- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Lia’ya
De bana
Bir bulutun göğe neden sığamadığını ve kainatın yüzümde patlayışını anla! Bir de sakın ola alınma, tüm sözler yetim şimdi, eli başına değene hediye.
Dün geceydi, rüyaydı, üç beş pasaklı çocuk cehennemde oyun oynuyordu. Başlarında gülümseyerek izleyen melekler. Dedim, bu işte bir gariplik yok mu sizce, çocuğun cehennemde işi ne? Dediler, onlar bildiğin cehennemliklerden değil, aşk çıkmış yollarına, yarım akılla dünyayı seyredenler. Büyük desen değil, çocuk desen hiç değiller.
Gülümsedim! Lia müjdeler olsun ki bildiklerimden değilsin.
Hani bir ırmak vardı, kıyısında ağaçlar şenlenirdi gece olunca. Kulakları titreten sessizlik, taşların oynaşması suyun koynunda. Tahtadan evler vardı, camına yansıyan mum ışığı… Geç oldu hadi uyu. Bir gün gideceğim ve sessizliğe leke düşüreceğim, bilesin!
Neyse geçelim bunları, hayat hala komedi, hala şamata…
Bir sabaha ayılıyorum, her geceyi sabahlayamıyorum. Usul usul yaşlanıyorum da büyüyemiyorum. Sokakları dolaşıyorum ayaklarıma fer geldiğinde. Cebimde metelik bırakmıyorum ki yarına tükensin her şey ama ne çare şah olası yoksulluk gülümsüyor gözlerime.
Bu şehri ne çok seversin bilirim, şehir de sevseydi seni keşke. Dağına mı dokundun, yeşiline mi ki kocaman bir öfke besliyor içinde.
Bahar sancılı geçti bu yıl, ne şen şakrak kuş konserleri ne de yamaca oturmuş çoban kavalları. Ağaçlar yapraklarına yabancı kaldı, çiçek meyveye küs. Anlayacağın kalmadı ağzımızın yarım yamalak tadı.
Nasıl da dalmışım yine, bir sor (ma) bin duy (ma) . Ah bu başın aklına…
Yazdığım hiçbir şey kapına uğramak için değildir bunu bil. Yazınca azalıyor ya insan öyle işte, lakırtı vesselam. Bir de kelama kahraman seçtim seni, bir lisan, bir sesleniş hepsi bu.
Bana müsaade Lia, az oldu.
Devrim Tülay
29. Mayıs 2014