- 946 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Playboyun Günlüğünden - 3. Bölüm
Hala canım annemin o günkü hastalığı gözlerimin önünde, karşı komşumuz annemin hastalığını duyup elinde çorba kasesiyle geldiğinde; Rukiye teyze bana - Ergün hadi canım, Emre abin evde al ders kitaplarını sana yardımcı olur dediğinde, annem gözleriyle tasdik edip, - Git dedi ve karşı daireye gidip kapıyı çaldım, Emre abi kapıyı açtı ve içeri girdim. Derslerime yardımcı olur musun? Dediğimde, - Elbette zaten olmuyor muyum? Deyip tebessüm etti.
Emre lise bire giden dersleri normal ama uçarı, haylaz nereye çekersen oraya giden bir tipti. Annesi kendi halinde annemle iyi komşuluk içerisinde olan hanım hanımcık bir kadındı.
Mahmutpaşa’ya haftada bir kez gider oradaki bir örgü atölyesinden triko örgüler alarak eve maddi katkı sağlardı. Kocası Sabri amcayla görücü usulüyle evlenmiş, sadece bir çocukları olup onun üzerine titreyen saygılı bir teyzeydi. Kocası ise evlere şenlik, içmediğinde başka, içtiğin-deyse bambaşka biriydi.
Babam Sabri amcayla pek muhatap olmazdı. Ama içmediğinde, ya bize misafirliğe geldiklerinde veya biz onlara gittiğimizde, - İçmesen ne olur sanki, oğluna kötü örnek oluyorsun, düzenli işin yok, Allah aşkına her iş bulduğunda bir ayı zor getiriyorsun be birader, kusura bakma da iyi ki bir tane çocuğun var, çevre muhitte sana iş veren olmuyor, uzağa ise sen! Pirin zahmet edip de gitmiyorsun, eşinde çalışmasa vay halinize. Bu tarz muhabbete belki kızıyorsun ama, gerçekten de öyle deyip sitem ediyorken, Rukiye teyzem, - Vallahi öyle Cevat bey, neredeyse Allah’ın vermediğine şükredeceğim, dediğinde, Sabri amca şakayla karışık, - Hani içtiğimde başına kalkıyor muşum ya içersem bunlar sana iadeli taahhütlü geri geleceğini biliyorsun o zaman!
Emre annesine düşkünlüğüyle bilinse de babasının biralarını da arada aşırıp içiyormuş, annesi bize geldiğinde, annem Cavidan’a hep bir şikayetci hali vardı. Onlara bazen ders çalışmaya gittiğimde annemin pek razılığı olmaz,- Aman oğlum, sana da bir yudum içiirir, bak sonra elimden çekeceğin var.
Ben ise - Anne ya benim yaşım küçük ama yanlış bir şey yapmayacağımı sizlerden biliyorum, içki kötülüğün anası diyen siz değil misiniz? Yok tadına bakmam müsterih ol demiştim. Annemin hastalandığı gün onlara gittiğimde, Emre abi - Annem size gitti ya en az iki saat gelmez, bira içeceğim sakın söyleme, hadi balkonda derslerine yardım ederken, bir sigarayla birlikte içerim dediğinde, sadece bakmış ve omzumu silkmiş-tim.
Dersimi bitirdikten sonra senin bu okula gitmemene bir anlam veremedim, tırnaklarını neden yiyorsun, yolunda gitmeyen ne gibi sorularla beni oldukça köşeye sıkıştırmış, hadi anlat yardımcı olurum, kimi istersen döverim okulda deyince, ağlamaya başlamıştım. Hadi ama konuş dediğinde ise!
Benim sorunumu acaba anlamış mıydı ki, neden bana bunca soru soruyordu? Hastalığım ve okula gitmememle ilgilenişi şaşkınlığımı üst üste daha da katlanıyordu.- Gerçekten döver misin? Dediğimde - O kadar belli ki bir araz olduğu anlat bakalım deyince, anlatmıştım, bana - Sakın ha kimseye bir şey söyleme anlaştık mı?
Bu olayı sadece Emre abinin bildiğini sanıyordum ama, zamanla tüm çevremiz öğrendi. Bu vesile ile o muhitimizden apar topar taşınmak istedik, ama!
