- 978 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Çekim
Çekim
Evrensel sistemde çekim, her alanda görülüyor! Atom çekirdeklerinin etrafındaki elektronlardan tutun, güneş sistemi ve galaksilere kadar aynı kural işler!
Kütlesi büyük olan diğerlerini çekim gücü ile etrafında dolandırır! Bu zincirleme çekim (Cazibe, Gravitasyon) etkisi ile evren dengede işler!
Kütle çekimin denge halini muhafaza ettiği durumlarda, Güneş sistemi gibi düzenlilik gözlemlenir! Çekimin aşırı olduğu durumlarda, madde ve ışık yutulur ve bir kara delik oluşur! Su burgacı, girdap gibi! Kara delik tarafından yutulan madde ve ışık kritik noktaya geldiğinde kusulur, patlar ve etrafa saçılır! Bu Doyum noktasında patlama da denge içindir, kara deliğin de evreni yutmasına izin yoktur!
Bu çekim olayının sosyolojik boyutuna bakalım!
Secde Adem’e yapıldığına göre her şey açık yani melekler, Adem’e secde ettiğine göre bu evrenin ademe eğilmesi gibi. Aynı kütle çekimin evreni bükmesine benziyor, insan evreni kendi çekimiyle büker!
Çekim etkisi büyük olan öğretiler ve ideolojiler diğerlerini yutarak kara delik oluşturur! Kritik noktada ise tüm çektiklerini kusar, patlar ve etrafa yayılır!
Tarihsel süreçte gözlemlenen büyük imparatorluklar ve güçlü firavunlar da kara delik gibi tüm insanları içine çeker ve kritik noktada kusar, patlar! Roma imparatorluğu ve Osmanlı imparatorluğu da buna benzer! Çok şişince, kritik noktada dayanamaz ve patlar! Güçlü dinler de böyledir; Hıristiyanlık patladı Katolik ve Protestan olarak bölündü! Müslümanlar hem de ilk aşamalarda patladı ve mezheplere bölündü! Hala bunun yansımaları insanları “Mezhep kavgaları” şeklinde etkiliyor! Benzer şekilde ideolojiler de şişince patlıyor! Kominizim patladı sosyalizm şeklinde bir süre dayandı! Kapitalizm de son dönemde patladı ve şu an bu patlamanın yansımaları yaşanıyor! Faşizm ilk patlayanlardandı ama etkisi her dönemde kendini gösteriyor! Yani sıkışan diktatörler bir bir patladı ama yenileri “Diktatörcük” şeklinde doğmak istiyor!
Öğretiler ve ideolojiler, ilk çekim ile hızla kabul görür; zamanla şişer ve kritik doyma noktasında patlarlar! Bu evrendeki kara deliklerin seyri gibidir! Yani öğreti ve ideolojilere sınırsız ve sorgusuz kapılmak, kara deliğe kapılmak gibidir! Nasıl kara deliğin bütün evreni yutmasına izin verilmez ise bir öğreti ve ideolojinin de tüm insanlığın algısını yutmasına izin verilmez! Kara delik, yuttuğu madde ve ışığı nasıl geri kusar ise öğretiler ve ideolojiler de yuttukları insan aklını ve potansiyelini geri kusar! Kusturulur! Güneş, gezegenlerini aşırı çekip yutsaydı Dünya da olmazdı! Yani öğreti ve ideolojilere kapılan insanlık, bunlarda yok olmasın diye Allah bir denge koymuş. Buna da “Sırat” denge durumu diyebiliriz!
İnsan cazibeye kapılır bu cazibe bazı Cennet hayali de olur Dünya sevgisi de olur! Dünya sevgisine kapılan bu yolda kendini kara deliğe atmış olur! Ahrette Cennet hayaline kapılan bazıları ise Dünyayı terk edip ahreti de kaybeder! Bu nasıl olur? Dünya ahretin tarlası ise burada ekmeyen orada biçemez! Burada gereksiz yasaklar ve korkulara kapılıp doğruca yaşamayan kendini sınırlayanlar, ahrette de mahrum kalabilir! Bu da beklentinin çıkmaması durumudur ki Cehennem, aslen odur! Yani Dünya da güzel yaşayarak, Cennet ekilecek yoksa Dünya‘da yaşamı gereksiz sınırlayıp, ekmekten vaz geçip Ahrette hayal kırıklığına düşmek kaçınılmaz olur! Dünya da insanı iki uç çeker; birisi Dünyanın çekimi, bu insanın gaflet içinde sadece mal toplamak, hırsla kazanmak ya da zevklere düşüp kendini mahvetmesi şeklinde olur! Diğeri de Ahret kazanmak uğruna Dünya’da gereksiz yere kendini sınırlaması ya da toplumsal kabul ile toplumun bireyi sınırlaması şeklinde olur! Her ikisinde de insan ziyandadır! Din savaşlarını anlatmaya gerek yok, Orta Çağ’da derinlemesine yaşandı ve hala sürüyor Orta Doğu’da!
