- 964 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
IŞİD GERÇEĞİ
IŞİD GERÇEĞİ !
Son günlerde Ortadoğu’dan yükselen, dünyanın gündemine oturan IŞİD yani Irak Şam İslam Devleti ordusu bütün gücüyle Irak’ı işgal etmeye çalışıyor. Aslında işgal sözcüğü yersiz. Zaten bunlar Iraklılar. Irak’taki sıkı takip ve baskılardan dolayı Suriye’de mevzilendiler. Ama en çok da, batılı ülkelerde mevzilendikleri, kendilerini yetiştirdiklerine karar verip eyleme geçtiler.
IŞİD gerçeğini anlayabilmek için Irak’ın yakın tarihine bakmak lazım. 1. Dünya savaşında Osmanlının yenilmesiyle Ortadoğu yeniden şekillendirildi. Anadolu merkezli Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının merkezinde kurulurken, 1. Dünya savaşından önceki Osmanlı topraklarında bir çok devlet İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların destekleriyle kuruldu. 1. Dünya savaşı sonrası bütün Müslüman ülkelere, Türkiye Cumhuriyeti de dahil, İngilizler dizayn verdi. Birinci dünya savaşının kaderini çizen petrol konusu, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında da etken oldu. Nitekim 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan edilmeden altı ay önce 07 Mart 1923 İngiliz Shell şirketinin Türkiye’deki kuruluşunu tamamlaması manidardır.
2. Dünya savaşından sonra, Amerika Avrupa ülkeleri olan, İngiliz, Fransız, İtalyanların hakim olduğu Ortadoğu ülkeleri üzerinde egemenlik kurma politikalarını başlattı. Savaştan yenik, perişan çıkmış Avrupa, Ortadoğu ülkelerinde eski etkenliğini gösteremiyordu. Avrupa’nın gücünü kaybetmesiyle Ortadoğu’ya hakim olmaya başladı. Amerika güç dengesi oluşturmak için Yalta’da Rusya ile iki defa toplantılar düzenledi. Bu toplantılarda özellikle Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinin yeniden dizaynı, nüfuz alanlarının tespiti meselesiydi. Yeni düzenlemede Türkiye Cumhuriyeti Amerikan nüfuz alanına düştüğü için, tek partili rejimden çok partili rejime geçildi. Sanıldığı gibi Türkiye Cumhuriyetinin kendi isteği ve iradesiyle ülke çok partili sisteme geçmedi. Rusya ile Amerika arasında yapılan anlaşmaya göre, Türkiye Cumhuriyeti Rusya’nın nüfuz alanına girseydi. Ruslar Macaristan’a, Polonya’ya, Romanya’ya girdikleri gibi girip rejimi değiştirir. Ya da ülkedeki komünistleri destekleyerek Türkiye Cumhuriyetini komünist bir rejime dönüştürürlerdi. Ya da, kendi komutanlarını atayarak yönetirlerdi. Ancak hem Amerika’nın, hem Rusya’nın yaptığı şey, yerli halkların arasından buldukları işbirlikçileriyle ülkeleri yönetmekti. Onun için bugün Amerika’ya bağlılığı sürdüren bütün ülkeler, Amerikan denetiminde kendi yöneticileri seçiyorlar. Kendi yöneticileri de Amerika ile ilişkilerini kuruyor. Aynı şeyi Rusya Cumhuriyetler kurup, önce Cumhuriyetler birliği olarak devam ettirdi. Cumhuriyetler birliği döneminde kurulan cumhuriyetlerin yöneticileri yerli halkın içinden seçilen komünistler oluyordu. Ancak bugün Rusya tamamen Amerika’ya uymuş