- 1395 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
"SORUNLAR SAVAŞLA ÇÖZÜLMEMELİ, BARIŞLA ÇÖZÜLMELİ"
Fas’tan internet arkadaşımın 26 Nisan 2014 günü bana yönelttiği bir soruyu ve yanıtımı sunuyorum.
Arkadaşım merhaba.
Sana bir soru sormak istiyorum.
Ermeni soykırımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben sana inanıyorum, çünkü ben soruyorum. Ve ben bir ruh vardır ve bir kalp tüm insanlığı seven bir adam olduğunu düşünüyorum.
Sayın Mouloud Mtg
Sorunuz için teşekkürler...
Büyük oğlumun eşi Hıristiyan Katolik, kızımın arkadaşı da Hıristiyan. Ben, Anadolu’da Alevi olarak bilinen gruptanım. Bizim düşüncemizde 73 ulusa bir gözle bakılır. Her biri "insan"dır, temel olan insandır, diğer şeyler etikettir.
Bu felsefeye sahip bir kişi olarak hemen her konuda çok okuyan biriyim. Tarihi, coğrafyayı, dinleri, felsefeleri, ulusları öğrenmek zorundayım. Aslında her şeyi öğrenmek zorundayım. Elimden geldiğince de öğreniyorum. Çünkü ben 31 yıldır halk kültürü (Folklor) ile ilgili derleme ve araştırmalar yapıyorum.
Sorunuz ile ilgili düşüncelerimi size yazmak istiyorum.
***
Emperyalist ülkeler geri kalmış ve bakir ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmek için çeşitli yollara başvurular. Bun işleri kolaylaştırmak için de kendi aralarında anlaşırlar, sömürecekleri ülkeden de işbirlikçiler edinirler.
I. Dünya Savaşı (Birinci Paylaşım Savaşı) dediğimiz ortamda da bu böyle olmuştur. Üç kıtaya yayılıp, tarihsel süreç sonunda Anadolu yarımadasına sıkışan Osmanlı İmparatorluğunu (Hasta Adam’ı) öldürme düşüncesinin politikası sonucu olarak birçok Avrupa ülkesi işbirliği yapmış; Anadolu’yu kendi aralarında yap yapmışlar ve saldırarak paylarını almaya çalışmışlardır. Anadolu halkı da hazırlık ile ülkesini "yedi düvel"in elinden kurtarmak için dişini tırnağına takarak "Seferberlik" adını verdiği savaşa başlamıştır.
Emperyalist ülkelerden bazıları Doğu’da Ermeniler, Doğu ve Güneyde Kürtler, Karadeniz’de Rumlar ile iletişim kurarak kendilerinden yana tavır almalarını isteyenler olmuştur. Hatta Ege’de Yunanlılara yardım eden Türkler de olmuştur.
Dikkat edilirse emperyalistlerle işbirliği yapanlar yalnızca Ermeniler değildir. Üstelik birçok Ermeni, Kürt, Rum, Türk ya da Yahudi "Seferberlikte" ülkesini korumak için savaşmıştır.
Öne sürüldüğü gibi sayısal bilgilerde çok çelişki vardır. Vergi almak için her yolu deneyen Osmanlı tebaasını hep saymaktadır. Var olan sayısal bilgilere göre ülkede o kadar fazla Ermeni yaşamadığı görülür. Savaş ve teçhir (göç ettirme) döneminde kırılan (ölen) Ermeniler karşılaştırıldığında çoğunun (yaşlı ve çocuklar) yollarda öldüğü özellikle yerli ve yabancı tarihçilerin kaynaklarında vardır. Savaşlarda ölenler her zaman vardır. Tek yanlı ölüm de olmaz. Ermeni de kırılmıştır, Türk de kırılmıştır, Kürt de kırılmıştır, Arap da, Rum da.
***
Bir soru da ben sormak istiyorum?
İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın, Yunanistan’ın, Ermenistan’ın Osmanlı topraklarında ne hakları vardı da yedisi birden saldırdı? Ya da değişik biçimde soralım: Fransa’nın Fas’ta ne işi vardı? Emperyalizm kendisini haklı çıkarmak için her yolu deniyor.
Sorunlar savaşla çözülmemeli, barışla çözülmeli. Hiçbir ulustan, hiçbir insan ölmemeli, öldürülmemeli.
Kınanacaksa, önce emperyalistler kınanmalı! Çünkü bütün bunlara onlar sebep olmuşlardır.