Son tahlilde; madem dengesiz olan her çekim, kara deliği doğuruyor ve sonrası çekilenlerin kusulması ve patlama oluyor! O halde kara deliğe kapılır gibi bir görüşe, öğretiye ya da ideoloji veya dinsel bir inanca kapılmamak gerek! İnsan her durumda “Sırat” dengede olmak durumundadır! Dengesizlerin çekim gücüyle kara deliğe döndüğü de gözlemleniyor zaten. Aklını kullananlar için sorun olmaz bu denge kurmak işi. Yeter ki kişi kendi algısına güvensin, kendi aklını kullansın; başkalarının aklıyla hareket edip kendini kara deliğin kucağına atmasın!
Hani bir "Azrail fıkrası" vardır; bir uçak düşer uçaktaki değişik toplumlardan ve ırklardan pek çok insan ölür! Azrail şöyle söylenir; "Her biri, ayrı ayrı yerde iken işim daha zordu! İyi oldu bu uçağa doluşmaları!" Toplumlarda da bu durum böyledir, hatta çağlarda, dönem ve devran da böyle işler! Topluca aynı eğilimde ya da yanlışta veya doğruda olan insanlar bir döneme toplanmıştır o dönemin güzellikleri ya da rezilliklerini yaşarlar! Bu nedenle kalabalıkların eğimine doğru bir seyir vardır! Bu bilinir ise bazı toplumların neden refah içinde yaşadığı, bazılarının da rezalet içinde süründükleri daha iyi anlaşılır! İçlerinden çıkan arifler veya zalimler ise o dönem ve o devranda çoğu zaman etkisiz kalır! Yani insanlar refah içinde aklını kullanarak yaşıyor ise o devranda zalimler etkisiz kalır, insanlar pislik içinde yaşamayı seçtiğinde ise arifler etkisiz kalır! Büyük resimde kusur yok.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Can dostum.Güzel insan.
Güzel yazıydı.
Bildiğiniz gibi maddenin yapı taşı atomdur.
Peki atom neyden oluşur?
Nötronlar,protonlar ve çekirdek.
Peki çekirdeğin içinde ne var?
Kuark denilen enerjiler.
Bu enerjiler de sürekli titreşim halinde ve belirli frekanslar halinde sinyaller gönderiyor.
Madde olarak gördüğümüz katı cisimler tamamıyla enerjiden oluşuyor.
Evet.Aslında biz enerji okyanusunda - tabiri caizse - yüzüyoruz.Evrende her şey enerjidir.Ve her enerji
kendisine benzeyen diğer enerjileri çeker.
Makro düzeyde gezegenler ve yıldızlar,mikro düzeyde ise bir atomun çekirdeği elektronlara çok hassas
bir çekim gücü uygular,çekim gücü sayesinde atom dağılmadan var olur.
İnsan beyni bir gün içinde 60.000 düşünce üretebilmektedir.Bu düşüncelerin hepsi bir frekansa sahiptir.
Düşüncelerimiz de bir frekans yayar.Aynı düşünceye sahip iki frekans mutlaka evrende birbirini çekecektir.
Sevgi ben her şeyim der.
Bilgelik,ben hiçbir şeyim.
Zaman ve evrenin her hangi bir noktasında ben bir deneyimin hem nesnesi hem öznesi olabileceğime göre bunu ben her ikisiyim veya hiç birisiyim,her ikisinden de öteyim sözleri ile ifade edebilirim.Kuantum
düşünce yapısıyla.
Batı,''bilim her şeydir;; dediğinden dolayı işin içinden çıkamamış.Yeni yeni doğunun felsefesi olan
insani boyuta önem veren tasavvufi düşüncelere dikkat kesilmiştir.Günümüzde bu iki şeyi kavrayan
düşünceye sahip olan insani önderliğe, güzelliğe kavuşacaktır hiç şüphesiz.