durumda. Irak düzenleme de Rusya’nın gözetiminde kaldı. İngilizlere bağlı Krallıkla yönetilen Irak, artık komünizmle yönetilecekti. Amerika’nın desteği, Rusya’nın girişimi ile, İngilizlerin Irak Krallığı üzerindeki etkileri zayıflatıldı ve 1958 yılında yapılan darbe ile krallık yıkılıp Irak’ta cumhuriyet kuruldu. Irak halkı Rusya’nın nüfuz alanında on yıl kadar kontrol altında tutulduktan sonra, 1968 yılında BAAS PARTİSİ iktidarı ele geçirdi. BAAS PARTİSİ komünist bir parti olsa da, bizim ülkemizde tanığımız, bildiğimiz komünistlere benzemiyordu. İslam’ın devletçi yapısını ortaya çıkarıyor. Sanki İslam ile sosyalizmi birleştirerek devlet uygulaması haline getiriyordu. Nitekim 1970’li yıllarda ülkemizde de, Irak – Suriye kaynaklı İslam Sosyalizmi adı altında kitaplar yayınlandı, İslam sosyalizmi çerçevesinde bir çok görüş sergilendi. Irak’taki gelişmelerin benzeri Suriye’de de gerçekleşerek, bugünkü ESED rejiminin temeli atıldı. Yine benzeri gelişmeler darbe yapan Libyalı Kaddafi ile Libya’da uygulanmaya başladı. Ve bizzat Kaddafi’nin yazdığı yeşil kitap, İslam sosyalizmi çerçevesinde konuları değerlendiriyordu.
1979 İran’da Amerika’ya karşı İslam devrimi gerçekleştirildi. Devrimden sonra kurulan İran İslam Cumhuriyeti ŞİA FIKHINA öre yönetilmeye başladı. Bütün bu oluşumlar, Ortadoğu’daki dengeleri altüst etti. Amerika Rusya’nın nüfuz alanındaki Irak’la, (Saddam Hüseyin ile) anlaşarak İran’la savaştırdı. Savaştan kimse galip çıkmadı. Aksine her iki taraf büyük kayıplar verdi. Irak Amerika’dan kayıplarının tazminini isteyince de, Amerika yan çizdi. Amerika’nın yan çizmesiyle Irak intikam ve hırsla Amerikan yanlısı Lübnan’a girdi. Amerika Lübnan’a giren Irakla savaştı ancak kesin bir sonuca ulaşamadı. Irak rejimi; İran’la, Lübnan’la ve Amerika ile savaşırken kedine ihanet eden, ŞİAYA, KÜRTLERE karşı büyük saldırılar yaparak kendine göre cezalandırdı. Saddam’ın yaptığı bu zulüm Irak’ta yaşayan KÜRTLERİN, ŞİAN’IN tepkisini çekti. Ancak Saddam İran’a karşı yenilmemiş. Lübnan’dan çekilmiş ama Lübnan’da yenilmemiş. Amerika ile savaşmış ama yenilmemişti. Bu yenilmeyişler Saddam’ı gittikçe güçlendirmiş. Saddam güçlendikçe kendine karşı çıkan, ihanet edenleri cezalandırma yoluna giderek, KÜRTLERE, ŞİA’YA göz açtırmadı. KÜRTLERİN, ŞİA’NIN isyan hareketlerini kanlı şekilde bastırdı.
IRAK BAAS PARTİSİ, Irak halkının Sünni Arap toplumu tarafından destekleniyor. Böylece, Arap kökenli Şia ve Kürt kökenliler diskalifiye ediliyorlardı. Irak’ta Şiiler, İran devriminde İran’daki Şia’yı desteklemediler. Aksine Saddam İran’a saldırdığında gereğince karşı da durmadılar. Bu nedenle İran’daki Şia ile, Iraktaki Şia arasında kesin, sıkı bağlılıklar oluşmadı. Saddam’ın zulmünden bunalan Şia, geçmişindeki İran karşıtlığı nedeniyle İran’dan destek alamayınca, Amerika’ya yanaştı. Halbuki aynı dönemde İran Şia’sı Amerikan aleyhtarlığıyla devletini yönetiyor. İran Amerika savaşı çıkacağı söyleniyordu.