Selam ve saygılarımla.
Süleyman ÖZEROL
Eğitimci-Yazar
"SORUNLAR SAVAŞLA ÇÖZÜLMEMELİ, BARIŞLA ÇÖZÜLMELİ" başlığı altında 01.06.2014 tarihinde (02:42:30) Radikal Blog’da yayınladım.
YORUMLAR
İşte aynı soruyuda ben size soruyorum.Ne işiniz vardı o üç kıtada?
Ve bir gün yollara düştüğümüz de, cebimizdeki günahlarla sevapları takasa kalktığımızda; o yüzlerini gökyüzüne çeviren insanlara, Tanrı; ‘’Hangi hakla, hangi vicdanla ?’’ diye sorduğunda Yere ,dizlerinin üzerine düşenlere ,kırk bin kez yıkanıp temizlenemeyen ellere. Ve ben de bir İnsan diliyle ’Kimden aldınız sevinerek tonlarca günahları , kime sattınız sevapları,karşılığında yollara attığınız günahsız insanları !!!
Yaşarken sen ‘’düşmanının’’ öldüğüne inanmakla kendini tatmin ederken, ölüme yaklaşırken ardınızdan gelen neslin beynindeki nefreti öldürmek mümkün olabilecek mi? Ey tanrım! Ömür biçtiklerin senin verdiğin tenin, insanın dışındaki tarifin üzerinde fedailik yaparken, sense yukarıdan bahşettiğin aklın sınırlarını zorlayan kullarını izlemekle yetiniyorsun.
Ey kıyası yine canlara karşı mallarla yapan bizler, hataya hatayla cevap veren bizler ! Bilinen sınırın ardına geçince, attığımız her adımda her an bir düşman mayının patlamasına vesile olabileceğimizi hala neden anlamayız ? Korkmuyoruz korkularımızın bir gün yanı başımızdan bize gülümsemeye başlayacağından. Çünkü biz ancak gerçekleşmesi güç hayaller kurarız ki ,İşte o hayaller bir gün ,bizim asıl korkularımız olacaktır.
‘’ Ve işte o Hayal ‘’
Üç kıtadan topladım geldim günahları, hani üç kıtaya yayacaktık ya bütün sevapları. Kimilerine bahşedildi o kirli hayatları, kimilerine işe vuruldu zindan kapıları. Hâlbuki her dönemde yoldaş sandıklarımızı, ya dinsiz diye vurduk boyunlarını, güya sürdük, dövdük bozduk oyunlarını
‘’Ya şimdi’’
Kaybedilen zamandan kaçıp ,affedilen hatalar ne kadar çok olursa; içimizdeki nefretten o kadar kurtulmuş oluruz…Belki zaman ‘’acısı bol olan dönem için’’ biraz daha acımasız olur…’’ Nefretin karatahta üzerinde beyaz tebeşirle yazılı olması ’iz’-belirginliğini yüzümüze vururken, belki de biraz daha gayret etmeliyiz not alırken acıları, nefreti sönük kalemlerle yazmaya. İşte o zaman içimizden atamadığımız nefret, insanı kör eden doyumsuz ve acımasız benlerin büyümesini engelleriz
‘’Halbuki’’
Ve artık gidiyorum izniniz olmadan. Hâlbuki Unutmuşuz Mevlana’yı nasılda bağırıyor ayrım yapmadan ,ta derinlerden çağırıyor, insana olan aşkından.' "gel, gel, ne olursan ol yine gel,ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..." Yunus ta diliyordu insana en güzel mısralardan’’ Severim ben seni candan içeri, Yolum ötmez bu erkandan içeri. Nereye bakar isem dopdolusun, Seni kanda koyam benden içeri’’
‘’ En Büyük İsteğiydi Sanki’’
Ve dönmemek üzere evimizden giderken, çok sonraları gelecek sesin, dizelerin etkisinden. Kulağıma gelen bir şiir dinletisi, sanki ormandan yükselen bir çığlığın nefesi, bu Nazim’in insan sevgisi 'Yaşamak bir insan gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
(maybull)
Saygılar
Süleyman Özerol
Burada tarihsel gerçeklerin dönemine göre değerlendirldiğinde Anadolu halkı sözkonusudur, Osmanlı zaten bitmiştir. Günümüze gelince de biz Osmnalı değiliz! Osmanlı bir hanedandı, biz halkız...
CaNMaYBuLL
Süleyman Özerol
Açık olmak rahatlığı, barışı ve huzuru doğurur.