- 327 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sosyal İşlerliğin Ayıklama Kılınması
Maden ocağına girdiğiniz zaman, imanınız; iman gücünüz, bir para etmez. Nasıl davranacağınızı ocak şartları belirler. Siz de bu şartları okur, öznel bilincinizle özel bağıntılı şartları o yerin yönergesi haline getirip davranırsınız.
Ha keza bir arabaya bindiğiniz zaman yine arabanın kendi dinamikleriyle, arabanın etkileşimde olduğu çevre girişmesinin dinamikleri, sizin nasıl davranmanız gerektiğini belirlerler. Meleklerin kanat sayısını bilmeniz, meleğe iman etmeniz, büyücülük yapan cinler bilginiz bu tür özel bağıntılar içinde solda sıfır kalır. İman gücünüz özel bağıntılı şartlar içinde şaşar.
Demek istemem şu. Din iman sosyal alanlı özel hayatın işidir. Toplum; özel bağıntılı üreten ilişkiler alanıdırlar. Özne olandan gayrı nesne olanın bağıntısıdır. Üretim işi özne nesnel süreçler girişmesidir. Siz nesnel olanı okuyup, öznel anlamalar ve anlatımların kuralı haline getirişle, bu yasallığı üretimlerin özel bağıntılı alanında işlerlisisiniz.
Yani din ve dini imanınız üretim alanının bir fonksiyonu değildir. Dinler, bir ucuyla özel bağıntı alanı kurallaşası olmayıp; akıl freninden kurtulmuş düşünmenin düşünmesi oluşla bir aksediştirler. Bu nedenle iman zaten toplumsal dokunun içinde olmazıyla laiklikti efor, tam anlamıyla “din işini devlet işinden ayıran bir kategorize de olamazlar.
Sanki din toplumun; ocaktan çalışma işiyle, deniz altında çalışmalı özel bağıntılı işinin kurallarını birbirine göre kategorize etme gibi toplumda kategorize edilen bir şey de değildir laiklik. Yani laiklikti süreç, toplumun bir unsuruymuş ta, bu unsurları toplum içinde kendi yerli yerine oturtma gibi bir şey de değildir.
Laiklik toplumsal alanın içinde değildir. Sosyal alanla toplumsal alanın bitişen uzayında her iki sistemin sağlıklı çalışmasına tampon zardır. Sizin laik olup olmama gibi bir sorununuz olmayabilir. Ama sizin rüzgâr olup olmama lüksünüz de yoktur. Rüzgârda etkilenirsiniz. Seçme ayıklama sizin dışınızdaki nedenlerden ötürü oluşla seçme ayıklamaya duçar olmak zorundasınız.
Sosyal alanla toplumsal alan arasında bir seçme ayıklama yapma, ilkesidir. Toplum aklın egemenliği olan alandır. Yani toplumsal alan öznelce düşünmenin değil, özne nesnelce düşünmenin alanıdırlar. Yani toplum üreten ilişkileri düşünme ve düzenlemenin alanıdırlar.
Sosyal düşünme, üreten ilişki olmadığı için toplumsal düşünceden çok farklı bir dinamiktir. Toplumsal düşünce de sosyal düşünceyi bilmez oluşla sosyal düşünce değildir. Toplumsal düşünce üreten ilişkiler yasalık bağıntısıyla kesikli sürekli özel bağıntı olmak zorundadır. Sosyal düşüncenin üreten ilişki olmak gibi böyle bir özel bağıntı zorunluluğu yoktur.
Toplumda, özel hayatın değil, iş yaşamının özel bağıntılı kuralları birincildir; egemendir. Yani karı koca sosyal ilişkiniz toplumsal hayatın üreten iş prensibi olmayışıyla toplumun özel bağıntısı değildirler.
Sosyal alan, kişilere göre imanın egemeni olduğu, özel alanın egemen olduğu üreten alan ilişkilerini keyfe göre tüketmenin bağıtlanır olduğu alandırlar. Elbette laiklik 1789’ların, 1930’ların laikliği gibi sürmezlerse de; din, iman da 2000 yıl öncesinin 1400 yıl öncesinin din, iman anlayışı gibi sürmezler. Neydi inşanın kuralı, eski devinme zemini üzerine (eski inşa malzemeli örnekçesi üzerine) yeni bakışım ve devinme niceleyişleri alışla yeni bağıntılar, kurmaktı.
Özel hayatınızda bir maden ocağı göçüğüne kader, fıtrat diyebilirsiniz! Ancak toplumsal hayatta ülkeyi yöneten bir sorumluysanız; maden ocağı sahibiyseniz, iş yeri ve işçi sendikası yetkilisiyseniz ve ocakta çalışan emekçiyseniz; bu göçüğe fıtrat diyorsanız; burada sorun var. Hem de çok büyük sorun vardır.