Kişiler 3 boyutlu düşünce içerisinde olduğundan her türlü istek,arzu vs. eksiklik duygusundan doğan ihtiyaçlar özlemi duyar.Egoyu besler.Bu içsel tutum ruhani bir boyutla hiç bir ilgisi yoktur.O isteklerini kovalarken zihin gücünü kullanarak maddesel boyutu manipule etmek isteyecektir.Yani ahretliği kaçırmış olacaktır.
Ruhani boyuta adanmış bir hayat dünya zevklerine ve nimetlerine bakmaz.Ne yargılar ne de yargılamalara bel bağlar.Saymaz, ölçmez ,tartmaz.Onun için koşulsuzluğa ulaşmak ve kendini mutlak
sevgi için hazırlamaktır tek hedef.Geleni kabul eder gideni bırakır.Her şeyi hakkıyla yaşar.Hak etmek veya
hak etmemek gibi şarta bakmaz mutlak sevgi.Her şeye ruhani gözle bakarsak o zaman da dünyalığı kaçıracağız.
Kaos dediğimiz ya da kargaşa kuramı dediğimiz şey, fiziksel gerçeklik parçalarının bir bütün olarak eğilimini açıklayan yöntemdir.
Uygulaması tümevarım veya tümdengelim olarak ortaya çıkar.
Bildiğiniz gibi tümevarım, bir parçadan bütüne yönelmektir.
Tümdengelim ise bütüne bakarak daha alt olgular arasında çıkarsamalar yapmaktır.
Teorinin temel özellikleri kısaca
1-Düzen düzensizliği yaratır.
2-Düzenin anlayamadığımız hali (Kaos)varsa ki mutlaka olmalıdır.Bundan dolayı düzensiz diyemeyiz.Yani
düzenin dışına çıkamayız.
3-Düzensizliğin içinde de bir düzen vardır.
4-Düzen düzensizlikten doğar.
5-Yeni düzende uzlaşma ve bağlılık değişiminin ardından kendini gösterir.
6-Ulaşılan yeni düzen kendiliğinden örgütlenen bir süreç araçlarıyla kestirilemeyen bir yöne doğru gelişir.
Sizin dediğiniz sosyolojik olarak hatta ekonomik vs.olarak kaos mutlaka yaşanacaktır.Şu anda yaşadığımız
düzensizlik budur ortadoğu coğrafyasında.
Biz ezberci bir toplumuz.Ezber bozmak işimize gelmez.Dağılırız.Adapte olmak çok zamanımızı alır.
Bu yüzden düşünmeyi bilen bir toplum olmalıyız.Analitik düşünmeyi öğrenmeli ve öğretmeliyiz.İşte bu yüzden sadece ruhani düşüncelerde başarılı olamayız.
Memleketimizde kapalı kapılar ardında, kahvehanelerde,meyhanelerde dertleşilir.Neden?
Demokrasi yoksunluğu
Gelir dağılımındaki büyük eşitsizlik,adaletsizlik
Korku ve yasaklar
Yolsuzluk ve rüşvet kimsenin umurunda değil.Çünkü Türkiye de herkes küçük işletme olmuş.Ailenin reisi krediyle bir araba veya ev almış 2.000 TL maaşla.Karısı ve çocukları da çalışıyor.Kredi ödeniyor mu?
Ödeniyor.Aman düzenim bozulmasın.Benden mi yedi diyor.Aile kurup en az 3 çocuk neden istenir?Çünkü
çok çoluk çocuk olunca sorumluluk artar düzenin bozulmaz.Din de öyle kullanılır.Dünyanın tüm yönetenleri için faydalıdır.İsyan etmekten alıkoyar sizi.Din elden gidiyor diye korku salarlar.
Şimdi,ortadoğuda bizi de ilgilendiren bir kaos var.Kayıtsız kalamayız.Ancak bodoslama da dalamazsın
ateşe.İslami hassasiyete sahip olmak,bölge halklarına kardeş gözüyle bakmak ayrı şey,mezhep savaşlarının içinde taraf olmak ayrı şeydir.Eğer orada oyun kurucu olmak istiyorsanız önce kendi içinizde
barışı kuracaksınız .
Son sözüm olarak, bu düzensizlik yeni bir düzenin işaretidir.Her kaosun ardında yeni düzen bulunur.O
yeni düzen içinde de aklını kullanan kazanır.O kazanan da tüm insanlık olsun.Kafa kesmeyle değil,işkenceyle değil,öldürmekle değil.Sevgiyle,Şefkatle,merhametle ve adaletle kardeşçe olsun.
Sevgi ve selamlarımla.