- 1003 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜZÜMÖEREN'DE 23 NİSAN(ANI)
Yıl 2002, aylardan Nisan… 23 Nisan… Hani çocukların o en sevdikleri günlerden… İşte ben de o yıl on iki yaşında, bir ortaokul talebesiydim. O 23 Nisan’ın bir evvel ki gecesi uyku tutmamıştı beni. Ulu Önder’in çocuklara hediye ettiği o gün çocuklar bir hayli bahtiyar olur ne hikmetse…
Bizim oralarda (Tokat) nisan ayı gelince ortalık yemyeşil olur. Bâdem ağaçları çağlalarını vermiştir artık. Lakin çok büyük değildir. Daha yeni çıkmıştır. Geceleri de yağmur yağar çisil çisil. Sabah kalkınca da hani balkona çıkarsınız ya… O ot, çöp, daha çok toprak kokan havayı solursunuz… İşte ben de öyle yaptım o gün. Erkenden kalkıp üniformamı giymiştim. Okul üniforması değil tabii… Bando üniforması. Boşa sabırsızlanmadık yani. Gri renkli, İspanyol paça pantolonu giydim evvela, sonra gömleğimi giydim, sonra da siyah papyonumu taktım boynuma. Daha sonra asker üniformasına benzeyen o ceketi giydim. Annem de benden önce kalkmıştı zaten, kahvaltımı bile hazırlamıştı. Fazla yemedim ama… Bir iki lokma bir şeyler atıştırıp, doğru dışarı… Niye mi? Vakit yaklaşıyor. Aslında bir hayli erken ama… Çocukluk işte… İki saat öncesinden yerimizi alırdık. Hani; ön safları kimse kapmasın diye… Haaa! Söylemeyi unutuyordum az daha! Bando takımını ben yönetiyordum. Majördüm anlayacağınız… Okula gittim; birkaç arkadaş da orada… Baktık zaman bol; doğru çağla yemeye… Nereye mi? Tepeciğe… Bizim okulun ilerisinde bir yerde bir tepe vardır. Yemyeşil bir tepe… Orada birkaç tane de bâdem ağacı vardır. Biz de o ağaçların çağlasından yemeye gitmiştik. Hem de koşa koşa… Gittik, bir hayli yedik. Doymadık, bir de dalını kırdık. Bir de derdik mâsumiyetlik duygusunu yaşamak için: “ Nasıl olsa sâhibi yok.” Çocukluk işte… Neyse… Baktık vakit yaklaşıyor; ellerimizde kırdığımız dallar, gece çiseleyen o romantik yağmurun nemlendirdiği toprak yoldan koşarak doğru okula… Baktım; saat dokuza çeyrek var. Hemen sırayı topladım. Başladım emretmeye: “Haydi çabuk olun! Herkes yerini alsın! Çabuk olun biraz! Oyalanma!” Sonra ardından bir komut daha: “Üzümören Gazi Osman Paşa İlköğretim Okulu; Rahat! Haz’rol! Bando eşliğinde uygun adım; marş! Gazi Osman Paşa Caddesi bando sesleriyle yankılanır o sabah… Yazmalarını burunlarına çekerek birer birer dışarı çıkarlar; analarımız, yengelerimiz, ninelerimiz… Hepsi, kollarını göğüsleri üzerinde kenetleyip bizi seyrederler o tatlı ve saf tebessümleriyle… Sonra Meydan… Millet yerini almıştır bile… Dedelerimiz kıraathanede… Meydan’da bir kıraathane var da… Hasan Ağabey’in kıraathanesi… Oradadır hepsi… Başlarında eskimiş birer kasket; bizi seyre dalmışlardır öylece… Daha sonra bütün okullar yerlerini alır. Bir müddet bando çalar. Sonra saygı duruşu ve İstiklâl Marşımız… Sonra sırasıyla yazılar ve şiirler okunur. Çocuklar oyunlarını sergilerler en sonunda da Üzümören halk oyunları ekibi… Böyle gelir geçer… Ben bu şekilde 26 tane 23 Nisan geçirdim Üzümören’de. Darısı geçirmeyenlere….
Mustafâ KILIÇBAY
25.04.2008
AKİS GAZETESİ
KÜTAHYA