Çankırı'da Sevdalar başka yaşanır.
Hava çok sıcaktı.
Kedi miskin miskin avluda dolaşıyordu.Oda girişindeki eşik taşının üzerine uzandı olmadı,sonra avludaki ocak lığa girdi olmadı,adamın bacağına sürtünürken keskin bir miyav sesiyle adamdan tekmeyi yediğinde köşeye sinmişti.Adam çok sinirliydi sanki nefret soluyordu.Oysa ne sevdalara şahit olmuştu altında dikildiği dut ağacı.
Neden işe gitmedi bu adam diye aklından geçirdi bir an kadın,beni sevmediği gibi kediyi de sevmiyor kör olasıca diye yüreğinden geçerken yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi.Yürekten kurulan cümleler gözlerine yansıyordu,gözleri neden o farklı diyordu.Annemden sonra ilk o taradı saçlarımı sonra ördü derken fistanının cebinden çıkardığı kemik tarağı kokladı.O almıştı sanki onun gibi kokuyor dedi,sonra olmaz,mutluluk kokuyordu diye iç geçirirken gülümsedi.
Ne yapacaktı keseri,saatlerdir biliyordu,marangozda değildi,kışa çok vardı hani çıra kıracak olsa.Bilerken avluda dolaştıkça yere dökülen dutlara basıyor taşa yapışıyordu.Bir an çıkıp avluyu yıkamayı düşündü.Bakraçlar güğümler hepsi doluydu daha dün akşam üzeri sokak çeşmesinden dolmuştu.Sular boşalır yeniden dolarım aha şura hem orası serindir kaleden esen yeller gelir diye hayıflandı yok olmazdı şimdi yine döver diye ürperdi.Hep korkmuştu halada korkuyordu adamdan.
Dilini koluna sürmüştü adam keser kılları kesiyor mu diye deniyordu,bir an yoksa derken yüreği kor gibi yanmaya başlamıştı.Sonra kimse görmedi hem nereden bilecek dedi kendi kendine.Adam keseri tekrar bileme taşına sürtmeye devam ederken yanındaki hasır sedirin üzerindeki yemeniye takıldı gözü .Oyası bitmek üzereydi.O hediye etmişti iki gün sonra kaçarken başına takacaktı.Sonra açık kapıdan küçük odanın ortasında duran yatağa takıldı gözleri.
Hala bir karyolaları dahi yoktu.İçinden buna da şükür dedi bir an.İlk evlendiğimizde kasaların üzerine serdiğimiz sedirin üzerindeki bu hasırda yatmıştık şimdi iyiyiz dedi bir an.Artık anlarda yaşanan kötü masallar geçiyordu aklından.Kasaların üzerindeki Menderes yünü yatağa baktı.Sonra ne büyük adam bu Menderes kara lastik bile verdi sonra ona benziyor mu diye iç geçirirken kocasına takılmıştı hiç durmadan biliyordu keseri.Sonra onun evine ilk gittiği gün geldi aklına.Yalnız olmasına rağmen her yer tertemizdi.Çay demleyip sahanda yumurta yapmıştı yerde yün kilim vardı.Sahi dedi karyolası ne güzeldi karyola başındaki topaçlar sırma gibi parlıyordu,yatağı yünden yorganı satenden onun gibi sıcacıktı diye iç geçirirken kendine geldi.Sonra hala keser bileyen kocasına bakarken gözlerinde kocaman bir neden vardı.Yıllardır kazanıp kumar oynamasaydın sıcacık bir yuvam olurdu der gibiydi.
Pencereden kocasına bakarken hep eski günler aklına geliyordu.Bir gün dahi güzel bir söz söylememişti.Yemeğin tuzu az,çay açık olmuş,gaz ne çabuk bitti ispirto neden uçtu her gün bir bahane ile dövdü diye iç geçirdi.Seni seviyorum dedi kendi kendine.İlk ondan duydum bunu diye gülümsüyordu.İşte yanında duran üzerinde hasır serili sedirin üzerinde başını göğsüne yaslayıp saçlarını koklarken söylemişti o gün birde kırmızı bir gül vermişti.Ne güzel sözler söylüyor bana diye düşündü yanında ne kadar huzurluyum diye aklından geçerken kocasının avludan kendine baktığını fark etti.Olmamıştı keser kolunun kıllarını yine kesmemişti tekrar bilemeye başlamıştı.
Köşedeki süpürgeyi eline alıp odayı süpürürken yok öğrendi diye korkmuştu.Nasıl süpürdü odayı bilmiyordu süpürgeyi yerine koyduğunda kararını vermişti kaçacaktı.Camdan baktığında evden çıkınca avlu kapısına altı adım vardı.Sokağa adımını atınca gerisi kolaydı peşimden koşsa da o göbekle yakalayamaz bayır aşağı diye düşündü.O dedi bir an ya imarette Hafızın dükkanda yada muhlis tepesinde Gofurun kahvededir diye gülümsedi.Öyle ya ilk İmarette Hafızın dükkanı önündeki mavi sandalyede otururken göz göze gelmişti.
