciz etmeye başladı.
Hacca giden kafileye saldırmaları, Osmanlı Devleti’nin deniz ordusuna taciz atışları yapmaları bardağı taşıran son nokta olması için bile yeterliydi. Girit’in fethedilmesi Osmanlı açısından ticaretin bir nevi güçlenmesi için gerekliydi.
Artık ordular toparlanmış Girit tamamen kuşatılmıştı. Kara Bahir’in beklediği gün gelmiş ve Girit’e ayak basacağı günü bekliyordu. Kim bilir belki de kendisi açısından intikam yakındı.
Girit’e Hristiyan devletlerden de yardım geliyordu. Bu açıdan Girit kendini biraz sağlama almış gibi görünse de, Osmanlı’nın uygulamış olduğu muazzam ve muhteşem baskısı altında neredeyse sıfır etki gibi kalıyordu.
Şovalye Ammon’un bulunduğu gemide Girit donanmasının en önemli komutanlarından bazıları da yer alıyordu. Novagiero acımasız bir kumandandı. Gemide uzun süren bir sessizlik vardı ve güverteye çıkarak bu sessizliği bozdu.
"Şovalyeler, Osmanlı Devleti ile bir ölüm kalım savaşı veriyoruz. Ya biz burada ölürüz, ülkemizi teslim alırlar. Ya da biz bu savaşı vermeyip, bağımsızlığımızı daha kalıcı yaparız. Ülkemiz, halkımız ve bayrağımız için bu savaşı yenmeliyiz. Geri de acılı ailelerimizi bıraktık. Hiç değilse onlar için son damla kanımıza kadar savaşmalıyız. Görelim sizi" diyerek orduya bir nevi büyük bir moral konuşması yapmış ve Ammon’da dahil herkes ayakta alkışlamıştı. Fakat gemi biraz daha gerilerdeydi çünkü İtalya taraflarından askerleri alıp gelmişti. Ve artık Osmanlı Devleti donanması ile Venedik donanması burun buruna geldiği andan itibaren savaşa tutuşmuşlardı.
Venedik’lilerin sürekli deniz ile haşır neşir olmalarından dolayı ilk günlerde Osmanlı donanması biraz geri çekilmek zorunda kalmış ve Venedikliler’e büyük bir moral olmuştu.
Ammon ise kızını düşünüyordu. Acaba başıma birşey gelirse kızımın başına ne gelir, nasıl yapar? gibi düşüncelerle kendini içten içe bitiriyordu.
Bir gün Ammon’un yanına genç ve yakışıklı bir şovalye geldi.
"Lordum, eğer ki bu savaştan sağ salim dönersek Amata ile evlenmek isterim. Ona gözüm gibi bakabileceğimden emin olabilirsiniz."
Ammon’un bu yakışıklı şovalyeyi ne zamandır tanıyordu ve gözüne de girmişti.
" Neden olmasın Lucio, bende zaten kızımın evlenmesini istiyorum. Hele bi savaşı kazanalım, gerisini düşünürüz. Sen şimdi güvertene geç ve orasını dert etme." diyerek Lucio’yu yolladı.
Tam bu konuşmalardan sonra Ammon’un yakınlarında bulunan 2 Venedik gemisi batmıştı. Savaş şiddetliydi ama acaba Osmanlı’nın geri çekilmesi bir taktik mi? Yoksa Venedik donanması gerçekten çok mu güçlüydü ?