- 758 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Oğuz Milleti Tezine Dair Önerme ve Katkılar- 1
Oğuz Milleti kavramında, bir çeşit sınıflama ve bir alt toplumsallık olarak, "içke" ve "dışka" şeklinde nitelenenen bir etno-klasist oluşum vardır.
Bunu tespitle başlayalm.
Dede Korkut destanlarında da geçmekte olan (İç ve Dış Oğuzeli demektir) bir ayrımı olduğunu biliyoruz.
Merkez ve uç, ak ve kara (kemik) sünüksellik...
Dikey sınıfsal yapı girişinin buradan başladığını söyleyebiliyorum.
Bu ayrım, yani iç ve dış Oğuzeli şeklindeki idari bölümleniş, uruk bütünsel veya üst kimlik olarak “Oğuz budunu”nu oluşturuyordu...
Bu ikili ayrımı çok değişik biçimler de yani yönetsel, ulusal ve sınıfsal imgelemlerle yazabiliriz.
Bunu yaparken, hep kıta Avrupa veya Amerikan toplumbilimine göre bir kategorizasyon yöntem ve söylem tercihi söz konusu oluyor.
Aslında bu yöntem tecihinin ve kullanılan kavramların, Türk toplumbilimsel gelişim sürecine büyük oranda uymadığını da biliyorum.
Ama şu an içinde bilim dünyasında bir türlü kabul görmeyen "Öntürkoloji" ve genel Türkolojik söylemler, A.T.Ü.T. (Asya Tipi Üretim ve -Tüketim- Tarzı) ve benzeri Asyatik kavramları merkeze aldığından, kabul görmemektedir !
Bu türden bir sosyolojik yöntem tercih sorununu, Oğuz milleti tezi yazımında da yaşayacağımızı biliyorum.
Yönetsellik (idari konum) olarak "eşitler arasından" seçilen üst -Oğuz Yagbu-su veya -Kağan-ına bağlı, Doğu ve Batı bölgesi şeklinde ikili şeflik veya prenslik, (Şadlık deniyordu) olarak, bir yönetim yapılanması ve ünvanı vardır.
Yukarıda da dile getirip yazdığımız gibi, bu toplumda dikey sınıfsallık ve “ak” ve “kara” “sünüğ”lüler anlamında, bir başka ikili ayrım daha bulunmaktadır.
Bu “sünüğ” nitelemi, “kemik” anlamında olup, “ak sünüğ” ya da -ak kemikler- asiller veya yönetsel sınıfı.. “kara sünüğ” veya -kara kemikli-lerde halkı/milleti, ordu ve çeriyi oluşturuyordu.
Burada söylenmesi gereken bir başka noktaysa, Oğuz Milletinde de dinsel otorite gibi bir ayrımın, diğer Türk uruklarındaki gibi yokluğudur.
Yagbu veya Kağan, bu ikili “uhrevi” ve “dünyevi” otoriteyi tek el de, yani kendinde toplamış haldedir.
Kam, Baksı, Şaman ve Otacı gibi bir sınıfın varlığı, böyle bir otorite olduğunu göstermez.
Avrupa’daki ruhban sınıf gibi iktidarı metazori paylaşayan bir "Oratoryen" sınıf yoktur !
Oğuz milletindeki bu sınıf danışmanlık ve halka, dini ve inançsal olarak rehberlik etme göreviyle sınırlı bir konumluluğu gösterir.
Oğuz Milleti veya budununda “İç Oğuz ili”, ve “Dış oğuz ili” gibi coğrafi temeli esas alan başka bir bölünme hali daha olduğunu daha evvel belirtmiştik.
Bunun coğrafi ve idari durum ve konumlu olması, beraberinde hem idari/yönetsel bir ayrımı ve onun hiyerarşiğini, hem de sınıf temelli bir tabakalaşmaya da hitap eder gibi görünmektedir !
Toparlarsak, bu ikili coğrafi ve idari yapılanma arasında, bunun yanı sıra bir de dikey sınıfsallık ifadesi de var mıydı, sorusunu sorabiliriz ?
Devam eden daha iç bir başka soruyla da, daha az ihtimalli bir başka soru olarak elbette:
-Bu konumlanmanın yatay (etnik) bir sınıflanmayı da ifade edip etmemesi durumudur ?
Buradaki ilk soruya, eldeki veri ve bilgilerimizle doğru orantılı olarak vardı.. yani "kara sünüğ" ya da “proleter” bölüm olma durumuyla vardı, diyebiliyorum...
İkinci soru ise "Türk" ve "Oğuz" ayrımıyla ilgili olup, ilk soruya getirilen açıklamalar ikinci soruya şamil olarakta ayrıca bir açıklayıcılık sağlayacaktır.
