- 1155 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
D'üşün, A'rkandaki M'anzara L'alenin A'şkı
Uzun zamandır gölgelerdeydim. Hayatta renk aramaya çıkmadım ve tarzımı bir kenara bıraktım. Ben zamanın kurbanıyım. Her insan söyler ya "zamana bırak düzelir". Yalan! Zaman dediğin şey katil. Bizi öldüren o. Bende onun öldürmesini bekledim. Olmadı, ölmedim. Öyle bir duygu hissediyorum ki her zaman. Tuhaf bir şey. Yokluk! Hiç bir şey istememek, isteyememek. Benim için en önemli olan duygularım, değersiz. Kayıp gibi! Yokluk gibi! O anlar korkacak hiç bir şey yok! Kaybedecek hiç bir şeyim yok! Renksiz hayatımın, tek rengi gözyaşlarıydı belki. Çok sık belli olmayan ama benim sürekli hayatımı boyayarak renksizliğine renk kattığım, eskimiş takvim yapraklarındaki tarihlerin mürekkeplerini akıtıp boyadığım ve zamanı o anda inanılmaz derece de kucaklamamı sağlayan renk. Hayatımın tek rengi! Düşün, ağa yakalanmış bir kelebek katiline gülümsüyor, bir ceylan aslanın ağzına doğru yürüyor, beyaz, sessizce siyaha hapsoluyor. Hayatın can sıkıcı haliydi bu. Genellikle böyleydi, çünkü amaç yoktu. Başka renk yoktu. Doyuracak bir duygu yoktu. İstenilen bir sen yoktu. Bir aşk yoktu.
Sonra seni gördüm. Hayatım renklenmeye başladı. Duygular anlamlanmaya ve seni gördüğümde zaman durmaya başladı. Kelebek çırpınmaya, ceylan geriye zıplayama, beyaz, zincirlerini kırmaya başladı. Derinden bir duygu hissettirdi seninle göz göze gelmek. Aşktı. Kuşlar başka ötüyordu. Ağaçların yeşilleri ve o yeşillerdeki çiçekler bambaşka oldu. Ve elbette zaman... durdu. Sendin. Hayatımın renkleri, gölgelerdeki ışığım ve tarzımı bana geri kazandıran sendin. Beni bana veren sendin. Zamanın pençesinden tutup aldın beni. Sana bakınca tutamadım kendimi takip ettim seni. Aşık oldum.
Artık duramazdım. Sana aşık olduğumu söylemeliydim. Seni sevdiğimi söylemeliydim. Bir cuma sabahında söyledim. Şaşırdın. Böyle bir şey beklemiyordun. Düşünmediğini söyledin. Bende düşün dedim. Sonra konuşsak diyerek benden zaman istedin. Pazartesiyi bekleyecektim.
O gün geldiğinde, bir umut vardı içimde. Beni tanımaya, Benimle konuşmaya ve birlikte olmaya karar verecektin. Ah! Zavallı ben! Yanılmışım! Bana sadece "hayır" dedin. Sonra arkanı dönüp gittin. Yeni bir gitarın tellerinin kopması gibiydi. Siyah zemine büyük bir çaba ile yazılmış beyaz yazının üzerine düşen siyah bir mürekkep gibiydi. Umutla hayatı yaşamaya karar vermişken birden vazgeçmekti. Gölgelere dönmekti. Adı acıydı.
Bir gün sonra nedenini sorduğumda cevap, istemediğin içindi. Neden istemediğin ise aşkın saçma olduğunu düşündüğün içindi. O anda ağa yakalanmış kelebek gibi hissetmişti sanırım. Örümcek ben miydim? Bir yanlışlık var. Kelebek bendim. Ağ kaderdi. Örümcek zaman. Filmimiz yine aynı başrollere sahipti. Ve yine renksizdi. Siyah ve beyaz.
