- 1673 Okunma
- 19 Yorum
- 3 Beğeni
Edebi Bir Hastalıktır Yazmak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.” derdi edebiyat hocam. İtiraz etmiştik birkaç arkadaşla; “Ama hocam, geçenlerde siz bile iki yıldır hiç yazmadığınızı, yazamadığınızı söylemiştiniz.” demiştik; bilgiç bir tavır, bir o kadar da hocamızı mat edebilmenin umut ve gururuyla, kendimizi güya motive edip, hazzın üst sınırlarında uçmak bekleyen halimizle…
Gülmüştü tekrar hocamız. “Sözümü tekrar ediyorum, edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.” demişti; bizim bilgiç ve vakur tavrımıza karşın.
Şaşırmıştık bu söze. Madem bir hastalıktır, madem tedavisi yoktur, hocamız neden iki yıldır yazmıyor ya da yazamıyordu? Tecessüs halimizi görüp vakarın üst sınırlarında gezinmemişti oysa O… Dinlemiş, düşünmüş ve bizi de düşündürmeye çalışmıştı en sevecen haliyle. “Yazmaya sadece ara verilir. İnsan ruhu bazen boşluklardadır. İşte o zaman yazamazsınız. Ama unutmayın ki; yazmak denen olgu estetiği mümkün olmayan bir çizgidir. Ruh o boşluktan çıkar çıkmaz bıraktığınız yerden ve aynı hızla başlarsınız.”
Bu sözler çok anlamlıydı belki o yıllarda bizim için; ama doğruluğu kanıtlanmamış, havada kalmış sözlerdi. Gerçekten de böyle miydi? Yazmak bir alışkanlıktan öte ruhun doyumu mu idi? Ya da yürekten taşan damlaların biriktiği bir gölet miydi?
O zamanlarda kaldı bu konuşmalar ve unutuldu…
Yıllar geçti; kalemin yerini daktilo aldı. Yazan her insanın genelde evinde bir daktilosu oldu. Kalemden kolaydı; ama yine de zordu. Silmesi, gürültüsü, yavaşlığı, şerit bitmesi, şerit yırtılması, çabuk bozulması ayrı ayrı birer dertti.
Daha da zaman geçti, bilgisayarlar birden gelişiverdi. Artık yazanlar bilgisayarları kullanıyorlardı ve çok da rahattı. Önceleri az yazı üreten kalemler, artık sürekli yazabiliyorlardı. Büyük bir dost olmuştu bilgisayarlar.
Internet artık insanlar içindi. Her rahatlığı ayaklara kadar getiriyordu. Bloglar, edebi siteler, şiir siteleri çoğalıvermişti.
Ben ilk olarak blog sitelerinde yazmaya başladım internet ortamında. Çok da hoşuma gitmişti. Yazıyordum, yazanları okuyordum, yorumlar alıyor ve yorum yapıyordum. Yorum yazmak ve yorum okumak benim için zevklerin en güzellerinden biri idi. Yazdıklarıma yorum getiren arkadaşlar, kendilerince, görebildiklerince, kalemimi eleştiriyorlar, ne yapmam gerektiğini belirtiyorlar ve bana yol göstermeye gayret ediyorlardı. Bunu yaparken de asla bir büyüklük, kendini beğenmişlik, kibir gibi duygular yoktu. Ben de hak vermişsem teşekkür ediyor, aksini savunuyorsam da alt yorumla gerekçeleri sıralıyordum. Böylece yazılar geliştikçe gelişiyordu. Yorum alan da, yorum yazan da memnundu; çünkü edebi çizgisi, edebi dünyası gelişme içindeydi.
Altı yıldır edebi sitelere katıldım. Bloglardan daha önemliydi benim için; bıraktım oraları. İlk anlarda edebi sitelerde, blogtaki alışkanlıklarımla, yorumları bildiğim şekilde yazmaya başladım. “Şunu şu şekilde yapsaydık acaba daha mı güzel olurdu? Noktalama işaretlerine dikkat etmemişsiniz; oysa dikkat etseydiniz yazınız daha bir zenginleşirdi” ve buna benzer ifadeler…
Aman Allahım! Ne sert cevaplar, hakarete varan laflardı… İyi biliyorsam profesyonellerin sitesine gitmem gerektiğinden, ukala olduğuma varıncaya kadar bir dolu sözler.
Oysa edebi sitelerde edebi fikir alışverişi daha güzel olur diye düşünmüştüm. Edebi düşünce kazancı kat kat fazla olur demiştim. Hayal kırıklığı yaşadım uzun süre.