Ne güzel gündü dedi yüzünde tebessüm belirirken.Hafız kapı önünde sandalyede uyurken dünyadan bir haberdi.Adam gözlerinde bir dünya vermişti gözlerine,dükkandan içeri adım atarken heyecandan bacakları titriyordu,adam ben yardımcı olayım diye gülümserken neyin ne olduğunu oda bilmiyordu.Raflardan hiçbir şey almamış adamın kalbini çalmıştı.Olsun dedi bir an bende ona verdim kalbimi diye güldü.Kocasına son defa baktı tüm cesaretini topladı.Odadan çıkıp kapı önündeki üzeri kapalı bakraçtaki sulardan birini teneke çamaşır leğenine boşaltırken kocası ona bakıyordu.Elinde bakraçla ona doğru yürürken şunu dolayım diyerek yanından geçerken ne olduğunu anlamadı.Kocası burnundan yakalamış bir anda elindeki keser gözünün önünden geçmişti.
Can havliyle çıkardığı bir feryat burnunu kapatan eli ve korku dolu bakışlarla kocasına bakıyordu.Adam gülerek elindeki kadının burnunu ocağa doğru atınca kedi hareketlenmiş kokladığı burnu alarak avlu duvarına çıkmış,oradan çatıya sıçrayıp kaybolmuştu.Feryadı duyan komşular köşede sadistçe elinde keserle gülen kocasına sorma gereği duymadan kadını hastaneye götürmüşlerdi.Doktor kesilen burun nerede derken kadın son bir gayretle kedi kaptı diyebilmişti.
Sonraki günler aylar yıllar tam karanlıktı.Küçük bir şehirde ilk zamanlar dışlanmış horlanmış ve burunsuz bir suratın korkunç gerçeğini yemenisiyle kapatarak gizlemişti.Sevdiği adam bu küçük şehirde cesaret edememiş sahip çıkamamış kadının göz yaşlarının karanlığında kaybolmuştu.Zamanla ateş sönmüş unutulmuştu komşular kabullenmiş sevmişlerdi.Kadın bunları hiç tanımadığım büyük gözlüklü kabarık saçlı o kadına anlatarak kadının merakını giderirken onca kadının içinde gözleri sislenmişti. Yemenisine.Yemenisine doğru süzülen yaşları eliyle silerek susmuştu.
Yedi yaşında dinlediğim bu olayda çocuk merakıyla kadına yaklaşıp bakabilir miyim teyze derken annem olmaz oğlum demişti.Kadın sarılıp korkarsın derken büyük bir kararlılıkla korkmam demiştim.Onca kadın gaz ocağında kaynayan mavi demlik ve çaydanlıktaki kaynayan çaydan çaylarını yudumlarken elimi kadının yanağından sıkıştırdığı yemeninin ucuna doğru uzatmıştım.Kadının gözleri büyürken ben yemeniyi açmıştım.Ne hissettiğimi bilmiyordum gördüğüm karşısında tek yaptığım uzanıp yanağından öpmüştüm .Kadın çocuk işte derken arkamı dönüp avlu kapısına yürürken annem uzaklaşma birazdan gideceğiz diyordu. Olur diyerek kapının eşiğine oturmuştum.Orada neler düşündüğümü ne hissettiğimi ise hiçbir zaman hatırlayamadım.
Sonraki yıllarda hep içimde bir yerlerde bu olay kalmıştı.Sevmek bu kadar basit olmamalıydı.Kim suçluydu kadın mı,kocası mı,sevgilisi mi?Ben daima sevgiliyi suçlu buldum.İnsanlarda beden değil yürek sevilmeliydi. Bir.Bir daha hiç karşılaşmadım bu teyzeyle.Aradan kırk sene geçmişti.Taş mektebin arka tarafından imarete yürürken kız sanat okulunun önünde eli bastonlu bir adamla yanında bir teyze elinde poşetlerle geliyordu.İkisi de hayli yaşlı ve yorgundu yanlarından yürüyüp geçmiş ilerden geri dönüştüm.Kadın Taş mektebin duvarına otururken bey sen devam et kollarım koptu biraz dinlenip yetişirim demişti.Adam baston yardımıyla uzaklaşırken teyzenin yanına oturdum.Bir şey sorabilir miyim derken yüzüme baktı senin burnun yoktu değil mi derken haliyle oda sen kimsin demişti.Tanıtmıştım kendimi tanımıştı anneme rahmet okurken insanlar yaşlanıyor ve ölüyor diyebilmişti.Aslında ben bir şeyi merak ettim amca senin burnunun kesilmesine vesile olan mı derken gözleri güldü.Kafayı sallayıp kader bahtımız da bir gençlikte birde güçlükte beraber olmak varmış diyerek eline poşetleri alarak uzaklaştı…
YORUMLAR
Güzel ve hüzünlü bir hikaye.
Hayatımızın gerçeklerinden bir kesit.
Anılarımızın arasında ne çok vardır bu tür hikayeler, değil mi?
Dinleriz, üzülür, ya da seviniriz, sonra da unutup gideriz.
Oysa,
olayın kahramanları,
kim bilir nasıl bir alın yazısının doğrultusunda yaşamaya devam etmişlerdir?
Keder denizlerinde, hayat dalgaları ile boğuşarak mı,
yoksa,
ücra bir köşeye gizlenen mutluluk dediğimiz olguyu yakalayarak mı?
Enteresan bir yolculuk bu hayat...
Güzeldi hikaye.
savak34
Her insanın kendi ruh denizindeki limanda beklediği mutluluk getirecek bir gemi mutlaka vardır.O gemi bir gün limana mutlaka gelir ya gemiden inenle mutluluğa koşar veya gemi senialır meçhule götürür.Hayat işte...