Kabak lastiğin arabayı şarampole yuvarlaması; açık mutfak ocağının gaz salımı, maden ocağının göçer olması; doğal olanın dinamik fıtratıysa da bunlar insanı öldürmenin gerekçesi değildirler. Ya da çöken ocak, insanı öldürmek için çökmez.
Haydi ben bir çökeyim de insanın kaderi olayım demez, ocak. Çöken ocakta varsanız ezilirsiniz. Bu bir bağıntıdır. İlla çöken yerde olmak zorunda değilsiniz. Eğer ocakta olacaksanız; denizde olmanın dalma tüpüyle ya da can yeleğiyle olması gibi bir olma koşul bağıntısının oluşacağını mutlak bilmek gerekir.
Yıldırım insanı kül etmek için düşmez. Deprem insanı göçük altında koymak için olmaz. Mutfak ocağı insanı öldürmek için gaz, kaçırmaz. Tıpkı meyvenin sizin doymanız için olmadığı gibi.
Neydi çevre? Organizmasıyla, inorganizmasıyla bağıntılı dinamik bir bütünlüktür. Siz çevreyle bağıntı bir ilişki olduğunuzdan bunları bir şekilde etkiler, bunlardan da bir şekilde etkilenirsiniz. Hatta ocağı açmakla, ocağı kazmakla onu etkileyip, ocak çökme fıtratını zorunlu kılarsınız. İşin püf noktası buradır.
Bile bile çökecek ocağın içinde tutuluyorsanız. Gaz kaçağı olan mutfakta solunum yaptırılıyorsanız, insanın ölmemesi diye bir şey kaçınılmaz olamamaktadır. Gaz kaçakla mutfakta olacaksanız, hiçbir kıvılcımlımaysa, olanak tanımadan ve maskeyle ve yanmaz elbiseyle burada olmak zorundasınız. Bu da fıtratın size sökmez olucu, size diyalektiki geçmezlik öznel oluş fıtratıdır. Asıl görmeniz gereken budur.
İşte toplum budur. İhmaller zincirine; bilinçsizlik karşısında ve ihmaller zinciri durumunda sizin döşte el bağlayıp, bu fıtrattır diye duruma tanı koyup, tanı koydurmanız demek değildir. Bunun sorgulanır ve sorumlu tutulur olmasıdır. Durumun oluşması karşısında, durum; sizin sosyal anlayışlı kanaatinize göre değil de, toplumsal kanaat ve ilkelere göre değerlendirilir olacağınızın seçme ayıklamasını yapan tutumlaşma, laikti ilkedir. Yani toplumda fıtrata uysalca katlanmanın söyleniş alanı olmaması laikliktir.
İki veya daha fazla oluşum arasında derişim farkı varsa arada seçme ayıklama ilkeleriyle bir geçiş, ya da geçemeyiş söz konusudur. Özelde bu durum, sosyo toplumsa yapı arasında laiklik diye ifade edilir. Toplumda tek yanlı fıtratı tartışmak, laikti seçme ayıklamanın patlaklar yaptığını göstermektedir.
Laiklik, sosyo toplum arasında bir supap ilişki gibi de çalışır. Laiklik illa din, iman süzgeçlikti derişimler mekanizması değildir. Toplumsal insanın topluma; sosyal insanın sosyal yapısına yabancılaşmamasının da güvencesi gibi çalışır.
Sözgelimi; din gibi iman gibi sosyal yapının kendine özgü dil kullanımı vardır. Sosyal alandaki bir dil kalıbı genellikle toplumsal alandaki insanın da dil kullanım kalıbı olurlarsa, üreten insan kendisine ve toplumuna yabancılaştırılırlar.
Sözgelimi, sosyal dilin; “başı dara düşen oğul, baba ocağına sığınır” gibi bir dil kullanım kalıbı vardır. Siz bu kalıbı topluma getirir, emekçinin ya da iş kollarında çalışan insanların, üreten sorununu bu şekilde toplumun dili gibi kullanırsanız, insanın kendisine emeğine ve toplumuna yabancılaşma başlar.
İş kollarının, sendikalara ve yöneten erke başvurması; evladın babaya başvurması gibi kel alaka yorumlanmamalıdır. Üreten emek ve emeği organize eden karşılıklı yükümlenmenin baba evlat ilişkisiyle hiş bir bağıntısı yoktur. Bu sürece baba oğul ilişkisiyle bakmak demek, üreten ilişki ve ürettiren zorunlu karşılıklı ilişki bağıntısını gözlerden gizleme demektir. Yabancılaşma demektir.
Yine geçmiş dönemlerin yöneten bir sosyo-toplumsa ilişki kavramı olan, kralın eşinin toplumsa kurumlarda yetkili gibi bir kazanımla; kurumlar üstü bir yetkili gibi davranması yabancılaşmaydı. Yani hanedanlıkta sosyal bağıntı, toplumsal bağıntı gibi (hanedanlık bağıntısı) görülüyordu.