Bıraktım bir süre yorum yazmayı. Bana yazanları okumayı da bıraktım. Hatta bir yıl hiç yazı da yazmadım.
Sonuçta hocamın dediği oldu ve yine aldım kalemi elime. İşte o zaman, o güzel insanın ne demek istediğini daha iyice anladım.
Yazmadığım bir yıl içinde yorumları inceledim. Kısa, klişeleşmiş övgü dolu sözlerle tebrik etmek gerektiği kanaatine vardım. Ya da hiç yorum yazmamak…
Yapamadım… Bir süre denedim ve deniyorum da… Ama yapamadım. Kendimle savaşa girdim.
Bu yazıyı neden yazdım?
Çünkü bence bir şeylerin değişimi gerekiyor. Bir çare olmalı… Ya klişeleşmiş “Yüreğine sağlık.” denen yorumlarla yorum sayısı manevi haz vermeye devam etmeli ya da ne olursa olsun deyip bir köşeden izlemeli…
Bu yazı sadece bir iç dökmedir. Hiç bir şahsa, hiçbir yazıya atfen düşünülmemiştir. Sadece içimdekilerin klavyeye dökülmüş halidir.
Nice güzel yazı ve şiirlerde buluşmak üzere…
YORUMLAR
Değerli hocam; yazınız hem güncel hem de çoğunluğun ortak sosyal sıkıntısı,isteği,düşüncesi,öfkesi dile getirilmiş. Yani duygularımıza tercüman olmuş,dilbilgisi titizliğiniz konusunda haklısınız siz önce bir öğretmensiniz, biz sizi örnek alıyoruz o sebeplen bu emeğinizi saygıyla selamlıyorum. Sıkı takipçinizim,yazılarınızda hâyâllerinizi' de konuşturuyor olmanız, bizim de dünyamızı genişletiyor, sırf eğitici bir makale türünden çıkarıp romansı,hikayemsi,anısal,ahenkte bir deneme oluyor. yüreğiniz ,kaleminiz varolsun hep bizimle olunuz inşallah hayırlı günler dileğimle.
Geçenlerde çok severek takip ettiğim kitaplarını okuduğum bir yazara mesaj yazdım..Hayatımızdaki olumsuzlukları görüp olumluları neden göremiyor insan dedim..Bana yaz dedi..Evet yaz dedi...Yazmak, yazmak, yazmak......Bu zor, çok zor..Kalem kağıt kavgalı..Suskunluk, susup okumak daha iyi sanırım bende...Yazmak daha iyi sanırım sizde
Yazınızı tane tane okudum. Duygularıma tercüman olmuşsunuz. Yazmak içe dönük, susmayı şiar edinenler için kıymetli bir nimet. Sözler uçuyor yazılar ise ebedi kalıyor. Ne yazdığımız, niçin yazdığımız, yazımızla kimlere faydalı olduğumuz bize kalan geri dönüşümleri... Elinize yüreğinize sağlık. Kaleminiz susmasın isterim. Günün yazısına uygun kalitede bir yazı olmuş. Saygı ve hürmetlerimle kardeşim.
bu yazınızda o kadar haklısınızki bazen küstürürler yazmaya ama öyle bir şeydirki yazmak suyun duvarları yıktığı gibi önlenemez seldir edebi edipalidir el alışmış sevmiştir yazarak konuşmayı öyle anlatırdı en güzel ezgileri yaşamı olağan olanı olumsuz olanı tabiatın her rengi gibi nakışlarsız yazarak insan portfeyini şiirle romanla hikaye ile eleştırı ile sevgini ve kızgınlıklarını en güzel yazarak ifade edersin dil kadar keskindir bazen kazen kalemin sesi dil kadar tatlıdır bazen kalemın sesi çünki yüreğinin sesi bir kağıt bir kalem ile katibin eli .... edebi edebiyattır edep ile yazmak edep ile okuyup saygı ile emeğe değer vermek ...
İlkokulda bir öğretmenimiz vardı. Çoktandır görmedim ve haber alamadım kendisinden, öldüyse mekanı cennet olsun, yaşıyorsa da Allah hayırlı ömürler versin kendisine. Hiç unutmam daha dördüncü sınıftan başlayarak ve her gün son dersimizi okuma yaptırırdı. Bazen bizim götürdüğümüz kitapları, bazen de kendisinin getirdiği kitapları, ama bitinceye kadar bir kaç gün okuttururdu öğrencilere. Bir kitap bitince diğerine, o da bitince bir diğerine geçerdik. Böylece hepimiz birer kitap kurdu olup çıkmıştık o sınıflardan. Üzerinden geçen onlarca yıla rağmen bu güzel alışkanlık bizi terk etmedi, tabi biz de onu...