Hadi denildiğinde ev bulunmuyordu ki, hem annemin hemde babamın iş yerlerine fazla uzak olması, bir kaç vesait değiştirmeleri, onların işlerini de zorlaştırırdı ve öyle de olmuştu. Ablam Emre abiden hiç haz etmez, - Bunun annesine acıyorum, bu var ya bu, yarının kıdemli asosyal bir serserisi olur derdi.
Daha sonra ablamın bana anlattığına göre, Emre apartman boşluğunda Dilek’i sıkıştırıp alaycı bir ifadeyle; Dünyada bir senin kardeşin mi kim bilir nerede kaç kişinin ırzına geçiliyor be, diyerek alaycı tavırlar sergilemiş ve ailelerimiz birbirine girmiş, ve küsüşmüş-tük.
.Yabancı bir semte taşınmakla, aslında tüm sorunlarla birlikte götürecektik, o küçücük masum halimle bunları düşünüyordum, ama beni yaşım ilerledikçe uzun hayat yokuşunda! Bu denli zorlayacağını asla düşünemezdim! Ahh hayat, aklını kullanamayanların harcanılanların içerisine nihayet beni de koymuştu.
Leylek yavrularından her yıl bir kurban verirmiş ya! Babam da farkında olmadan beni kurban veriyordu, hemde farkında bile olmadan! Neyi ne kadar değiştirecektik, ailemin gururunun incinmesine ben sebep oldum diyerek, kendimi suçlayarak benim psikolojimi düzeltmemiş daha da bozmuştu! Kimlerle konuşmuş olsak, bizlere özellikle de bana garip gözlerle bakılıyor sanıp, kırıcı hareketlerde bulunur, aksileşerek argo konuşanların seviyesine inerdim.
Babam müdür beyle konuşup tüm seyyar satıcıları kaldırtmış, suçlu seyyar satıcı yakalanıp hapse atılmıştı. Güç bela beşinci sınıfı eski muhitimizde bitirmiştim, notlarım ise biraz düşmüştü. Kendi aile içimizde beni sevmediklerini, hatta nefret ettiklerini düşünür olmuştum, hani onun küçük askeriydim?
Beni öperek uyandıran babam neredeydi? Annemin şefkatli kollarında ve bakışlarında, beni kaybetme korkusunu neden görüyordum, yoksa bana mı öyle geliyordu?
Orta okula başlayacağım bu yeni semtte, eski okul müdürümüzden eve mektup geldiğinde, babamla beraber yeni okuluma gidip kaydımı yaptırmam ve okul aile birliğinin yardımıyla psikolojik destek almam gerektiğini yazıyordu. Okula canım hiç gitmek istemiyordu, ama babamın sert duruşu benim okula gitme sebebimdi.
Haftada bir kez almış olduğum psikolojik destekle derslerimi yoluna koymuştum, orta okulu kazasız belasız nihayet bitirmiştim. Arada bir canım sıkılmıyor da değildi.
Yakışıklı olduğum için kızlar ilgi gösterirdi, arada beni laflarıyla irdeleyip, bu yaşında bu vakur duruşun neyine! Demiyorlar mıydı, sinir oluyordum ama! Kendi kendimi sakinliğe davet ediyor, oralı olma ve derslere eğilim göster diyordum. Kızlara karşı ise yüreğimde en küçük bir kıpırtı dahi yoktu.
Arkadaşlarım okulu bitirdiğimizin son gününde hep beraber kararlaştırıp, büyük bir kalabalık halinde pikniğe gidileceğini söylediklerinde bende kabul etmiş, geleceğimi söylemiştim. Annem o gün envayı çeşit yemek ve börek yapmış, marketten de meyve suları ve meyveler alarak beni selametle yola koymuştu.
Yakın çevremde oturan bazı arkadaşlarla buluşup hep beraber piknik yerine gitmiştik. O günümüz çok güzel geçmişti, gece geç vakitte evlere dönülmüştü, benim eve gelmemi annem camda ablamla bekliyorlardı. Zile basmadan, - Canım oğlum nihayet gelebildin nasıl geçti, dediğinde, ben - Harika bir gündü demiş ve günümü anlatmıştım. Herkes okul öncesi üç aylık tatilini nasıl geçireceğini anlatıp durdu dediğinde, ablam - Sahi sen ne yapmayı düşünüyorsun demişti,ben ise, - Kısa bir iş, mesela kırtasiyeci veya markette olabilir dediğimde, annemle birlikte ablam - Neden olmasın harçlığın çıkar, yolunu bulursun demişlerdi.