- 784 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KONUŞAMAMA HİSSİ ( EFSUNLU BİR KAÇIŞ )
Her şey susmuş, baharı hiç görmeyen dalların hazanı bürümüştü dört bir yanı. Fırtına öncesinin sessizliğini andırıyordu gün. Dışarda çıldırmışçasına yağan yağmur, her damlasında getirdiği gizli bir davetle, hızla yaklaşan bir sonu hatırlatıyordu. Korkuyordum. Yılların birbiri ardınca biriktirdiği acı tatlı onca hatırayı silip atmak kolay değildi.
’Sil baştan başlamak gerek bazen ’diyordu radyoda çalan şarkılar .Ama şarkılardaki kadar kolay silinip atılmıyordu hiç bir iz.Bükülmek bilmiyordu zamanın kadrajındaki çelik bilekli el. Yetişemiyordu insan yanım ,bir nefeslik yanına. Soluğumun yorgunluğunu hissediyordum derinden.
Dağ yamacında saklı sevinçlerin, sabahın ilk ışıklarıyla doğan umut dolu bakışları uzun sürmüyordu ufkumda. Ya bir öğle vakti ,gölgesinde kalıyordu ağlayan bulutların, ya da ikindinin serinliğinde ölüp gidiyordu ansızın . Ne zaman bir ışık yanmaya başlasa günlere, yaklaşan karanlığın naraları duyuluyordu uzaklardan.
İnsan ,hep yaşamak istediği duanın eşiğinde duruyorken, gökyüzüyle henüz tanışan minik bir serçenin ,hayata ilk kanat çırpışındaki korkuyu yaşıyormuş meğer .Bomboş bir dünyadan hayata açılan bir pencere önünde , bir kapı aralığı yakaladığında, kafeste çırpınan kuş misali atmaya başlıyormuş yüreği. Pılımı pırtımı toplayıp gitmek istiyordum her defasında .
Ama nereye ?
Kendimden ne kadar uzağa ?
Yorgunluklarımdan ne kadar kaçabilirdim ki ?
Gök yarılmıştı o gece sanki.Bütün haşmetiyle şimşeklerini indiriyordu yüzüme bir tokat gibi.Cama vuran her damlanın anlattıklarını yalnız ben duyuyordum . Yalnız ben biliyordum yıkamak istediklerini.Kulağımı sağır eden ,bir aslan kükremesini andıran o korkunç sesin yankılarında eziliyordum.Gecenin içinde ,uzaklardan görünen evlerin fersiz ışıkları yetmiyordu içimi aydınlatmaya. Boş ve gayesiz bakışlarla karanlığı süzerken ,içimden geçenlerin izahını yapamıyordum kendime.
Göğün çıldırmışlığına aldırmadan ufka dönüp yüzümü ,gözlerim dolu dolu onun vakur duruşunu izliyordum.Karanlığın içinde simsiyah bir inci gibi parlayan saçları ve sadakatle bakan gözlerindeki ışık ,doru tayları kıskandırıyordu.
Arada kalmış bir adamın gözyaşında ıslanıyordu duygularım ,köşeye sıkışmış bir kadının anaçlığıyla hissediyordum bunu.Yanaklarından aşağı süzülen gözyaşlarına dokunurken, her damlanın ılıklığı akkor olup düşüyordu yüreğime, yakıyordu içimi.Hayatın omuzlarımıza yüklediği sorumluluk ,bize de herkes gibi sevmek ,kır bayır dolaşmak hakkını vermiyordu.
İçinden çıkamadığım dilemmaların gizli sanığıydı o. Ah ! Ona kıyamayışlarım, ardından ağlayıp ağlayıp onu ıslatamayışlarım.Her tutup kaldırmak için el vermek isteğimi ,yol göstermek sanıyordu.Oysa bir masalda kendi gerçeğini yaşayan yaralı bir Anka misali ,güvercin kervanından haber bekleyen bir duyguyla başladım ona hep. Ferhat’a dağları deldiren yâr esintisi,Kerem’in nârına yandığı Şirin sancısı ve Kays’ın Leyla uğruna divanesi olduğu bir aşkın üstünde kem gözler dururken ,aynı aşkın Yusuf’suz Züleyha’sı olmak zor geliyordu.Yanağına usulca kondurduğum buseyle gizlice veda ediyordum ona o gece .İçimde dağlanıp büyüyen konuşamama hissine feda ediyordum neyim var neyim yoksa.Çünkü fedakarlık en çok kadına yakışıyordu.
Şimdi bir bebeğin masumiyetinde kanıyor aşk isimli yaramın kabuğu.Eriyen her günün ardından biraz daha artıyor telaşım.Sahibi olamadığı bir bahçeden erik çalan haylaz bir çocuk kadar ürkek ve suçlu bakışlarım.
Pencere kenarında unutulan bir çift göz ile kapı aralığını gözlemekti efsunlu susuşlarımın diğer adı.Bir vedanın ardından, ben hep aynı yerde beklemeye devam edecektim ,bir ömür sürse de gelmeyişleri...
YORUMLAR
konuşamama hissi ki
sustururken cümle sesleri
yol bulmuş yürekten dökülenler
kalem ve kağıdın asırlardır süren
tanışıklığının, aşık lığının gölgesinde...
öylesine içten ve öylesine gönüllere dolan bir anlatıma
şahitlik ederken gözlerimiz kelime kelime
gönlümüz kendini buldu bir çok kelam da....
ve olmazsa olmazımız hüzün nasibimizi aldık
gidiyoruz şairim...
güzel bir iç sesiydi hem de çok güzel
var olsun kaleminiz