Solun etkisini sürdürdüğü Barzani, Talabani Kürt güçleriyle Irak’taki Şia güçleri Amerika ile anlaşarak yeni bir savaşa girdiler. 2003 yılında Amerika; Saddam yönetimindeki Irak’a karşı büyük bir saldırıya geçti. İngiltere bu saldırıya tam destek verdi. Türkiye Cumhuriyeti Amerikan askerlerinin Türkiye üzerinden geçmelerine izin vermedi. Irak’ın Amerika ile 2003 yılında yaptığı savaşta, Irak halkından KÜRTLER, ŞİA grupları SADDAM’IN yanında değil, Amerika’nın yanındaydılar. Böylece Irak halkının büyük bir kısmını oluşturan halk, Irak’ı Amerika’ya teslim etti. Durumu gören, anlayan Irak’ın Sünni kökenli Arap halkı, kanlı çatışmalara girmeden savaştan çekildiler. Irak’ın Sünni ordusu kayıplara karıştı. Amerikalılar ellerini kollarını sallayarak Irak’a girdiler. KÜRTLERLE, ŞİA gruplarıyla birlikte yeni Irak’ı dizayn ettiler. SADDAM’I ve ordusunu aramak için SÜNNİ ARAP HALKINA birlikte işkence yaptılar. Evlerine, mallarına el koydular. Irak’taki yaşam haklarını ellerinden aldılar. Bir çoğunu zindanlara doldurdular. Oralarda işkence ettiler. Irzlarına, namuslarına saldırıda bulundular. Amerikan ordusu Irak’ta kaldığı müddetçe, Kürtlerin, Şia’nın desteğiyle, Irak’ın Sünni Arap halkına yapmadığı kalmadı. Ülkesinde yaşam alanı kalmayan Sünni Araplar, Irak’tan başka ülkelere göç ettiler. Çoğu Avrupa ülkelerine gitti. Aslında bu genel bir sürgündü. Ya ülkeni terk et. Ya zindanlara gir. Ya da Amerika’ya, Kürtlere, Şia’ya boyun eğ. Bütün bu gelişmelerde Irak’taki Türkler, Türkmenler, kendilerin kurtarmak adına, güçlü olanlardan yana oldular. Irak’taki Türkler ile Amerikalıların bir sorunu yoktu. Irak’taki Türklerin sorunu, yaşadıkları yerlerin Kürtler eline geçerek, Kürtler tarafından yönetiliyor olmasıydı. Bölgelerinde hakimiyet unsuru kuramayan Türkler, Türkiye Cumhuriyetinden de destek alamayınca, sessiz kalmak zorunda kaldılar.
Irak’ın Amerikalılar tarafından işgal edildiği tarih 2003. Bugün ise 2014. Aradan on bir yıl geçmiş. Irak’ta yenilgiye uğrayan, liderleri idam edilen, Irak’ın Sünni Arap halkı, geçen süre içinde İslam anlayışlarını değiştirmiş. Sünnilikten Selefiliğe kaymış. Bunun temel nedeni, AMERİKA, ŞİA, KÜRTLER tarafından horlanan, ezilen, yurtlarından çıkarılan, hakları elinden alınan, en küçük şüpheyle zindanlara tıkılan, zindanlarda en acımasız işkencelere maruz kalan, kadınlarının, kızlarının ırzına geçilen, çocuklarının hayatı karartılan Sünni Arap halkına Selefilerin sahip çıkmasıdır. Dünyanın her tarafında horlanan bu insanlar, selefiler tarafından sahiplenilmiş. Maddi manevi desteklenmiş. Başlarına gelenlerin intikamını almak için hayaller kurarken onlara arkadaşlığı selefiler yapmıştır.
