- 904 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
siyasal hayvan
Selam.
Yazı teknik bir yazıdır, tarafsızdır ve siyasidir. En efendi, en içten şekilde yazılmıştır ve iyiniyetlidir. Bu şekilde okumanızı rica eder, başka türlü okuyanın, bilmeden yazıya atıp tutanın ise anasını avradını... ederim. Yeterince açık olmuştur herhalde.
Bugün siyasi yelpazemizde, üç temel parti görünüyor: biri milliyetçi, birisi ümmetçi, birisiyse solun ortasında pozisyon almaya çalışan bir parti.
Elbette diğer partiler de mevcut. Ama onların 3 aşağı 5 yukarı uydu partiler oldukları göz önüne alındığında değinmeye gerek duymuyorum. Meraklısı varsa zaten yeri gelir kısaca kelamlarını ederiz, lakin çok da lüzumlu görenler türk siyasi tarihini detaylı inceleyebilirler.
Adettir, eleştirmeye ekseri iktidar partisinden başlanır, buyurunuz.
3 kasım 2002’de iktidara gelen parti, millete serpilen bıkkınlık vb. duygular neticesinde, türk demokrasi tarihinin önemli bir seçimiyle iktidara geldi. Haliyle ilk gelişten milletin ayağını alıştırmak da istediğinden, orta yollu, ‘’kucaklayıcı’’, uzlaştırıcı söylemler benimseyerek hareketine başladı ve ikinci seçimlerine dek bu böyle devam etti, denilebilir.
‘’ben değiştim’’ diyen zat-ı muhterem ise ikinci seçiminde kendisini daha açık ortaya koyacaktı.
Aynı zat ve zevat, girdiği 2.seçimlerde rekor bir oy alarak iktidarını korudu. Peki neydi bu işin sırrı?
İlk seçiminde zaten pek fazla rakibi yoktu ve genel başkanı, parlak bir belediye başkanlığı profilinden gelmekte, iş bilirliğini de yakın geçmişte duhul ettiği serbest piyasada göstermekte idi. Haliyle ‘’necip’’ türk milleti, ondan daha iyi bir lider de bulamadı, daha doğrusu göremedi. Onun bu başarısında rakipleri de oldukça etkindi: aynı tandanstan, aynı söylemlere sahip olan milliyetçi parti, ülkenin terör belasına neden olan köpeği yakalatmış fakat asamamış, 2007 seçimlerine ise alay eder gibi ‘’idam kemendi’’ atarak hazırlanıp boş propaganda yapmıştı. Ve milliyetçi partinin lideri pısırık, zavallı, ezik fakat aynı zamanda rakibi kadar değilse de fırsatçı olduğundan, parti hiyerarşisini kullanarak kendini lider seçtirmiş ve koltuğa yapışmıştı. Biliyordu ki milliyetçi gelenekte lideri alaşağı etmek ağır bir suç, bir ihanetti ve o da bunu layıkıyla kullandı. Hala daha da kullanıyor.
En acısı, eleştirdiği iktidar partisinin uydusu olmaktan da gurur duyuyor.
Neyse. Son 15 yılın, içinde ‘’sol’’ sosu bulunan-ki o da bir tutam ancadır- tek partisi ise, türk demokrasisini ileride alaşağı edecek adama siyaset yolunu bizzat açan, fırsatçılıkta rakipleriyle yarışan fakat muhalefetteki diğer türevi gibi söylem ve hitabet konusunda zayıf olan, dolayısıyla etkileyiciliği de kısıtlı lideri ile yola devam etmekte idi. Sonrasında gelen lider de benzeri olarak siyasal yaşamına devam etmekte.
Özetle, at sahibine göre kişner hesabı, türkiyede de partiler liderleri ile ölçüldüğünden, en cevval, en umursamaz ve en çok bağıran, bağırırken de ağzı en boş lafı yapan lider, yani hali hazırdaki iktidar partisinin lideri, güle oynaya tekrar iktidara geldi. Ve artık zemin de müsait olduğundan, ‘’değişmekten’’ vazgeçti. Eski muhafazakar, radikal dinci politikalarını önce tartışma konusu, sonra da kanun haline getirerek uygulamaya koydu.
Bu kısmı da uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Nihayetinde bugün Türkiye, vaktiyle Amerikan dışişleri bakanının da ‘’dil sürçmesiyle’’ belirttiği gibi, bir İslam cumhuriyetidir. Dilerseniz aksine kendinizi inandırabilirsiniz tabi, ama gerçekleri görmek istememeniz, orada oldukları gerçeğini değiştimez.
