KALBİN DİLE GELİŞİDİR MERKEZEFENDİ
İstanbul’un mavisinde bir gül… Süzüldükçe bu gül semâlarında İstanbul’un, aşk rayihasını aşk için çarpan kalplere nakşediyor. Bu, kokuyu nasıl bir berheva etme hâli ki İstanbul’da herkes kendini âşık sanıyor, her taşı İstanbul’un aşka boğuluyor. Maşukları dahi benliklerinden uzaklaştırıp kendine çeken bu gülün süzüldüğü yer neresiydi, hangi kutlu meclistir orası?
Asırlar öncesinden yemin ederek susmayı yeğleyen İstanbul bu soru karşısında ahdini bozarak dile geliyordu:
‘’Selam olsun o aşka tutunanlara!
Selam olsun o aşkı Merkezefendi’de arayanlara!’’
Bu dile geliş midir orayı aşka bürüyen, yoksa bu gülün rayihası mıdır burayı aşıkların mabedine çeviren? Bu mânâ merkeziYaradan’ın bir lûtfu muydu İstanbul’a? Bu mevzu muammadan öteye gidemez belki ama bize düşen ahde olan vefamızı yerine getirerek bize o aşkı Merkezefendi’de yaşatana şükranlarımızı, yaşattırana da şükürlerimizi borçlu olduğumuzu unutmamak.
Âdemoğlu her bir şeye isimler koymuştur. Her varlığın, her mefhumun bir karşılığını bulmuştur. Şehirlere de semtlere de isimler vermiştir. Unutulmamalıdır ki ehemmiyet isimden çok ismin taşıdığı anlamdadır. Acaba konulan isim anıldığında gönüller titremiş midir, kalplere nakşedilmiş midir? Rahman’ın nurunu gören gözlerden yaş getirmiş midir?
Merkezefendi titreyen gönüllerin adıdır, aşk uğruna akan gözyaşlarının adıdır. Merkezefendi, Âsr-ı Saadet ruhunun rüzgarı ile savrulup İstanbul’a düşen bir güldür, O ki Ashab-ı Kiram’ın ilmini içinde barındıran bir güldür. Bu maneviyat mıdır mukaddesatı İstanbul’a getiren, bu gözlerden gelen yaş mıdır o semti bâki kılan?
Merkezefendi sokaklarına adım atar atmaz bir şey kaplar bedeninizi ve ruhunuzu. Adlandıramadığınız ve anlayamadığınız duygular yeşerir kalbinizde. Kalbinizin bir başka attığını hissedersiniz. Mânâ âleminin kapıları açılır kapanmamak üzere ve ruhunuz şartsız teslimiyetle buluşur kapının ardındakilerle. Artık kalbiniz huzur deryasının içinde aşk damlalarıyla buluşmaya başlar, bir damla olup karışırsınız aşka. Burada kalp bir derya olup aşk gönüllere damla damla işlenir ve gönüller titretilir. Âşıklar buraya öyle bağlanırlar ki gitmek veya uzaklaşmak onlara verilen en büyük ceza sayılır. Çünkü âşıklar aşk uğruna kalplerini fedâ etmişlerdir. İnsan mânâyı, yani kalbini bırakıp gidebilir mi ki? Hakikat üzerine kurulu bu dünyada hakikatsiz yaşayabilir mi? Bu yüzdendir ayrılığın cefÂya dönüşü Merkezefendi’den. Âşıklar sebat edip aşka diz çökmüşlerdir edeple Merkezefendi’de. Ancak bu şekilde vahdet mertebesine ulaşılabilinir gerçeği, idraklerdedir. Bu mertebede konuşan artık dil değil kalptir. Artık hep orayı anlatırlar. Nasıl anlatmasınlar aşk kokan sokakları, kurtuluşa giden yolu, güneşin ve ayın doğmadan önce selam durduğu yeri, aşkın mabedi olan Merkezefendi’yi?
Merkezefendi gönüllerin mekanıdır. Madde âleminin derinliği, bir köprü olur bizleri mânâ âleminin huşusuna vardıran. Bu yüzdendir teklik hakikatini arayanların kendini burada buluşu ve varoluşunu hissetmesi. Hakikat burada dile geldikçe de kalpler burada atmaya devam edecek. Âşıkların kalplerinde öyle bir yeri vardır ki Merkezefendi’nin, İstanbul’u bir kefeye Merkezefendi’yi bir kefeye koysalar şanı büyük, bir taşına Acem mülkünün fedâ olduğu büyük İstanbul bu halet-i ruhiye karşısında dile gelerek:
‘’Şükürler olsun ki böyle bir parem var!
Şükürler olsun ki bu pare hürmetine yalnız kalmayışıma!’’ der.
YORUMLAR
Gülden köprü kurarlar manada hakka yönelen halk içinde hakla olanlar.O mana erleri duazenler ki yurdumuzun tüm dünyanın maneviyatıdırlar.Allah razı olsun hayırlı kandiller.
Rabbim seni bulan kurtulur bilmeyense naçar
Ah kalkarken gözlerden perde
Halim sen salim et
Senden başka yoktur kurtaracak
Huzuru mahşerde Yarab.yeganem