İdeal aşılayan o öğretmenlerimizi rahmetle, saygıyla, şükranla anıyoruz.
Sizin de öğretmeniniz böyle elleri öpülesi bir öğretmendir diye düşünüyorum.
Her hastalık bizlerden uzak olsun da böylesi hastalıklar hiç eksik olmasın diyorum sayın hocam.
Bilirsiniz ben de bir kesim gibi şiirde gerekmedikçe noktalama işaretlerini pek kullanmam ama, sizin bu konudaki titizliğinizi de yakinen bilenlerdenim. Hatta hece şiirlerinde bile durak yerlerinde mutlaka virgül kullanalım dersiniz, hiç unutmam. Yazınızı okuyunca haklı olabileceğinizi de düşünmedim diyemem doğrusu...
Tebriklerim, selâm ve saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Eleştiri de olsa yazın lütfen...
!.sean.!
Dinliyor okuyor takip ediyorum.daha ögrenmekteyim. tşk ederim sizlere.
Siz susmayın kaleminiz susmasın
zaman zaman konuşurum ben
yorumda çok başarısız biri olsamda:)
Hürmetler.
Saygıdeğer Turgay hocam
Hocanızın size söylediği sözü “Edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.” Çok iyi biliyorum
Sizi tanıdığım ilk günden bu güne kadar ne zaman yazma konusunda boğulsam bu cümleyi bana defalarca söylediniz ve ben de artık tüm kalbimle inanıyorum.
Yazmak gerçekten bir hastalık ama çok keyifli bir hastalık olarak düşünüyorum
Yazdıklarınıza katılıyor, paylaşım için teşekkür ediyorum
Saygı ve hürmetlerimle
ne güzel bir iç döküs.ne güzel bir anlatış.yazmak gerçektende kök salmış bir güzel bağımlılık.sadece bazen biraz küskünlük olsada iç sesimizi asla ve asla durduramayız.ve yeniden büyük bir özlemle sarılırız kalemlerimize.yazmak asla vazgeçilemez bir aşktır bence...yureginize kaleminize sağlık kalem dostum.daha nicelerine diyor saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Bu sabah ilk Sizin eserinizle güne başladım... yazı yazmayı ve noktalama işâretlerine verdiğiniz öneme dikkat ettim.
Anlattıklarınızla- anlatmak istediklerim biri-birine ne çok benziyor... Sağolasın.
Samîmiyetin zayıf kaldığı kelimeler, tam pişmemiş aşa; kırıcı yorumlar ise, çok tuzlu yemeğe benziyor...
Bir de kişinin, hayattan doyup- doymamasına bağlıyorum incitici yorumları.
"Noktan yoksa yorum yok" başlıklı kısa bir yazı yayınlıyorum sitemizde.
Şimdilik az olsun diyeceklerim... anlatmak istediklerinizi, çok iyi anladım diyebilirim... tâne- tâne okudum.
Örnek bir yazı yazdınız, tebrik ve teşekkür ederim.
Bir daha okuyabilirim.
Sağlıkla kal... sevdiklerinle kal.
Selâmımla...
kadiryeter Kadir Yeter.
23.6.2014 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=130759
suskunbiradam'a
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Hocam, öncelikle yazınızı okumak adına mutlu oldum. Kutlarım değerli paylaşımınız için.
Madem siz içinizi döktünüz ben de iki kelam edeyim.
Edebiyat denen olgu...Artık nasıl bir mefhumsa bu yolculuk...Evet, değerli hocanızın yüreğine sağlık ( klişe mi oldu şimdi...) edebi bir hastalıkmış bana da bulaşan. Ama keyifli bir hastalıkmış diğer taraftan. Hastalık artık nasıl keyifli olabiliyorsa diğer yandan.
Hep okumaya sevdalı oldum. Keza iş hayatımı bile bir eğitim süreci gibi gördüğümden dolayı ayrıca büyük bir yanılgıya düştüğümü de itiraf edebilirim.
Yazarken öğrenebilmek de ayrı bir boyutu imiş. Yorum yazarken ya da yorum okurken bile feyiz almak mümkünmüş.
Benim daha iki yılım bile bitmedi yazın hayatında. Ve ne yazık ki çok zaman kaybetmişim böyle bir dünyanın varlığından bihaber olarak. Bihaber derken; yazabildiğimi bilmiyordum. Yazmak derken de; iyi kötü ama olabildiğince güzele ve iyiye odaklı ve tüm varlığımla...
Getirisi inanılmaz tabii ki tamamen manevi anlamda en azından benim için ve şimdilik.