Selefilik nedir? Selefilik, ilmi, fıkhi tabirlerden uzak, kısa olarak tanımlarsak,sahabe devrindeki İslam’ı yaşamı ilke edinen, bunun için hadis kaynaklarını temel alan, sonraki dönemlerde çıkan mezhepleri ret eden anlayıştır. Onlara göre, Sünnilik, Şia, mevcut düzenlerle işbirliği içindedir. İslam’ı yozlaştırmışlardır. Sünni mezhep sayılan Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanbelilik dönemlerinde de adlarından söz edilir. Ancak en etkin dönemleri, Suudi Arabistan’da başlayın, Osmanlı yönetimine kafirler diye başkaldırmalarıdır. Her ne kadar Osmanlı başkaldıranları vahabiler olarak tanımlasa da, işin aslında selefilik vardır.
Bugün IŞİD denilince, aklınıza üç beş soytarı, üç beş çapulcu gelmesin. Dünyada yaşam hakları elinden alınan Irak Arap halkı karşımızdadır. Ortada militanları ordulaşmıştır. Irak’ta ve dünyanın dört bucağında yaşayan Iraklı Sünni Arap halkı her türlü desteği vermektedir. Suriye’de merkezlenen IŞİD artık Irak’taki haklarına sahip çıkmak için yürümektedir. Önümüzdeki günler, Irak’ta büyük bir hesaplaşmanın olacağını gösteriyor. AMERİKAN desteğiyle devlet kuran, Irak Şia’sı, Kürtler, Irak’ın Sünni Arap halkına yaptıklarıyla karşı karşıyadırlar. IŞİD ordusu ele geçirdiği bütün bölgelerdeki cezaevlerini boşaltıyor. Irak’ta yaşayan Sünni Arap halkının desteğini alıyor. Arap aşiretleri tarafından maddi manevi destekleniyor. Panorama böyle iken, yapılan yorumları, verilen haberleri gözden geçirelim.
1. Ülkemiz dahil, dünya medyası IŞİD’i terör örgütü olarak lanse ederek, gücünü görmezden geliyor. Halbuki güçsüz kabul edilen IŞİD bugün Musu’lu ele geçirmiş, Bağdat’a doğru yürüyor. Önüne gelen köyleri, kasabaları işgal ederek zaferlerine zafer, fetihlerine fetih katıyor. Medya ve siyasiler, olayları basitleştirdikçe IŞİD bütün dünyaya meydan okurcasına emin adımlarla yoluna devam ediyor. Irak’ta Amerika’nın kurduğu rejimi yıkmak için, devletin merkezine Bağdat’ta gidiyor.
2. Irak ordusu, IŞİD üzerlerine yürüdüğünde, topunu, tankını, silahını, cephanesini bırakıp kaçıyor. Kaçanlar öyle elli yüz kişilik ordular değil. Sayılar binleri bulan ordular kaçıyor. Düşünün deniliyor ki, Musul’a 900 kişilik IŞİD güçleri saldırdı, sayısı 3000’ni bulan Irak ordusu silahlarını bırakıp kaçtı. Ya haberlerde bir çarpıtma var. Ya da Irak’taki rejim kartondan ibaret. Amerika gittikten sonra üflesen yıkılacak bir rejim.
3. IŞİD ile ilgili haberler artıkça, IŞİD güçlerinin terör örgütlerine benzer yanı olmadığı ortaya çıkıyor. Avrupa’da eğitim görmüş. Savaş konusunda tecrübeleşmiş. Her türlü silahı kullanabilecek düzeye ulaşmış. Sadece Iraklı değil, dünyanın bir çok Müslüman ülkesinden Allah yolunda cihat etmek için bir araya gelenler olduğu izlenimi veriyor.