Siyasal tarihimize bir göz gezdirildiğinde, manzara içler acısıdır: atatürkün ölümüyle, ‘’gelmesin’’ dediği İnönü meclisi devralmış, egosunu ve yerini güçlendirmek için amerikadan destek almaktan çekinmemiştir. Lakin destek alırken ülkesini de amerikanın kucağına bırakmıştır. Fulbright anlaşmasıyla türk eğitim sistemini Amerikalılara emanet etmiş, bu da ülkenin çöküşü için yeterli olmuştur. Geri kalan icraatlerini açıp inceleyebilirsiniz.
Daha sonra aynı Amerika, bir başka adamını, menderesi sahneye koymuş, nato üyeliği adı altında ülkenin savunma ve istihbarat politikalarını da denizaşırı ‘’müttefiklerimize’’ bağlamıştır. Menderes gerçeği gördüğünde ise onu bir darbeyle alaşağı etmiştir.
Darbecilerin çok temel bir özelliği yok. Zaten bugün milliyetçi kesimin baş tacı türkeşin de darbeci bir general ve Amerikan okullarında yetişmiş bir piyon olduğunu anlatmamız da aynı şekilde gereksizdir. Dileyenler türkeşin milliyetçiliği nasıl kirlettiğini, yeni bir menderes olmak için nasıl çabaladığını inceleyebilirler.
Darbenin temel özelliği, bir döngünün ikinci adımı olmasıdır. 60 darbesi, kanunları delik deşik eden, kendi menfaatleri uğruna ülkenin altını üstüne getiren menderesi mazlum gösterme planıdır ve başarılı da olmuştur. Bugün menderes, bir demokrasi şehidi olarak anılır, ama kimse, onun anayasayı nasıl mahvettiğini, cumhuriyetin kurumlarını nasıl yozlaştırdığını görmek istemez.
60 darbesi, chpnin de darbeci olduğu imajını topluma pompalamış ve chpyi toplum gözünde sonsuza dek lanetlemiştir. Bugün egenin, iç anadolunun köylerine gidin, chp dendiğinde yaka silken köylüler göreceksiniz. Bir de menderes deyin, köylülerin nasıl gözlerinin parladığına şahit olun.
İronik olan, ikisinin de Amerikan uşağı oluşudur, köylüye aynı rezilliği yaşatmış oluşudur.
Neyse. ‘’netekim’’, iki darbe arasında iktidara gelen partiye demokrat partinin devamı süsü verilmiş, millet de bu partiye oylarını atarken, haliyle chpye lanet yağdırmaktan geri durmamıştır. Ne de olsa darbeci ya...yersen tabi…tkp gibi partiler tarihlerinin en büyük oylarını alıp meclise girmiş, fakat askeri vesayet solun yükselişini tehlikeli görmüş ve 71 muhtırasını vermiştir. Sonrası malum, nereden baktığınıza bağlı tabi.
Sonrası 80, sonrası 90lar. Klasik manzara, halk sola kızgın, darbecilere tepkili, sözde darbeyi sevmeyen sağ merkez parti iktidara gelir ve eski düzen devam eder. Falan filan…
Dikkat edin, bu ülke her 10 yılda bir askeri muhtıra yemiştir: 1960-1971-1980-1997-2000ler…
Ve her muhtıradan sonra, dinci politikalar ve partiler, kah kendileri kah sağ merkez bir parti çatısı altında, mazlum rolüyle yüksel(til)mişlerdir: menderes-demirel-özal-yılmaz-çiller-türkeş ve hatta bahçeli bile.
2002 ve sonrası da aynı senaryodur. Tek farkla, artık toplumu istedikleri şekle dönüştürdüler.
Yazmayacaktım ama içimde kalacak: 1938’den günümüze, satılmayan milli banka, el değiştirmeyen devlet kurumu, girmeyen yabancı sermaye kalmadı. Bunlar da hep uyduruktan tartışmalar arasında yapılmıştır. Bilenler bilir, milli bankanız yoksa millet olarak paranız yoktur, stratejik devlet kurumlarını yabancılara işlettirmek ne kadar doğrudur, yorum sizin olsun.
Nihayetinde, 80 sonrası, sağı da solu da imam-hatip okulu açmakta birbiriyle yarışmıştır. 2000lere gelindiğinde, artık mezunlar orantısız biçimde artmıştı ve eğitim sisteminin en büyük sorunu haline geldiler. Bir şekilde ‘’çare’’ bulunmalı, ‘’mağduriyet’’ giderilmeliydi.