Çok uzun bir yol hocam.Kaybolan yılları da hesaba kattım mı süreç hızla ilerliyor.
Kusura bakmayın, sizin yazınızın içeriğini konuşmam gerekirken sözü döndürüp dolaştırıp kendime getirdim.
Yürekten kutlarım değerli paylaşımınızı. Aydınlatan bir yazı okudum.
En iyi dileklerimle, efendim...
Turgay COŞKUN
Eğer bu ülkede son iki yıldan önce yazma yeteneğini keşfetmemiş bir nesil var ise; ki var, hem de çok sayıda; bu ülke adına çok düşünülecek bir eğitim yanlışıdır. Bu yeteneğinizle siz ilk başlardan itibaren yazsaydınız bakalım şu an nerelerde olacaktınız?
Aslında yazılacak daha çok konu var da, bir ara özelden yazarız onları da...
Saygılar, selamlar...
Gülüm Çamlısoy
Babam edebiyat öğretmeni olarak otuz küsür yıl çalıştı bu ülke topraklarında. Kıyı köşe vazifesini bir o denli meşakkatle yaptı. Ve tek bir gün bile bana demedi ki: Git, edebiyat oku ya da öğretmenlik yap...
Çok genç bir yaşta öğretmenliğe başlamış, hep anlatırdı ve tüm cefasını çekmiş bu mesleğin. Sırf revaçta bir meslek diye, onun isteğini yerine getirdim. Popüler bir meslek sahibi oldum: Artık ne işime yaradıysa!!!
Sonrasında başka mesleklere yöneldim. Şimdi mücadelem bu alanda. Aslında mücadele değil zira büyük bir mutluluk ve istekle yazmaya gayret ediyorum. Sevgili Sean'ın da belirttiği gibi ustalardan öğreneceğim çok şey var.
Hocam, bende laf tükenmez. Her türlü öneri, eleştiriye açığım zira hayatım boyunca ne yaptımsa hep özveriyle gerçekleştirmiş ve işimi iyi yapmaya gayret etmişimdir.
Ve tabii ki de güne gelen kıymetli ve derin bir açılımı olan çalışmanızı yürekten kutlarım.
En içten saygım ve selamlarımla, değerli yazarım...
öncelikle kaleminden nesir okumayı özlemişim turgay abi, bunu söylemeliyim...
o gizemli yokoluşunun nedeni şimdi anlaşıldı :) şaka bir yana üzüldüm. yani böylesi bir sebepten dolayı pes edip gitmen şaşırttı beni. çünkü bilirim ki senin doğruların vardır ama onlardan şaşmazsın sen. o nedenle kim ne demiş, ne yapmış olursa olsun lütfen sen yine o güzel çizginde devam et.
ve maalesef haklısın. hiçbirimizin eleştiriye tahammülü yok, neden biliyor musun bence. çok ciddiye almayışımızdan. yani yazmayı ciddi iş edinseydik kendimize eleştirileri de dikkate alır, bunu nimet bilir, kalemimizi geliştirmeye bakardık ama yok, değil. birçoğumuzun derdi maalesef ego tatmini.. her neyse, ne diyordum.. haklısın abi, yüreğine sağlık, falaaan filan :)
sevgimle turgay abi.
Turgay COŞKUN
Ben de öncelikle sana çok teşekkür ediyorum. Bana olan saygını, sevgini her zaman yüreğimde hissetmişimdir. Zaten hissetmemek de mümkün değil ki...
O gizemli yok oluşun salt sebebi elbette bu değil... Sadece nedenlerden biri; ama önemsiz bir maddesi... Abin bu kadar kolay pes eder mi? :)
Eleştiriye tahammülsüzlükten ziyade, bence başka olgular var. Yazıları birilerini eleştirmek ya da yüceltmek için yazdığımızda eleştirilere tahammül edemiyoruz. Sanıyoruz ki o yazıyı eleştiren olunca, o kişi eleştirilmiş oluyor. Oysa bizlerin aradığı yazıdaki kişi ya da kişiler değil ki... Yazının edebi düzeni...
Hepimizin gelişime ihtiyacı var. Hiçbirimiz ülke çapında yazar değiliz. Eleştiriler olacak... Hatta keşke özelden eleştiriler yapılsa; madem aleni zorumuza gidiyorsa. Ki özelden de bir eleştiri olsa akıllara başka şeyler geliyor.
Uzun zamandır yazamayıştaki en büyük nedenim seçim çalışmalarıydı. O da bitti artık... Rehavet devam etmezse yeniden kalemi elimize alacağız. Ama yorum henüz yazamıyorum. Sıkılıyorum. Umarım o da geçecek...
Sevgiler, selamlar...