Anılar ve Özlemler....
Bazen bu dünyayla bağlantımızı bir süreliğine de olsa kesip,çekiliriz ya kuytu bir köşeye,sonra düşüncelere dalarız farkında olmadan...Geçmişten kopup gelen anılar canlanır gözümüzde bir an...Ya eski bir arkadaş ya da yaşayıp yaşamadığımızı bile kestiremediğimiz bir an gelir aklımıza bazen.Şaşırırız hani,bu da nerden çıktı şimdi deriz.Geçmiş zamanın birinde yaşadığımız ve aklımızın bir köşesinde belki yıllarca sakladığımız ve sonra bir anda pat diye gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçen anılar vardır ya....
Ben de bazen karşılaşırım onlarla...
Yine uzun uzun düşüncelere dalmışken ben gecenin bir yarısında,öyle bir anım geldi birden aklıma....Şaşırdım!...Nerden çıktı şimdi bu diye...Çünkü,çok uzun yıllar önce yaşamıştım,şimdi hafızamda canlanan bu anıyı ben...
Şubatın soğuk bir gece yarısında,bilmem nedendir yıldızlar ve sıcacık yaz geceleri geldi aklıma...Bir de ateşböcekleri...Gecenin zifiri karanlığında parıldayarak,o güzel şarkılarını söyleyen ateşböcekleri...
Son zamanlarda yıldızlara bakarken,ateşböcekleri gelir oldu aklıma...Bilmem bilir misiniz,bu parlak böcekçiklerin bir diğer adı da yıldız böceğidir aslında...
Ve sonra ateşböceklerinin sesleri geldi bi an kulağıma...Şimdi ise;sokak lambalarının aydınlattığı,ağaçların gölgelerinin canlı yaratıklar gibi oynaştığı dar bir yolda yürüyordum yavaşça...Gecenin karanlığında oynaşan yaprakların gölgeleri beni biraz ürkütüyor,ama ateşböceklerinin sesleriyle,tatlı tatlı esen rüzgarın tenimi okşaması ruhumu huzurla kaplıyordu galiba...
Doğada herşey o kadar devasa ve gizemli geliyordu ki bulunduğum bu anda bana...Kendimi küçücük ve savunmasız hissediyordum;geçmişten gelerek,gözümde canlanan bu zaman parçasında.Anlıyordum ki şimdi;çocukluğum beni ziyarete gelmişti galiba!...
Sonra devam ediyordum yürümeye bana uzun gözüken bu yolda...Ama tek başıma değildim,sokak lambasının aydınlattığı bu karanlık yolda.Evet,biri daha vardı yanımda...Bu kişi dedemdi galiba...Elinden sıkı sıkı tutmuşum yürüyorduk öyle yavaşça...
Kendimi öyle güvende hissediyordum ki onun yanında...O an benim için dünya o kadar gizemli,olağanüstü ve eğlenceli geliyordu ki;bu duygularla etrafa gülücükler dağıtıyordum,geçmiş zamanın bu ufacık parçasında...Çılgınlıklar yapıyor,durmadan koşuyor,belki de biraz yaramaz bir çocuk oluyordum ben o anlarda...Dünya hiç mi hiç umrumda değildi...Kafama takacağım ne bir derdim,ne de bir sorumluluğum vardı hayatımda...Çünkü ben,ufak bir çocuktum bu zamanda.Dünyayı keşfe çıkmış,elindeki elma şekerinden ağzı burnu kıpkırmızı olmuş,yollarda seke seke koşan bir deli çocuk...
Bulutları pembe,ağaçları kırmızı,denizi belki de turuncu olan,kırmızı başlıklı kızla arkadaş,Ayşegül hikayelerinde kendini onlarla birlikte ormanın derinliklerinde kaybolmuş hayal eden bir yoldaş,saf ve temiz bir dünyası olan küçük bir çocuk...
Ah!Ne güzelmiş o zaman hayat.Keşke hep çocuk kalsaydım,demeyip sanki çok muhteşem birşeymiş gibi büyümeyi istiyordum o zamanda ben...
Sonra,bir anda etrafı bir hüzün kapladı ben ne olduğunu anlayamadan...Ve yanaklarımdan süzülan iki damla yaşla kendime geldim aniden...
Ateşböceklerim ve dedem de ortada gözükmüyorlardı...Ben yine eski ben...Ve hasretin nefesinin ona eşlik ettiği, havada her zamanki gibi hüznün kokusu vardı etrafa buram buram yayılan...
Keşke diyordum,bir mucize olsa da çocukluğuma dönsem yine ben...O zaman belki;şuan bu hayatta bir daha bir kez olsun göremeyeceğim dedem ve masalların diyarında çılgınca eğlendiğim Ayşegülle,kırmızı başlıklı kız da olur yanımda...Yine tüm sevdiklerimle oyun oynarım günahsızca...
Ama ben büyük bir çocuğum artık ve biliyorum ki;geçip giden günler ve yitirdiklerimiz geri gelmeyecek asla...Ne kadar istesek de umutla..........
(27.02.2006/pzt.)