- 638 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK KAĞIDA YAZILIYORMUŞ
Bugün aşkı yazmak geldi içimden. Aşka bakış açısı her insanda çok farklı. Dünyada kaç milyar insan var? Her birine sorsak aşkı, alınan yanıt üç aşağı beş yukarı belki aynı olacaktır. Bazı aşklar vardır içinde ayrılık olduğu halde, süre gelen duygular hala tazedirler… Dün gibi…
Hayatı mahveden bir aşk türü de, karşımızdakinin suçlu olmasına değil, kendimizin suçlu olduğuna inandıklarımızla kahroluruz. Yani, suçu ona değil de, kendi içimize ”ah, vah, keşkelerle” düşürüp ağıtlar yakarız sessizce. İçimiz acır, kanımızın kimyası değişir, yürek karalar giyinir ve yas tutar…Dün gibi…
Bazenler ve keşkelerin acısı ile pişmanlıkların sayısı orantılıdır. Nasıl mı? Efendim, eğer içinizde büyütüp çoğalttığınız keşkeler fazlaysa, aşk bir paradoksa bir anafora girmiştir. Acı da büyük olacaktır. Vicdan “cızz, cızz” diye ısıracaktır. Her yalnızlıklarda…Dün gibi…
Şayet, keşkeler azınlıkta ve hiç yoksa, aşk buhar olup uçmuştur. Hani aşk mıydı o yaşanan der, yüreğe cila bile çekilir. Aşk bitmiş ise, suç karşı taraftadır demek…
Geçenlerde elime aşkı gösteren bir fotoğraf geçti. Duygularım göz bebeklerimde birikti. Şimdiye kadar aşkı gülde, lalede, sümbülde, bülbülde ve tüm çiçeklerde ayrı ayrı gören gözlerim pınar oldular sanki. Olmaz böyle bir şey ya!
Fotoğrafta bir kare dikkatimi çekti. Amerikan genç bir çift yan yana ve gülümsüyorlardı. Yaşları 19-20 gibi gösteriyordu. İkinci karede bir Amerikan bayrağında aynı çift kucak kucağa ama, biri asker üniformasıyla…Vedalaşmaydı…Nereye? Hedef, Irak tabi…
Diğer üç fotoğraf beni benden aldı götürdü. Milyonlarca insanı katleden Amerikan zulmünün diğer yüzüydü, gördüğüm. İçim acıdı.
Aynı asker, törenle ülkesinde karşılanıyor. Gazi olmuş(-nasıl gazi denirse bu katillere-) ve madalya alıyor. Yüzü dikkatimi çekti. Sanki korku filmlerinde ki, zombiler gibiydi. Ne gözü vardı, ne bir kulağı ve ne o eskiden gülümseyen neşe dolu yüzü vardı. Yüzüne bakan iki metre öteye kaçardı. Yıllar önce savaşa giden o gençle hiçbir alakası yoktu.
Son karelerde içim daha bir “cızz, cızz” etti. O kız, yani nişanlısı gelinlik giyinmiş ve ülkesinde cesur bir kahraman gibi karşılanan, yüreğinin tek sultanına sevgiyle ışıl ışıl bahar gibi neşesiyle sarılmıştı. Mutlu yüz ifadesi ve zombi bir asker. Bu trajediydi. Aynı zamanda gerçek bir aşkın ta kendisiydi.
Mutlu aşk bitmemişti. Ve mutlu bir sonla noktalanmıştı. Aşağıda ise daha değişik benzer bir aşka dönüş hikayesi anlatılmakta. Aşk kağıda yazılır mı? Buyurun bakın, yazılıyor mu, yazılmıyor mu, okuyup siz karar verin.
Keyifli okumalar size…
“ Ewan 22 yaşına o sene basmıştı. Zekiydi, çekiciydi ve asil görünümlüydü. On gün sonra Kore’deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere’den ayrılacaktı. Hiç bir şeyden korkmuyordu ama km’ lerce ülkesinden uzakta olması düşüncesi zor geliyordu ona.
