ZAFER NÂRASI
Bir karaltı gibi geçiyor önümden ölü ve diri isimleri. Genç yüzlerine hiç yakışmıyor ölüm biçimleri. Bir dar ağacının altında hayaletler bekliyor. Keskin bir kılıca benzer, lâl olmuş dilleri…
Benim babam iyi adamdı o silahı ateşlediğinde. Kurşun kanıma karıştı. Keşke “iyilik” yalnız bir sebep olaydı yahut bir sonuca bakmasaydı.
Derin derin alıyorum nefesimi, ferahlatacakmış gibi yüreğimi ve susturacak sanki bir derin iç çekiş kederimi.
Alacaklısınız, alacaklılar… Aldığım her nefesten size borcum var, biliyorum şimdi.
Yeni bir harbe girerken anlıyor insan, eski savaşlardan kalma yaraların hiç iyileşmediğini. Hep sızlar… Adını ölüm listesine yazdıranların son iç çekişte nasıl bir dirimle haykırdığını harp yeniden başlarken anlar. Yeryüzünün en büyük mağlubiyeti kendi savaşlarında yenik düşmektir. Gücün hiçbir şeye, önce kendine yetmez bir kez daha görürsün.
Bir uç beyidir öfke, kurtarır zamansız taaruzun elinden akıncıları. Ben başkalarını suçlamak şifasına sarılmayı bir türlü öğrenemedim. Kullanıla kullanıla eskitilmiş sözcüklerle dilim parçalanabilirdi. Sımsıkı sarılsam öfkeye… Ezber bozan bir hüzün önüme gelip dikilivermeseydi.
Bu yaşadıklarım eski bir rüyaya benziyor, kehaneti çok evvelden tutmuş. Kim öğretmiş bana böyle sevmeyi? Koyup duruyorlar hayatıma, ardından hep bildik acılar çıkan çehreleri… Neyi sevmek istediysem toz olup uçtu avuçlarımdan. Son sevda da eprimiş bir kumaş gibi ellerimde ufalanacak biliyorum. Ruhum yine aşina azaplar içinde kıvranacak.
Çok ağladım çarşambayı perşembeye bağlayan gece. Yalnızlığım hiç geçmedi. Göz kapaklarımda durmadan su birikiyor. Ve ıslak bir mendil gibi cızırdayarak düşüyorum ateşe. Bir kalpten sürgün edilmemin ilk günleriydi.
Biri zehir katmış benim hamuruma. Ne yapsam, nereye gitsem içimden zehir sızıyor yaşadıklarıma. Sürüp giden bir alışverişin pazarlığında bir kederime paha biçiyorum bir de gururuma. Hep aynı yerimden kırılıp duruyorum. Hep aynı yerinden kırılır mı insan, tekrar tekrar aynı yerinden?
Can çekiştiğini fark eden ilk bakıştan sakınmalısın önce kendini. Çünkü o bakış kıracak seni...yine aynı yerinden...
Okuyup geçmeliydim som bir ülkenin kaldırım taşlarından. Bir mezarlık bekçisinden hatıralarımı dinlemeliydim. Sonra arkamı dönüp batan güneşe “eyvallah bugün de yaşadım” demeliydim. Yüzlerce kez girmek istedim bir perinin rüyasına. Olmadı. Cismimle kayıtlı bir yer kaplıyordum dünyada. Ayak tırnağımdaki taş lekesi henüz geçmemişti. Çarptı burnuma birkaç kez ardına dek açılıp kapanan kapı. “Kopsaydı dilim, ellerim” dedim. Gülümseyen son bakış kalmasaydı dudaklarımda. Dudaklarımda nefesinin tütün kokusu olmasaydı.
Uykulardan uyanıp gölgeler gibi sürekli sözcükler düşürmezdim duvarlara. Dualarıma karışmazdı senin adın.
Kim bu diyeceksin, bir şarkıya kurban giden nasıl biridir? Hangi lugatten taştı yahut hangi yırtılmış mektubun içinden düşüverdi?
Bir dramın üçüncü perdesinin ikinci sahnesinde kırılmış bir replik takılıp duruyor dilime. Can kırığı kesiği… Çok kanar.
Çok kanıyor da…
Sür git atlılarını sür git, diyorum rüzgâra. İstemem artık acı. “Olmaz” deyip üzerime üflüyor kapkara nefesini, ağzı hayır sözlere kapalı bir duacı… Takvimde sırasını şaşıran bir gün “13” deyip yaprağından düşüyor. Yıllardan bir yıla önce mayıs sonra haziran sonra…eylül yazıyor.
Hayır, bir de kan lekesine is kokusu bulaşıyor. Herkese tam ve denk gelen bize yetmiyor… Hep yarım kalıyor.
Hiç bilmiyorum, ne yapsam yitirmem? Ya da ne yapsa kurtulur insan cehennemden. Dimdik bir yokuşu tırmanır gibi soluk soluğa kalıyorum dönerken kendimden.
“Yapma” demiştim sana. Son adımını atmamış, kapıdan henüz çıkmamıştın. “Yapma”… Gidiş yoluna yüzünü dönmüşlerin ardında kalmazmış gözü, bilmedim. Çünkü ben hiç kimseden gitmedim.
İşte böyle dostum… Toplasam hepi topu birkaç sözcüğe kayıtlı bir kalp ağrısı bu… Ederi yalnızca birkaç kuruş…Sırasız bir acı diyecek duyanlar…Oysa hep o dik yokuşu tırmanır gibi ağlamaklı …
Bugün hâl hatır sorabilecek bir kelam kaldıysa aramızda sevdamızın ölüsü üzerinde zafer nâraları atan insanlığımız içindir.
YORUMLAR
Özlemişim kalemini..
Özlemişim yüreğinden süzülüp gelen hüznü bol telveni; ki kırk yıldan daha fazla hatrı vardır söylediğin her sözün nazarımda..
Sevgim ve muhabbetimle hep..
tudefus
Ben de öpüyorum güzel yüreğinden...