4. Irak’ta Saddam iktidar iken, Irak halkı etkin güç olarak üçe bölünüyordu. ŞİA, KÜRTLER, SÜNNİ ARAPLAR. Amerika bu üç gruptan ikisiyle, Şia ve Kürtlerle anlaşarak, Sünnileri taban alan Saddam’ı devirdiler. Şimdi aynı hesapla, Irak’ta çıkarları yerle bir olan güçlü devletlerden hangileri, Araplarla anlaşarak Irak’ta yeni bir oluşum isteyebilir. Rusya mı? İngiltere mi? Fransa mı? Almanya mı? İran mı? Türkiye mi? Çin mi? Bu ülkeler içinde İngiltere ve Rusya öne çıkıyor. Avrasya’da olan olaylar. Eski Rus nüfuz alanında olan, Libya, Cezayir, Tunus ve Mısır’daki olaylar, Rusların tepkisini çekti. Ukrayna’daki, Kırım’daki durum, batının Ukrayna, Kırım için Rusya’ya karşı politika üretmesi, Rusya’nın tepkisini çekiyor. Amerika’nın 2. Dünya savaşından sonra Komünist Rusya’yı yanına alarak dünyayı bölüşmesini, Amerika plan gereği derken, Rusya ciddiye almış olabilir. Almanya ise eski Almanya değil. Hedefi; Avrupa birliği adı altında Avrupa devleti yaratmak olan Almanya’nı orta doğu üzerinde gizli hesapları olabilir. Zira Alman sanayi ucuz işçilik nedeniyle gücünü kaybetti, çöktü çökecek. Almanya’nın sanayini güçlendirebilmesi için ucuz enerji kaynaklarına ihtiyacı var. Almanya’da Ortadoğu’daki petrol çıkarından pay alma yarışına girmek isteyebilir. 1. Ve 2. Dünya savaşlarının baş aktörü olup, bütün dünyaya meydan okuyan Almanya, herhalde 21. Yüzyılda susacak değildir. Irkçılığı temel alan Almanların, ne kadar ırkçı temayülleri silindi artık dense de, her ülke çıkarları doğrultusunda en büyük ırkçıdırlar. Kendi ülkemizden görmüyor muyuz? Kaldı ki bugün Amerika; Amerikancılık üzerinden dünya üzerinde en büyük ırkçılığı yaparken, Avrupa’nın, Rusya’nın, Almanya’nın yapmayacağı düşünmek yersiz olur.
5. Ülkemiz medyası batı frekanslı olarak IŞİD hakkındaki haberlerine, yorumlarına devam ediyor. Ülkemiz siyasetçileri de, aynı Irak’ta Kürdistan kurulurken uyanmayıp, biz teröristlerle görüşmeyiz. Teröristlerle masaya oturmayız. Düşüncesinde, dalgasında geziniyorlar. Yarın Bağdat düşer, orada IŞİD İslam devletini ilan ederse, bilin ki ilk kabul edecek İngiltere ve Avrupa ülkeleridir. Nitekim İran İslam devrimi olduğunda, Amerika ile savaş halinde olan İran’a en büyük desteği, Avrupa ve Türkiye vermiştir. 80’li yıllarda Amerika İran ile Irak’ı savaştırırken, Bütün dünyayı İran’a karşı kışkırtırken, Avrupa ülkeleri İran’dan petrol almış, karşılığında batılı malları satmışlar. Türkiye üzerinden batıdan doğuya gide E5 karayolu İran’dan batıya, batıdan İran’a mal taşıyan tırlar, tankerlerle dolmuştur. Bunları unutmak dünya gerçeğini bir kenara koymak olacaktır. O nedenle, Türkiye Cumhuriyeti siyasilerinin, bugün bir zamanların teröristleri olan Barzani’yi, Talababini’yi karşılamak zorunda kaldıkları gibi, yarın IŞİD İslam devlet başkanını karşılamak zorunda kalmadan görüşmelere başlamaları yerinde olur. Değilse kendi çıkarını düşünen hiçbir devlet beklemez. Belki de şu anda, IŞİD güçlerinin Irak’ta kuracağı devletle anlaşan bir çok ülke vardır. Uyanık olmak lazım. Uluslararası siyaset öyle ortalıkta boy gösterilerek yürütülen bir olay değildir.