Bu, “kara sünüğ” sınıfsallıktan olanlar veya “proloter sınıfa” dahil gruba, ilk aşamada demircilik, çobanlık, çerilik ve yönetsel sınıfa angaryal hizmet veren meslek erbabı olanları dahil edebiliriz.
Diğer yanda da , bu ikilemin öbür (zıt) katmanını oluşturan ve “yatay sınıfsallık” olarak niteleyeceğimiz kısma; idareci, askeri demokratik bürokrasi gibi "ak sünüğ"den (asil) olma durumunda olanların varlığını yazabiliriz...
Bu durum ve oluşuma “proloter” karşıtı olarak, Batı kavramındaki “burjuvazi” diyemesek bile, yine aynı söylemle “aristokrasi” olarak bir isimlemeyi, rahatlıkla verebiliriz.
Türklerde ve Oğuzlarda (Uygurlar hariç) ufak tefek nüans farklılıklarıyla, bu ikili sınıflanma ve saflaşma biçimlerinden “yerleşik” ve “göçer” ayrımıyla; tarım, hayvancılık ve bunlara bağlı ticaret erbablığını yazabiliyoruz.
Özellikle Uygurlar ve Tatarlar da..
Bunlara ilave olarakta ilim ve sanat erbabını, “burjuvazi”nin ön veya “pre-burjuvazi” haldeki varlığı olarak yazabiliriz.
Bir de benim önerebildiğim şudur ki, yeni olan da burasıdır; "muhkim", yani yerleşik olup olmama durumuna göre, “yatuk”luk ve “yörük”lük konumunun olmasındaki ilginç durumun tespitsel varlığıdır...
Türklük konusu, karşısına Oğuz Milleti (yani Türkmenlik) konarak ve böyle bir genel bakışla ayrıştırılırsa daha mantıklı olur, diye öngörüyorum.
Böyle olmasının, hem genel Türk-Oğuz tarihsel akışına ve hem de bilimsel anlamda (eldeki veriler dahilinde) akıl yürütmeye daha uygun düşeceğini varsayıyorum..
Yukarıda bahsettiğim “yatuk” ve “yörük” olma durumu ikilemindeki ilginçliği ise şu şekilde açıklamayı uygun buluyorum.
Bilindiği gibi, bu yerleşik-göçer toplum olma farkı anlamındaki “yatukluk” ve “yörüklük” ayrımında, birininin diğerine göre ve diğerini tamamen toplumsal bir absorbe edişi veya asimilasyonu gibi bir durum da, tarihsel olarak hasıl olmamıştır.
Yörüklük bir alt bölüm olarak, Oğuz milletinin genetik ve ırki özellik kodlarını içinde taşıyan bir maya gibi, hep “var” olarak, konumunu günümüze kadar korumuştur.
Fakat, her ne kadar “Türklük” kadar fazla gelişmiş bir üst sosyolojik oluşum olarak kendini sürdüremese de, yine de günümüze değin (varlığını) devam ettirmeyi başarmıştır.
Ancak, ikilemin diğer bir ayağını oluşturan "Türklük" ve "Türk Milleti" kavramı, aynı oluşum ve gelişimsel durumunu; yerleşik olarak tarım, hayvancılık ve ticaret erbabını, yani şehirli Oğuz Milletini, "Türk" adıyla mı genellemiştir ?
Benim yukarıda yazdığım son iki üst paragraf ve soru, sorunsalın en can alıcı bölümünü oluşturmaktadır.
Sorulara devam edelim, zihin açtıklarını düşünüyorum:
Yörükler ki, bu sınıflanma içinde olan Türkmenler gibi; yerleşik miydirler yoksa göçer mi ?
Oğuz muydurlar yoksa Türk mü ?
Ak veya kara kemikli olmaları bakımından soruyoruz; bu durum hakikaten Türk ve Oğuz Milleti gibi ayrı bir aşamayı gerektirmekte midir ve bu sonucu getirmiş midir ?
Günümüzdeki Atatürk’ünkü dahil, tüm diğer Türk tanımlarında, sonuç hep "Türkiyelilik"e yöneltilmektedir.
Emir komuta açıklamalar yaparakta bunu engelleyemiyoruz...
Burada, eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ paşanın, görevi sırasında yapılan açıklamayı yani Atatürk tanımındaki "Türkiye halkı" kavramıyla "Türkiyeli halklar" kavramına gönderme yapılmasına karşı çıkışını hatırlatmak istiyorum.
Ben bütün bu konuları, daha sonraki bölümlerde, yukarıda sorduğum sorular muvazenesinde ayrıntılı olarak ele alacağım.
Ahmet Kutlu Ayyüce
02 Haziran 2014/14:01
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.