Hiç tanımadığı bir kızla mektuplaşmaya başladı. Adı Holly idi. Mektupların ardı arkası kesilmedi. Her yeni mektupta bir birlerinden biraz daha etkileniyor ve yürekleri görünmez bir aşk bağı ile bağlanıyordu.
Duygular açıldı, açıldı…Ve iki sene bu şekilde akıp geçti. Ewan’ın ülkesine dönme zamanı gelmişti. Son mektubunda sevdiği kızı görmek istediğini yazdı.
-“Ancak seni tanıyabilmem için bir resmini gönder lütfen” diye ekledi.
Sevdiği kız buluşmayı kabul etti ama resmini göndermedi. Ve ekledi:
-“ Resmin ne önemi var ki, seven kalplerimiz kafi değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım” dedi.
Günler bir birini kovaladı ve genç askerimiz ülkesine döndü.
Trenden indiği ilk anda gözleri Holly’i aradı. Günlerce hayalini kurduğu ve uzun yol boyu trende kirpiklerini yumup gözlerine yastık ettiği sevdiği kızı bulmaya çalışıyordu…
Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye kadar görmediği en güzel kadın belirdi. Tanrım, bir rüya gibiydi!
Uzun boylu, çok güzel vücutlu, uzun sarı saçları bir güneş ışıltısı gibi omuzlarından aşağı dökülmekteydi. Kadına doğru bir adım attı. İşte o anda bir şey dikkatini çekmişti. Tam kadının arkasında duran birine takıldı gözleri.
Kendisine masmavi iri gözlerle aşkla bakan, mavi elbiseli kadının yakasında hiç bir şey yoktu. Kadın sarılıp;
-“Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?” diye sordu.
Tam o sırada, hala gözerini ayırmadığı ve yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü, mavi elbiseli güzel kadının omuzlarından…
Gördüğü kadın hayallerini süsleyen o güzelle hiçbir alakası yoktu. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu ve uzun pardösülü ve kalın bilekleriyle öylece durmaktaydı.
Kendini çabuk toparladı. Ewan şaşkındı! Az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı. Ancak karşısında da, tam iki yıldır yüreğine tutsak ettiği kadın durmaktaydı. Yani, aşık olduğu kadın!..
Derin bir nefes alıp kendini toparladı. Mavi gözlü sarışın ve mavi elbiseli kadını eliyle uzaklaştırıp, “teşekkür ederim, sevdiğim kadın orada!” dedi. Ve diğer kadına adımlarını yöneltti.
Dikkatini kadının elindeki Holly’le birbirlerini tanımalarını sağlayan bir kitaba yöneltti. Elini uzattı ve;
-“Merhaba Holly” dedi gözlerinin içi gülerek.
Ama kadın başını şaşırmış gibi sağa sola sallayıp;
-“Pardon, ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi.”
Ewan, delirecek derecede yüreği kabarmıştı. Ve ağzında atıyordu. Şaşkınlığın böylesi olur muydu? Gözleri dolu dolu oldu. Sis sardı her yanı. Kısa boylu kadın gülümsedi.
-“ Sizi garın çıkışındaki cafe’de bekleyeceğini, söylemişti. “
Ewan, aşkın mucizesini yaşıyordu. Dudaklarında ıslık, yüreğinden sevdanın türküsü ve teninde aşkın alev alev ısısı, tüm vücuduna yayılmaya başlamıştı bile…
Böyle aşklar var mı? Hala yaşanıyor mu? İlk başta yazdığım gibi, gerçek aşk var ve ne zaman yüreğimizin kapısını çalar? ”Çat!” diye bilinmez. Ne zaman o kapıdan, “Çat!” diye çıkıp uzaklaşır o da bilinmez…
Ee, yaşanan her an bir ömre bedeldir. Bir daha geri gelmiyor, gelmeyecek o an. İster altınla ister platinle kaplansın, geri gelmeyecektir. Anı yaşayıp o anın mucizelerine duygularımızı, salı vermek en iyisi...
Yüzünüzden ışıl ışıl sevgi dolu gülüşler eksik olmasın.
Emine Pişiren/Akçay/2008