Kavak
evvel zamandan rüzgara teslim
telaşlı bir kavağım ben
arka bahçesinde eski bir evin
pencereleri kalbi olan
Çaldırdığım günden beri rengimi
tek ayak üzre cezaya durmuş bir kavağım ben
köhnemiş sessizliğinde boğulan
siz yine de beni rüzgarlı havalarda görün
bir tek o an kendimi hissederim
siz koşar ve yürürken
ben durur ve dururum
siz göğü seyrederken
ben yorgunluğu büyütürüm
gündüzleri size postalıyorum bir bir
alıyorsunuz sanırım
pek aydınlık pek ışıltıĺısınız
beni soracak olursanız şayet
Sahi kirpikli takma umutlu bir kadına borçluyum varlığımı
beni soracak olursanız
hâlâ balsaya öykünürüm kalabalıklarda
kimsecikler fark etmez kimsecikler bilmez
ben kavağım
rüzgarla yeri öperim ancak
Minicik bir kıpırdayış için
Ayaklarımı bıraksa toprak
koşsam koşsam koşsam
ve durup baksam
oradan farklı durur mu gök
Sinem Ilgın Omay
YORUMLAR
'' işte sinem
“Git denenlere, dön demeyi beceremedik de ondan mı dönmüyorsun Sema?”-Sinem Ilgın Omay-
düştüğünden habersiz yaprak
eridiğini bilmeyen kara benzer biraz
herkes birbirini anımsatacak biçimde gider
bir gün
yani o gün herkesin herkesi andırdığı
tuhaf bir özlemek
gelip oturur kapımıza
kapılar ki bilinsin hep içeriden açılmaz.
bütün sokakları geçtim
bütün fotoğrafları
zehir zemberek sözleri geçtim.
allah’a inanıyordum
ellerimden geçen o uzun yolda.
hepsi kendimden geçmeye benziyordu
annem git gide uzaklaşan bir gölge
unutulmasın ki dilsizdir gölgeler
sesini yitirmiş rüyalara benzeyen
işte bunlar hep dönüşü yitik bir gitme.
sevmenin ve iyi insan olmanın derdinde
en çok kendimde
yani ne söylesem
biraz devlet memuru gibi bir yanım eğik
yani ne söylesem
biri birine güler de gül bahçesi olur gibi dünya
bir sanmak bir ummak
içim komik bir ülke.
bir kalem bir defter yeter ıssız adama
sessiz adama, gitmek şekerli bir şey
belki de biraz kalmayı anladım içimden gülümsedikçe.
yani yüzümü yüzünden saklamak şart
değerse kaybolacak bir hâl üzere
yaşadım.
işte sinem
bu bahçeler ondan yeşil
bu balkonlar çiçekli
sokağın karşısında ışıklar
ondan
ondan
ondan bu hüzünlü akşamlar
belki biri kalkıp ışıkları açar
ben kalkarım masadan
bir odadan diğer odaya geçmek
bir ülkeden başka bir ülkeye gitmek kadar zor
ben çeksem gözlerimi pencereden
elbet dans eder perdeler.
s.k.e
ikibinondört’te9ağustos
Sema Enci''
İletmemi istedi kuzum ;)
Hangi yanımızı neyle? Bazen bir yerde birileriyle özleşirken ruhum; aslında rüzgarda saçımıza değen bir ağacın dalı.Bazen ,karanlık gecelerde yarım ay durur tam karşımda...Bir parça ruhumdan her birine...Sabahlara kadar dinlerim, asliñda varim her birinin hayalınde.Bu aralar bir kavak ağacı...
Çok uzaklardan, rüzgarın kulağıma getirdiği kavalın sesi...Kavalın sesine kendini veren tilkinin azimli direnişi. Meselesi açlık mı? Belki kavalın sesi, belki de yanacak bir canın habercisi. Hemen aşağıda bir ceviz ağacını görüyorum. Ne kadar yaslı, o kadar kocaman ki elleri, sarmış bir çok ağacı bir annenin şefkati gibi. Her birine bir masal, her birine bir ninni söylüyormuş her gece kocamış ninem gibi. Hemen yukarısında upuzun kavak ağacı. Biraz kibirli sanki, uzaklara hükmeder, gelen her şeyin habercisi, bir falcı misali. Üstelik tepeden bakıyor, yanındakilere bir kartal gibi.
Saygılar...