TA HAM MÜL
İlhan Ayverdi’nin Misalli Türkçe Sözlüğü ve Meydan Larousse’u incelediğimde tahammül kelimesine dair benzer anlamlara ulaştım. Tahammül kelimesi Arapça kökenli. İnsan için, kötü veya zor şeylere dayanabilme gücü anlamına geliyor. Eşya için ise zorlayıcı dış etkenlere karşı dayanma özelliği olarak tarif ediliyor. Sabır bir başka anlamı. Tahammül etmek deyimi de kötü veya güç şeylere dayanmak, katlanmak anlamında kullanılıyor. Tahammülfersa, dayanılmaz anlamında kullanılagelmiş; edebiyatımızda pek çok eski eserde ünlü yazarlarımızın kaleminde görürüz.
Gündelik dilde kullandığımız sabretmek, dayanmak, hoş görmek, anlayış göstermek, saygı duymak gibi şu an aklımıza geliveren kelime ve deyimleri bir araya getirdiğimizde tahammül kelimesinin sofistike anlamına ulaşıyoruz.
Tahammül kelimesinin ikinci hecesi -ham- gözüme takılıverdi! Ham deyince de aklıma ilk çelik geldi! Yine Meydan Larousse’ un sayfalarına takıldım. Tahammül gücünü artırmak için ham çeliğe su verme öyküsü, meğer ne uzun bir süreçmiş! Dakikalarca çeliğin gerginlik, çatlama, çarpılmalara karşı nasıl su ile muamele edildiğini okudum. Çelik sertleşiyor sonunda! “ Doğrudan su verme en eski sertleştirme yöntemidir.” Deniliyor. Hayatın kaynağı, vazgeçilmezi, kirlerimizi ve akan kanı temizleyen su, en dayanıklı madeni nasıl oluyor da sertleştirerek daha tahammüllü hale getiriyor?
Dünya üzerinde medeniyet tarihi boyunca su verilmiş çelik kılıçla pek çok kere fetih görmüş topraklar, bir taraftan da düşün insanlarının sevgi katarak sundukları felsefeleri ile imar edilmiş. Hamlığımıza çile ile verilen sevgi suyu, tahammülümüzü artırarak erdem basmaklarında yukarı çıkarmış medeniyetimizi. Din ve ahlak öğretilerinin merkez noktasında hep sevgi olmuş. Ademle Havva’nın yüreğindeki tatlı sızı olarak başlayan nadide duygu insanı güzelleştirmiş ve olgunlaştırmış.
13. Yüzyıla damgasını vurmuş Türk hümanisti Yunus Emre kutup yıldızı gibi yol gösterir hamlığı giderme yolunda.
“Aşk gelicek cümle eksikler biter
Düşmanımız kindir bizim
Kamu alem birdir bize.
Ben gelmedim dava için
Benim işim sevi için.
……..”
O, Tabduk’un tekkesinin yolunda tozlanarak hamlığını bırakır ve
“ Döğene elsiz gerek
Söğene dilsiz gerek” diyerek ulaşılması çok zor hoşgörü ve tahammül zirvesine tırmanır.
Uzak Doğu’nun Milat öncesinden Buddha, “ Bizden nefret edenlerden nefret etmeden yaşayalım. Gelin, bizden nefret edenler arasında nefretten kurtulmuş olarak yaşayalım.” Diyor. O da hamlık gömleğini çıkarıp atmış!
Öte yandan Tebriz güneşinde hamken pişen sonra yanan Mevlana, bozkır ortasında sevgi iksirinin kimyasını fısıldar:
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel.
Mevlana Moğol kılıcı altında inleyen Anadolu’da ney kamışından yükselen tevazu, hoşgörü, sevgi musikisidir. Hamlık ne kelime pervane misali yanmıştır.
Tarihimizde ki en büyük imparatorluklardan birinin kuruluş yolunu açan kültürün gönül erlerinden olan Şeyh Edebali, Osman Bey’e;
“ Ey oğul, bundan sonra öfke bize; uysallık sana…Güceniklik bize; gönül almak sana…
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana…Geçimsizlikler,çatışmalar,uyumsuzluklar,anlaşmazlıklar bize; adalet sana… diye başlayan nasihatinde Anadolu’nun günümüze kadarki bin yıllık hoşgörü ve tahammül ikliminin mihmandarı olur adeta.
Anadolu özenilerek ilmek ilmek sevgi, dostluk motifleri ile işlenmektedir.Bu olgun, fersah fersah ötelere ulaşan mesaj, bir başka Anadolu ereni Hacı Bektaş Veli’nin dilince hoşgörü elbisesini giyer:
“Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımızda, bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda, hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda, arslanla ceylan dosttur kucağımızda.”
Mevlana’nın şarap testisinde süt olan, döğene ve söğene Yunus’u kayıtsız bırakan, İslam Peygamberinin vedasında siyahla beyazı eşit sayan anlayış derin bir aczin değil ulaşıldığında insanı insan yapan bir ipekten kesede saklı tahammülün ürünüdür.
Bu yazıyı planlayıp yazmaya başladıktan sonra, günümüz duayen gazetecilerinden Hasan Pulur’un bugüne dair dertleşme niteliğinde olarak değerlendirdiğim köşe yazısını okumak kısmet oldu. Pulur, “Lakin insanlara gelince pek birbirimizden hoşlanmayız…Sen sevme! Düşman ilan etme! Sevmek şart değil reddetme…Evet bu memleket bizim… Taşıyla, toprağıyla, suyuyla… Ama insanlarıyla diyebilsek…” derken tahammül felsefesine bugünden yalın bir paragraf açıyor.
Ne çok ihtiyacımız var tahammüle. Hamlığımıza sevgi gerek
HARUN ÖZMEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.