Günler geçti ben yerimde duramadım. Duramam. Öylesine aşık olmuştum ki! Hayatımın renklerini istedim. Tekrar seni istediğimi söyledim. Uzaktın bana. İstemedin. Bana bir şans vermedin. Seninle konuşamıyordum bile. Yollarına seni görmek ve seninle konuşmak için çıktığımda "of, puf" diyordun. Sıkılıyordun. Benim sürekli seni izleme nedenim ise seni kaybetme korkusuydu. Zamanım kısıtlıydı. Beni ateşe iten bir rüzgâr gibiydin sanki. Sıcaktı, beni rahatlatıyordun ama düşürüyordun. Yer kaygandı. İleri koşuyordum ama sen beni itiyordun. Ve yine düşüyordum.
Bir gün o kadar bunalmıştın ki. Okulun, dershanen ve ben. Canını çok sıkmıştık. Hasta olmuşsun. Geçmiş olsun demek istedim ama söylemek için yanına gelsem sıkılacaktın. Üzülecektin. Bende senin sıranın üstüne bir kağıda yazı yazdım. Kağıdı ikiye katladım ve arasına gül koydum. Beyaz! Halk dilinde "ayrılık" ama yanlış biliyorlar. Masumiyet ve layık olma anlamları taşır beyaz gül. Utanmışsın. Sıkılmışsın. Kızmışsın bana. Bir kağıda yazıp böyle yapmamın nedenini yazdım. Aynı zamanda bana istediğini söylemeni yazdım. Her zaman olduğu gibi cevap alamadım. Sen yürüdüğüm koridorda önümde duran kilitli bir kapıydın. Açamadım. Geriye döndüm. Gölgeler ve yokluk oradaydı. Yine acıydı ve çaresizlikti. Aynı okulda olmasaydık seni göremezdim bile. Ben artık mezunlar listesine yazılacağım. Gideceğim.
Asla unutulmayacak olan şey o şiir dinletisi olan cuma günüydü. Cumadan önceki gün mezuniyet balosu olmuştu. Alan şefi bizi görüp yanımıza gelmişti. Konuşuyorduk. "Ne artistsin lan sen öyle!" diyordu. Biraz fazlamı olur bilmem ama çok güzel dans ederim, o günde öyleydi. Biz konuşurken geldin. Koridorun başında durdun ve kapıda şef ile konuşan bana baktın. Yüzümü kaldırdım, seni gördüm. Serbest kıyafetlerleydin. Ne kadar güzel bir şey! Saçların salık olduğu zaman çok masumdun. Öylesine tatlı ki! Yine saçların salıktı. Bakamadım fazla. Bana öyle derin bakıyordun ki! Korktum! O an dünyanın en çirkin adamı gibi hissettim kendimi. Bakışların beni tokatlıyordu. Bakamıyordum. Aslana yürüyen ceylan vardı ya. İşte ceylan bendim. Aslan da sen. Pençelerini yüzüme vuruyordun.
Sonra arkanı döndün ve gittin. Lale büyük aşkı temsil eder. O anda aklıma çiçek dolu bir bahçede yalnız bir lale ve arkasına bakmadan giden bir kelebek geldi. Bu sefer kelebek sendin. Lale ben. Kelebeğin laleye konduğunda birleşen güzelliği, uyumu gözlerinin önüne getirsene! Gözlerim doldu. Beyazım siyaha teslim oluyordu. Yine gölgelerdeydim!
Şimdi düşün, ağa yakalanmış bir kelebek katiline gülümsüyor, bir ceylan aslanın ağzına doğru yürüyor, beyaz, sessizce siyaha hapsoluyor.
D’üşün, A’rkandaki M’anzara L’alenin A’şkı. Kelebeğe haykırıyor: "Aşkım, sevgilim ne olur benim ol. Gitme. Renklerimi siyahlarla örtme."
Yazan : Sırrı Can KARADENİZ
YORUMLAR
SCKaradeniz
Kalbim içinde aptal bir kavga imiş
Çok sevdim gönül verdim sana
Aşkım dediğim bir kuru sevda imiş
Öyle hep nedense.. Sevmek zor iş. Düşüncelerimi açıklamışsınız. Yorumunuz için Teşekkürler. Saygılarımla.