İşte laiklik böylesi sosyal anlamalı sosyal bağıntıları da içeren oligarşik seçme ayıklamaların, toplum işleyişinden elenme olmanın da kuralıdır. Başbakan hanımları, cumhurbaşkanı sosyal ilişkili eşleri frist leydi oluyorsa, laiklik mekanizması kusurludur.
Tıpkı sosyal dil söylemi olan fıtratın, toplumsal alandan selekte edilmesi gibi. Bıçak gibi süreç sel bağıntının doğası fıtratı değildir. Bıçak kesiyor da; cam, ip, lazer, ultrasonik ses elinizi kesmiyor mu? İnsanın bıçağa amaçlı eylem vermesiyle, bıçak insana saplanır.
İnsana saplanmış olan bıçağın insanı öldürmesinin insanla bıçak arasındaki girişmede kesme olaraktan da yansıyan düzen bağıntısı da vardır. Burada görmemiz gereken bıçağın doğası, insana saplanmak için değildir. Kibrit yanıyorsa sizi yakmak için değil sürtünme özel genel yasasına boyun eğişindendir.
Çöken ocağın doğası da insanı öldürmek için değildir. Siz bıçağın öldürebilme doğasına insanı maruz bırakıyorsanız, bu suç ve sorumluluktur. Sosyal dilin; “bu bir bıçak fıtratının gereği oluşuyla, olmuş bitmiştir”, diyorsanız burada aldanma ve aldatma vardır.
Sosyal dilin; “ne yapalım yani, yapacak bir şey yok”. “Kaderinde bıçakla ölmek vardır”, dediğiniz an; insanı topluma ve yurttaşlık bilincine ve sorumluluk duygusuna yabancılaştırıyorsunuz demektir. Sosyal dilin fıtrat ve kader dediği şeye, hukuk; bilerek, isteyerek, taammüden adam öldürme diyor.
Doğal olarak kendi kapalı ortamında canlı organizma gibi davranacak ocağın olası doğal davranışlarına tedbirleri almadan, iş kollarını buraya salarsanız; madencileri ocağın kendi kendine bıçak sallamasıyla karşı karşıya bırakmanız demektir. Taammüdendir. Madenci bunu bilmese bile, madenci bunu fıtrat bilse bile toplumun aklına göre bu böyledir. Taamüdendir!
Görülüyor ki sosyal yapı ile toplumsal yapı arasında çok büyük bir dil, düşünce, araç gereç, fikir ve insan kullanımı farklıkları vardır. Özel bağıntının olduğu yerde bu nedenle laikti seçme ayıklama kuralı da vardır. Eğer sosyo toplumun arasında bu tür müdahaleler olmadığı zaman, laiklikte zaten yoktur.
Sosyal alan kendisine özgü bir özel bağıntıdır. Toplum bir özel bağıntıdır. Bir değişme ve dönüşme kaçınılmazdır. Her değişme dönüşme kendi süreç dinamikleriyle olasıdır. Din iman hiçbir toplumsal değişmenin, dönüşmenin nedeni ve özel bağıntısı değildir. Yani toplumda bir şey değişip dönüşüyor ise, bu din ve imanın kudreti sayesinde değildir.
Nasıl su süreçlerinin yasası din ve imanın kural ve kaidesi değilse; din ve iman kuralının kaideleri de su süreçleri içinde denize dalmanın, denizde trans Atlantik yüzdürmenin; nedeni değildirler. Suda cisim yüzdürme süreçleri gelişe gelişe transatlantik düzeyine gelmişse, bu gelişme yine bu su süreçleri ve su şartındaki kaidelerin kullanımı sayesindedir.
Sözgelimi Türk cumhuriyeti saltanattan ağır aksak demokrasi ve parlamenter sisteme dönüşmüşse; bu dinin, imanın değiştiriciliyi destekler nedenli olmasından kaynaklanmamıştır. Aksine geçmişteki sosyo nesnelce toplumsa nedenlerin nicelimce, birikmelerini dönüşmekle olası olmuştu.
Karanlıkçı aydınlar değişme ve dönüşmenin doğru ve haklı esasını söylemekle, yanına da, dini imanı zımnettirip algılatılıyorsa; değişme, dönüşmeyi anacak dini anlamalarla olası kılarız gibi bir anlamı zımnettiriyorlarsa bu yobazlıktır. Din hiçbir toplumsal değişme ve dönüşmenin nedeni ve açıklaması olamaz. Daha açığı, sosyal yapı kolay kolay değişmenin ve toplumsal açıklamanın nedeni olamazlar.
Kısacası toplumsa yapının, kendi arasında bağ yapan üreten süreçler aralığına; sosyal yapılı, din-iman dil-halk anlayışı gibi kavratışların inşacı olmaması için laikti sitemlerin seçme ayıklaması vardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.