Giderildi de, katsayı serbestisi denilen yalan sayesinde, artık lisede matematikle alakasız bir bölümde yıllarca okuyup, ünide matçı olabilirsiniz. Ya da yıllarca sayısal dallarda ilerleyip, üniversite sınavında tak diye sözel bir bölüme kapağı atabilirsiniz.
Sonra da o bölümün niteliksiz asistanlarından biri olup klasik ağıdı yakarsınız: ‘’ama alttan gelen öğrenciler çok kalitesiiizz…’’
İmam-hatipler aşırı çoğaltılırken, ‘’zındık, kafir, din düşmanı’’ diye taşlanan garibanlar bas bas bağırıyordu: ‘’yapmayın, bozmayın eğitim sistemini, ihtiyaç neyse o kadar alın. Sonra eğitimin kalitesi düşer, olan gene size olur…’’
Tanıdık geldi mi?
Sen bu sitede açıkça dillendiremezsin ama, dost meclislerinde sık sık, ‘’eskiden eğitim daha iyiydi’’ diyorsun ya…bak nedenlerinden biri bu işte..
Ha sana kalsa zındığın, kafirin tekiyim ben…yok la, faşistim ben, faşist…
Neyse. İmam-hatipler yükselirken, terörist siyasetçiler de boş durmadılar. Önce chp ve sağ merkez parti çatısından meclise girip filizlendiler, aynı partilerin tepe kadrolarına girerek kök saldılar, devlet kademelerinde stratejik görevler aldılar ve sırasıyla önce bağımsız grup, sonra da bizzat Kürtçü-bölücü parti olarak meclise girdiler.
‘’Hürriyet’’ teranesi altında, önce doğudaki devlet otoritesini sildiler, sonra yerine kendi polislerini, jandarmalarını koydular. Bugün gelinen noktada ise özerklik istiyorlar. Batıdaki şehirleri işgal ediyorlar, sermaye sahibi olarak yükseliyorlar.
Kör değilsen, artık özerkliği de, bağımsızlığı da alacaklarını görürsün. Sana ıspat yapacak da değilim, etrafında yeterince delil var zaten.
Toplum cemaatlere, etnisitelere ayrıldı. Artık kültürlerin uzlaştığı değil, daha az çatıştığında şükrettiğimiz bir toplumda yaşıyoruz. Nubar terziyanla Hulusi kentmenlerin el ele dolaştığı günler geride kaldı, dünyada milliyetçilik(aslında ırkçılık)yükseliyor.
Yanlış anlama mhpli, senin anladığın milliyetçilik değil o. Sen daha kement salla oturduğun yerden…
Buradan sonrası yazarın öznel kanaatleridir.
Kürtlerin yükselişte olduğu ülkelere dikkat et, hepsi parçalanıyor, hepsi de yangın yeri. Irakta Kürtler Türkmenlere soykırım yaptı, ülkemizden kimse ağzını açıp gık demedi. Suriyede özgür Suriye ordusu diye bir isyan gücü kuruldu, ‘’kardeşim esad’’ diyen Rabiacılar birden ‘’esed’’e ölüm der oldu. İronik olan, youtubeda videolar var açın bakın; batının ve bizim medyamız esadın ‘’faşizmini’’, ‘’kürtleri ve tüm muhaliflerini nasıl kırdırdığını’’, ‘’ordudan generallerin kaçtığını pompalarken, gerçekler tam aksini anlatıyor: kaçtı denilen general çıkıp açıklama yapıyor, ben buradayım, bir yere gitmedim , diye…esadın ‘’katlettiği’’ garibanlar tvlere çıkıp açıklama yapıyor, ‘’bazı çapulcular başımıza silah dayadı, köyümüzü bastı, sonra bizi öldü diye anons ediyor, ahanda ben buradayım, ölmedim, Allah esaddan razı olsun geldi köyümüzü kurtardı’’ diyor.
Çapulcu diyorsun ya hep…
Suriyelilerin orduyu karşıladığı görüntüler var, açın bakın. Nedense ordu krallar gibi, sevinçle karşılanıyor. Ve sözde ‘’özgürlük savaşçılarının’’ anlatıldığı videolara, oradaki köylülere bakın, nasıl iğrenç anlatıyorlar ‘’demokrasi havarilerini’’…
Ve ösonun hakimiyet iddia ettiği yerler, niyeyse hep kürt bölgeleri, denetimi de hep Kürtlerde. Aynı ırağın kuzeyi gibi, doğal kaynak açısından zengin bölgeler. Ve şu an kuzey suriyede Araplara soykırım uygulanıyor. Bunu yapan da esad değil.
