- 1047 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Oğuz Milleti Tezine Dair Önerme ve Katkılar-2
Makalemize kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Göçer Oğuzların yerleşik Türkleri, “yatuk” diye niteledikleri, çok bilinen bir kavram vardır..
Bu kavramla, yani yerleşik oldular diye “şehri”leri aşağılamaları ve hakarete yakın nitelemelerle görmeleri bu durumdan dolayı mıdır ?
Bunu kendi yöremden ve halis bir Türkmen kadını olan rahmetli babaannemden dolayı da biliyorum.
Köylü veya yarı göçer yörükleri, kendilerini onlardan daha erken yerleşmiş, şehirleşmiş olmakla üstün görerek “medeniyetsiz” ve kaba-saba bulurdu !…
Hatta daha acımasız ve hakarete varan suçlamalar yapardı, anlayamazdım !
Bu konuda rahmetli ile çok sert tartışmalarımız olduğunu, anımsıyorum.
Yöre genelinde de halâ “köylü” ve “şehirli” gibi, bir tuhaf ayrımla bu tehlikeli durumun, her yerel seçim öncesi kendini göstererek adeta hortladığını biliyorum !
Ulusal sorunda takılıp kalmanın, onu aşamamanın verdiği doğal sonuçtur.
Selçuklu, Osmanlı, Gazneli, Karahanlı gibi sülalesel (dinastik) dönemlerde ve çok etnili imparatoryal yapılı devlet biçimlerinde sürülmüş bir yaşam ve idari rejim...
İşte bize Türk, Oğuz diye başlayan ve bir sürü başka aşiretlerle ilgili sorunlarla baş başa kalmayı bırakmıştır, bize!
Emperyalist Batılıların Oğuz-Türk aşiret veya bod, bodun ve uruklarını ayrı etniler sayması, bu kahrolası nedenler yüzündendir.
Soruna, hiç biriktirmeden çok bilmek.. hiç üretmeden çok tüketmek formülünden bakıyorum.
Maalesef ki halkımızın cahilliği, idarecilerimizin de gayri Türklüğü ve büyük kısmının bilinç/şuur hiyerarşisi yüzünden bu durumdadır !
Konuyu biraz dağıttık gibi geliyor, toparlayalım.
Aynı konumdaki yerleşik Türklerin de onları (göçerleri) çapulcu, yağmacı, talancı ve medeniyet ve şehirleşme düşmanı olarak bilmelerindeki tarihsel kızgınlık ve kinin ana damarını burada görmekteyim.
Bunu Nizam-ül Mülk ten başlayıp, Koçibey Risalesi, Romalı Mevlana eserleri, hatta özbeöz Türk olup, Hacıbektaş evladı ve Baba İlyas torunu olduğu kesinlikle bilinen Kırşehirli Aşıkpaşa(zade) da bile görürüz.
İş burada da kalmaz, Osmanlı yönetselliğinin akademisi sayılan Enderuniliğin ilk hali olan, Pencik mektepleri ve bunun Tüzüğü olan “Pencikname”lerde de, bu birbirlerini suçlayan garabeti görebiliriz !
En ağır aşağılama ve hakaretlerle doludur !
Oğuz ve Türk arasındaki kin midir acaba bu diye, inanası ve duraklayası gelmiyor da değildir insanın ?
"Etrak-i bi idrâk"lik nitelemiyse, yakası açılmadık aşağılamalardan en çok bilinenidir !
İşte bu nedenlerden dolayı, bu tür sapmalara tarih ve toplumbilimsel açılardan bakıldığında bir mahsur bulunmuyor.
Ne paketlerseniz, tarih ve toplumbilimsel olarakta ileride karşınıza o “paket"lediğiniz çıkıyor, diyebiliyorum..
Böyle bir soruyu sorma serbestliğimiz bu nedenleden dolayı bulunuyor.
Kastımız olan bu soru, Oğuz Milletini,“Türk” üst kimliğinden, yukarıda dile getirdiğimiz gerekçelerle dolu bir mantıkla düşünerek mi ayrıştırıyordu?
Türk üst kimliğine, içinde taşıdığı modern anlamda “aidiyet ve kültür” esaslı toplum tanımına uyar olması bakımından da olumlu baktığımı ayrıca söyleyebiliyorum.
Oğuz Milleti niteleminde ise, daha bir tarih ve toplumbilimsel ayrıksılık görüyoruz ve daha aşiri-ariyetçi ve çok sert ırkilik durumunu bulabiliyoruz.
Yani, genel Türk-Oğuz Milleti tarihinde şehirli/kırlı ve yerleşik/göçer ayrımıyla, bu durumlar hep paralel gidiyor...
Oğuz Milleti tezi Kırgız, Kazak, Tatar, Özbek vs. diğer Türk uruğları için kolaycı bir “kendisinden ayrı” bir ötekileştirme ve faklılaşmışlar söylemini tercih ediyor.
Her ne kadar dil temelli görülse de aslında ayrışım, bu şekilde bir "din" temellilik esasına oturtulmuş oluyor...
Türklerin müslüman olması ve sayılmasını ortodoks ve sünni islamla, Oğuzların ise İslam dışı dinler veya heteodoksal (sapkın sayılan) Ali muhibbbbi batın, huruf olmalarıyla anlamı buluyorum.
Bu tür bir ayrışmacı bir yapılanma varlığının da, yer yer tarihselliği ve gerçekliği vardır !
Kitabelerde, Kaşgarlı ’da ya da Ebul Gazi ve Reşideddin gibi tarihçilerde de bunları uzun uzun bahisler halinde okuyabilirsiniz...
Ama “birlikcilik” ve Türkistan bütünlüğü (örneğin unitarizm ve Galiyev bağlamında olduğu gibi) başlığıyla, konu bu açıdan tekrar irdelenmelidir.
Unitarizm veya Federalizm olarak “Türkbirlikçilik” ve Stalin’in beş, altı parçalı Türkistan fikri, bu irdelenmedeki en büyük gerekçemiz gibi duruyor !
Bu kanaatteyim...
Ahmet Kutlu Ayyüce
03 Haziran 2014/00:43
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.