6. Saddam horlarken, ezerken, işkence ederken, toplu kıyımlarla Kürtleri, Şia’yı yok ederken, Kürtler ve Şia haklıydı. Ancak hiç kimse, Amerika Saddam’ı devirdikten sonra, Sünni Arap halkına karşı Amerikalıların, Kürtlerin, Şia’nın yaptıklarını haklı gösteremez. 11 yıl boyunca, basında yer alan, işkenceler, horlamalar, yurtlarından sürülmeler, Irak’ta yaşam hakkı tanımamalar, insanlık adına düşünenlerin unutacağı olaylar değildir. Bugün kendilerine yapılanların, ailelerine yapılanların, yaşamları yok sayılanların intikamını almak için yürüyen bir ordu var. Bu ordunun gücünü hafifsemek olmaz. Zira ordunun gücü, ülkelerinde yaşam hakkı arayan nesil tarafından oluşuyor. Tarih; bu amaçla kurulan orduların gücünü ne silahla, ne mantıkla, nede akılla ölçemez. İşte Musul 900 kişilik orduyla işgal ediliyor. Halbuki Musul’daki nüfus düşünüldüğünde. Orada oluşturulan Irak ordusu, polisi düşünüldüğünde, 900 kişiyi çim çiğ yerler denilebilir. Halbuki ordu silahlarını bırakıp kaçmış. Halk Musul’u terk etmek için yollara çıkmış. 900 kişiden daha fazla, Irak ordusundan kaçamayanlar teslim alınmış. Bu gerçekleri görerek olayları analiz etmekte yarar var. Elinden alınan evini, bağını, bahçesini, işyerini almaya gelen. Analarının, babalarının, kardeşlerinin haklarını almaya gelen. Artık ülkemde yaşamak istiyorum diye gelenlerin önünde kimse duramaz. Zira onlar ölümü göze alarak geliyorlar. IŞİD güçlerine göre, Irak Amerika ve yerli işbirlikçileri tarafından işgal altındadır. Bu düşünceyi yabana atmamak gerekir. IŞİD güçlerinin karşısındaki güçler, bileklerinin hakkıyla Irak’ta devlet kurmadılar. Amerika üstün silahlarıyla geldi, Irak’ı vurdu. Sonra Kürtlere ve Şia’ya buyurun benim adıma devlet kurun dedi. Böyle emeksiz, mihnetsiz devlet kuranların devleti bir üfürükle bile yıkılır gider. Bu tarihi bir gerçektir. Henüz Irak ordusu, Kürtler, Irak’taki Şia, yaşamak için savaş imtihanını vermedi.
7. Zulüm kim yaparsa yapsın zulümdür. Ne yazık ki, Ortadoğu’daki olaylar, herkesin intikam, adalet adına zulüm yaptığını gösteriyor. Kendi adaleti için hiç kimse diğerini dinlemiyor. Irak’taki Şia ve Kürtler kendilerine yapılanların intikamı almak için yapmadıkları zulüm kalmadı. Şimdi IŞİD güçleri, 11 yıl boyunca kendilerine yapılan zulümlerin hakkını arıyorlar. Dişe diş, göze göz, kısasa kısas diyorlar. Kendilerine nasıl yaşam hakkı tanınmadıysa, onlarda yaşam tanımıyorlar. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günler hesaplaşmanın getireceği olaylarla şekillenecek. Olaylar rengi kan renginde olacak.. Ölüm kokacak.