İzmirde; Karabağlarda, kadifekalede, çankayada, basmanede, hilalde, gaziemirin varoşlarında sözde ‘’suriyeliler’’ yerleştiriliyor. Ama ne hikmetse bunlar, Arapçadan çok Kürtçe biliyor…
Ne hikmetse mülteci kamplarımızda öso ‘’savaşçıları’’ yetişiyor, ama nasıl işse, hükümetimiz bunu bize açıklamıyor. Ulan madem adamlar mübarek bir iş yapıyor, bize de söyle, sevinelim. Biz de müslümanız lan…
Neyse özet geçeyim: Amerikalı petraus senin askerinin kafasına bastı postalla, çuval geçirdi, sen onu ankarada krallar gibi misafir ettin. Başka bir diplomat, Türkiye fazla büyük, bölünün de öyle gelin abye, dedi, sen ona şilt hediye ettin. Müslümanım dersin, Danimarka başbakanı ülkesinde peygamber efendimizi tövbe haşa itin götüne sokan karikatürlere alkış tuttu, sen gittin adam nato sekreteri olunca alkış tuttun.
Yahu hepsini geç, sen pkk lideri barzaniyi alkışladın, el ele şarkı söyledin sahnede. Şarkıyı söyleyen, hakkında ‘’sanatçımızdır, değerimizdir gelsin burada söylesin’’ dediğin yaratık da teröriste gerilla diyen yavşağın biri…
Sen gerçekleri görmek istemiyorsun hacı. Sen bu ülkeyi satanlara çanak tutan, yani ülkeyi bizzat satan adamsın. Kötü niyetle söylemiyorum, ama ileride karının kızının ne durumlara düşeceğini göreceksin, o zaman nasıl fıldır fıldır döneceksin mezarında…
Gerçek demişken, kuzey koreyle kübaya da iyice bir bakıver oldu mu, dünya ne yalanlar pompalıyor, sen de kendince ‘’aydınlatıyorsun’’ insanları…komünist de değilim bak, Mushaf çarpsın…
Ha chpli, mhpli falan da değilim ha…akpli hiç değilim, ha akp ha bdp, bi farkı yok zaten…
Varsa sorun, efendi gibi de cevaplarız, sıkıntı yok…
Bir de konuyu bilmiyorsan, Allah aşkına trip atma ergen kızlar gibi…
YORUMLAR
Kardeş ,sen kafanı pencereden çikartta dünyaya bir bak. Sanırım siz başka bir boyuttan yada dünyadan geldiniz bizim dünyamıza. Başlarken iyi niyet diyorsunuz, üstelikte küfür ile bunu bağlıyorsunuz . Geldiğiniz dünyada '' Deliler kervanı'' diye bir yer var mı acaba ?
Asalet kokan cümleleriniz arasında kaybolmak, sonrasında salladığınız fenerle topluma yol açmak ,ne güzel.
Sizden çok şey öğrendi bu site, emin olun. En önemli şey, nesnel ile özneli.
Saygılar
fikirleriniz sizin özelinizdir ve sizi bağlar ancak "haşa" diyerek reddetmiş olsanız da, bu benzetmeniz, asla caiz değildir ve lütfen yazınızda ki Peygamber efendimizle ilgili bu çirkin tabiri silin...ayrıca, okuyucunun yazınıza yapacağı yorumu saçma buldunuz diye, size sövmeyen insanlara sövemezsiniz; hele hele ana avrad hiç sövemezsiniz ve sövmemelisiniz de.fikrinizi yazın, bırakın tartışılsın; herkes kendi seviyesince anlar; yoksa niye okuyoruz ki. fikir üretmek suç değil, yeter ki hikmetli olsun.
attila nazım veli
İlginç bir yazı.
Küba ile Kuzey Kore örneği ,
uykudan uyanmamı sağladı.
Arkadaş,
sen hangi çağda yaşıyorsun?
Kuzey ile Güney Kore'yi karşılaştır,
ondan sonra gel yaz buraya yazacaklarını.
Başımızın üstünde yerin var.
attila nazım veli
Bir tutam hayat
Arkadaş,
neden sizler eleştiriye tahammül edemiyor,
hemen ağzınızı bozuyor,
küfretmeye başlıyorsunuz?
Ben oraya örnek vermişim.
Methettiğiniz Kuzey Kore,
çağın gerisinde kalmış diyorum,
karşılığında senden küfür yiyorum.
Bu nedenle millet sizi sevmiyor, güvenmiyor, desteklemiyor işte.
Bu gün yazınızı beğenmedim, eleştirdim.
Yarın güzel bir şeyler yazarsınız, taktir ederiz.
Neden illa da küfür?
Neyse...
Sizi, yazılarınızla ve yorumcularınızla baş başa bırakıyoruz.