Düş Kutusu
bir kutunun içinde kayboldum. büyük bir kutu olmalı diye düşünmeyin, içinde kaybolmak için kutunun büyük olmasına gerek yok. zaten üzerinde yaşadığımız gezegende ve içinde yaşadığımız hayatta kimin için ne kadar bir hacim kapladığımızdır kutuda kapladığımız yer. bahçemdeki kertenkele emin olun daha büyük yer kaplardı bu kutuda. üstelik kutu tamamen kapalı. bunu bilmek bazen endişelerimden arındırıyor beni. kutu kapalı. ben dışarı çıkamam, ama içeri de kimse giremez. güvenli. karanlık olmasının dışında şikayet etmiyorum. kutu karanlık. bazı günler kapağını aralıyorlar. görüyorum. karanlığa alışmış gözlerim birden kamaşıyor. ışık doluyor içeri. ellerimle gözlerimi kapatıyorum. gözlerim yanıyor. işte bu yüzden o kapağı kimin açtığını hiç göremiyorum. gözüm alışmaya başladığı an bir el yine kapatıyor kapağını. ve düşünüyorum. bir kutu, derin karanlıktan bir an kurtulsun diye mi açılır? yoksa kutunun içinde olup olmadığımı kontrol etmek için mi? çok çalışırsam, kutuyu açan eli yakalayabilirim belki. o zaman sorabilirim sorularımı. o elin sahibi, gerçekte kim?
düşler kurmayı bu kutuda öğrendim. kadim karanlıktan. insan kendi kalp atışını duyabiliyor yeterince yalnızsa. el ve ayakları olmadığını düşünebiliyor. bir de karanlıkta düş görmek için gözlerinizi kapatmaya gerek kalmıyor. karanlık soğuk oluyor. kuzeye gitmeye benziyor. en kuzeye. sık bir ormanın karla örtülmüş karanlık gecelerinde yalınayak yürümeye benziyor. ay ışığı bile donmuş. mavi beyaz renkte ağaçlar bile. gölgeler gibi. rüzgar esmekten yorgun gibi. yürüyorum. düşe kalka. bir an bile düşünmüyorum ölmeyi. araftayken ölmek de yaşamak da istemiyor insan. burası karanlık. dediğim gibi, kopkoyu karanlık. renkler var mıydı? hiç oldular mı? sarıyı hatırlıyorum. saçlarından aklımda kaldığı kadar. teninin rengini bir de. gözlerini. kırmızı pembe arasıydı dudakların. utanınca yanaklarının aldığı renk gibi. tüm renkleri seninle hatırlıyorum. siyahlar örtse de üzerimi. dışarıda gece mi gündüz mü bilemiyorum. zaman ne kadar hızla ilerliyordu? kaç dakika bir gün yapıyordu? ya da gün ne kadar uzundu. hatırımda kalan, seviştiğimiz gecelerin sabahına karşı, yorgunluktan sızdığımız yatağımızda güneşin ilk ışıkları pencereden yüzümüze vurunca uyanıp yeniden sevişme zamanının geldiğini anladığımızdı. birlikteyken zaman ölçüsü buydu. yalnızken ölçekler değişiyor. karanlıkta anlamak zor zamanı. akşam üstü tembelliğimi kaçırdım mı diye üzülmüyor insan. sabah kahvaltısını geç yapıp yapmadığını bilemiyor. kalp atışını sayaken buluyor kendini. zaman geçiyor belli. yaşam geçiyor. yalnız ellerim uyuşuyor. olduğum yere uzanıyorum uyumak için. uyanmak istemesem de uyanıyorum. yine o el uzanıyor kutuya. kapağını aralıyor. gözlerim kamaşıyor. yüzünü görür gibi oluyorum. benden korkup kapatıyor kapağı hızlıca. bir gün,,,
YORUMLAR
Ahh o siyah...Sanki gece karanlığıyla anlaşmışlar...Gözlerimin açık yada kapalı olması neyi değiştirir ki..Oysa hayaller gözlerimizi kapatınca resimleşirdi beynimizde..Ben buna da alıştım gecemin gündüz karanlığında gündüzümün gece karanlığında bana her şeyi söylemesi..Artık sırlarım da benim..Onları saklayacak bir karanlığım birde kutum var...
Çok Güzel Bir Yazı
Saygılar