8. IŞİD güçlerinin yürüyüşü, Avrupa ülkelerinin engellemek için atak davranmaması, birleşmiş milletlerden herhangi bir engelleyici kararın çıkmaması, Amerika’nın etrafını ikna edecek yol bulamaması olarak şekilleniyor. Böyle bir tablo da, Amerika Irak’taki gücünü kaybedebilir. Ancak Amerikan sermayesi kaybeder mi orası belli değil. Zira sermayenin ne dini, ne ülkesi, ne devleti, ne de rejimi vardır. Sermaye çıkarı neredeyse oradadır. Bu çerçeve de, IŞİD güçlerinin arkasında Amerika değil, ama Amerikan sermayesi olabilir. Zira Amerika bütün sömürdüğü ülkelerde şirketleri aracılığıyla sömürüyü sürdürüyor. Ve Amerika’da da, iktidar muhalefet kavgası var.
9. İsrail’den IŞİD aleyhine henüz güçlü bir ses çıkmadı. Diğer Arap ülkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti gibi İsrail’in Ortadoğu’daki varlığına IŞİD ses çıkarmaz ise, Amerika; düzeni oturtamayan KÜRTLER VE ŞİA yerine IŞİD ile pazarlığa girebilir.
10. Türkiye Cumhuriyetinin, Esed’e karşı politika üretirken, IŞİD ile anlaşma yaptığı iddia ediliyor. Doğruluk payı ne kadardır belli değil. Ama olmaması için de bir neden yok. Türkiye Cumhuriyeti batıcı laik olmasına karşın, şeriat devletleriyle iyi geçinen bir ülkedir. Hatta bu iyi geçinme sadece AK parti döneminde değildir. Hemen her dönemde Türkiye Cumhuriyeti, Hıristiyan; Yahudi, Müslüman şeriat devletleriyle iyi geçinmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin hassasiyeti, kendi ülkesinde ŞERİATA yani ALLAH’IN YASALARIYLA YÖNETİLMEYE KARŞI olmasıdır.
11. Ülkemizdeki medya, IŞİD güçlerinin kafa kesmelerini, işgal ettikleri yerlerde şeriat yasaları uygulamalarını öne çıkararak, Ortadoğu’daki gelişmeleri hafife alıyor. Halbuki Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Bu şekillenmeyi göremeyip, küçümseyici, alaya alan haber ve yorumlarıyla ülkemizdeki medya bir kez daha dünyayı okuyamamanın cehaletini, kör taassubunu gösteriyor. İnsan ülkesinde böyle bir medya olduğu için üzülüyor. Halbuki medyanın görevi, olayları çarpıtmadan, ideolojik kaygılar taşımadan vermektir.
12. Irak’ın Sünni Arap halkı için IŞİD kurtuluş ordusudur. Benim için, sizin için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Musul’da, Bağdat yollarında yaşayan Iraklı Sünni Araplar IŞİD ordusunu sevinçle karşılıyorlar. Kaçan Irak ordusuna ait askerleri ise taşlıyorlar. Bu durum benim için, sizin için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ancak Irak nüfusunun%63’nü oluşturan Arapları yakından ilgilendiriyor. (CİA’nın yaptığı tespit)
Şurası muhakkak ki, öfkeyle kalkanlar zararla oturur. Olayları çarpıtanlar bir gün gerçekle burun buruna geleceklerdir. İntikamla zulmedendenler, aynı şekilde cezalanacaklardır. Hayat kısır döngüsünde kendi adaletini gerçekleştiriyor. Bu adalet, ne İslam’ın öğrettiği, ne de insanın vicdanından doğan adalettir. Bu adalet; yaşam hakkı tanınmayanların, yaşam hakları için başkalarının yaşamlarına saldırma adaletidir.
Yarın Amerika yıkılıp gittiğinde, Amerika; bugün sömürdüğü ülkeler tarafından tarumar edilecektir.
Dün üç kıtada hükümran olan Müslümanlar, bugün üç kıtada tarafından yönetilmektedirler.
Bugün intikam diye yola çıkanların karşısına, yarın intikam yürüyüşleri olacaktır.
Bugün kendilerinden başkasını görmeyen, tanımayanları, yarın kimse tanımayacak, görmeyecektir.
IŞİD bir gerçektir. Terör örgütü değil, Irak’lı, Suriyeli, Sünni Arap halklarının ordusu olarak yeryüzünde kendine yer arıyor. Bunu görmediğimiz, anlamadığımız zaman, yarın gerçekle yüz yüze kalırız. Onun için herkesin yazarken, konuşurken, yorumlarken, gerçekleri görmezden gelmeme sorumluluğu vardır.
Müslümanlar arasında Sünnilik, selefilik, Şialık, Alevilik, laiklik, tarikatçılık, cemaatçilik kendine yer bulup ülkelerinde inançlarına göre yaşama hakkı aradığında, herkes birbirine girecektir. Bugün yaşamlara efendi olanların yarın kul olması mümkündür.
Onun için Allah kitabında kendine çağırıyor ve adaleti hakim kılın diyor. Adaleti hakim kılın. Birbirinizi görmezden gelmeyin. Kendi yalanlarınızın arkasına sığınmayın. Allah sizi savaşa değil, barışa, huzura, esenliğe çağırıyor.
Bugün içine düştüğünüz hal, Allah’ı dinlememek, Allah’ın dininden ayrı, kendi mezheplerinizi, ideolojileriniz din edinmektir.
Bugün içine düştüğünüz hal, Allah’a kul olmayı bırakıp, çıkarlarınıza, kullara kul olmanızdan dolayıdır.
Bugün içine düştüğünüz hal, kendi zulmünüzle kendi hayatınızı karartmanızdan dolayıdır.
Onun için gerçekleri görmezden gelmeyin, hatalarınızı anlayarak inancınıza sahip çıkın. Aksi halde yaşadığınız topraklarda, küfrün egemenliği sürecek, kan, gözyaşı bitmeyecektir.
Ey Müslüman, IŞİD gerçeği, senin görmek istemediklerinin gerçeğidir.
Senin görmediğin şey, kibrin, bencilliğin, cehaletin, taassubundur.
Ne mutlu onlara ki, kibirden, bencillikten, cehaletten, taassuptan uzaklaşarak, hakkın ve adaletin peşindedirler. İşte onlar müminlerdir. Ve onlar kurtuluşa ereceklerdir.
Kim, nefsinin, aklının, bencilliğinin, cehaletinin, taassubunun peşinden giderse, ant olsun ki, iki yakası bir araya gelemeyecek. Dünya hayatı zindana dönüşecek. Ahiretini de kaybedecektir.
YORUMLAR
ülkemizdeki cehaletın bu kadar büyüdüğü üç dönemi hiç yasadığımı hatırlamıyorum ... bunlar gizli içimizde büyütülen geleceğimizi yok etmeye çalışanların desteklediği aşırı uç sözde müslüman dedikleri islam terörüstleridir ve ülkemizin karanlığa sürüklenmesi göz göre göre buna izin verılmesı geçmiş gelişen olaylar zincirinde görebiliriz vesayet dedıler ordumuzu yok ettıler bunların tek kortuğu ınlerıne saklandıkları ordu yok artık cirit atıyorlar bır afganıstan bır ıran ülkesıne gidiyoruz ve buna kucak acanlar cennette biletlerı hazır olduklarını sanan cahıller ... ve bu kadar basıretsız muhalefet meclıs nasıl bır araya getırıldıyı sorguladığımda tamda istedikleri buydu dıyorum yeni dünya düzenini islami terörle dın ve mezhep savaşları ile islam kötüdürü gösterıp şekillenmek amaçlanan .. asıl soru dünyayı kim yönetiyor bunu görmek lazım ... bu islamı terörü üretenler enperyal güçlerın güdümü ve desteğidir ülkemizde bu anlamda tmm uyum içindekı yönetımle nereye gidiyoruzu bilmeden destek verenler ile vermiyenlerın ne olacağızı bilmememiz ...