- 1494 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
"TEBESSÜM ET GENÇ ADAM"
Tesadüftü aslında. Yoksa hiç böyle bir şey yaptığım yoktur. Bu yaşta birde başkasıyla uğraşamam ya! Merak etmiştim. Sürekli gülümsüyordu genç adam. Daha önce yolda karşılaştım. Bir tebessüm vardı yüzünde. İnsanı rahatlatan. "Benden bir zarar gelmez" diyordu. Dimdik ileriye bakıyordu. Öyle bir bakmıştım sadece. Sonra birkaç kere daha gördüm. Yine tebessüm ediyordu. Sürekli karşıma çıkmaya başlamıştı. Artık dikkat etmeye başlamıştım. Bu genç adam kimdi?
Tuhaftı. Sanki her şey çok güzel gidiyor gibi tebessüm ediyordu sürekli. Ya da bir şey saklıyordu. Üstelik yolda her gördüğümde yalnızdı. Böyle genç insanlar yalnız takılırlar mıydı?
Yüzü ne çok kara ne çok beyazdı. Tebessümünde gözleri rol alıyordu. Ağzı çok az oynuyor, alt göz kapağı yukarıya çıkıyordu. Dudakları ne çok kalın ne çok inceydi. Burnu ne sivri ne de kemikliydi. Normaldi. Alını düzdü. Ne çok geniş ne çok dardı. Yanakları sert gibi değildi ve boynuna doğru sakalları kaplıyor, çenesine doğru sakalları azalıyor çenesinde bir daha çoğalıyordu. Genç bir adamdı dediğim gibi. Ama onun yaşıtlarında sakalları çok fazla olan çok genç vardı. Yanağının sağ tarafında bir kesik vardı. Çok eskiden olmalıydı. Deri kapatmıştı bayağı ama rahat fark ediliyordu. Kaşları az biraz birleşiyordu. Birkaç kıl vardı. Ufak. Ama kaşlarının biçimi biraz farklıydı. Saçlarını sola tarıyordu ve sol tarafında bir kâkülü vardı. Ufaktı çok uzun değildi. Saçları tuhaftı. Siyahtı ama çok fazla kızıl saçı vardı. Güneş vurduğu zaman saçları parlıyordu. Bir, iki tane sarı ve bir o kadar da beyaz saç gördüm. Kafası rengarenkti adeta. Ama kızılların güneşte parlayışı çok güzeldi. Yakışıklıydı. Bunları o öylece yalnız bankta otururken görmüştüm. Karşıdaki dereyi izliyordu. Yanına oturmuştum. Merak etmiştim ve dayanamamıştım:
"Burada yalnız ne yapıyorsun yeğnim?"
"Oturuyorum amca." yine tebessüm ediyordu.
"Yalnız mı? Yoksa birisini mi bekliyorsun?"
"Hayır amca. Beklediğim kimse yok. Öyle oturuyorum. Dereye, ağaçlara, kuşlara bakıyorum. Dinliyorum."
"Seviyorsun doğayı yani."
"Doğa da benim gibi aslında amca."
"Nasıl yani?"
"Dereleri durmadan akıyor. Bir gün tükenecek ama delicesine akıyorlar. Umursamıyorlar. Onlar akmaya yoğunlaşmışlar. Ağaçları dimdik. Çevresinden aldığı zararlara rağmen oksijen veriyor, hayat veriyor. Onlar hayat vermeye yoğunlaşmışlar. Kuşları da kim bilir nerelere uçup neler gördüler. Belki yaşlı değiller ama neler yaşamışlar. Her şeye rağmen cıvıldıyorlar. Onlar da her şeye rağmen yaşamaya yoğunlaşmışlar."
Söylediklerine bir şey demedim. O anlatırken sanki onu yaşamış gibiydim. Yüzüne bakıp gülümsedim. O da tekrar kafasını önüne çevirdi. Biraz daha baktıktan sonra kalktı. Bana selam verdi ve gitti. İçimde biraz daha merak uyanmıştı. Bir şey beni ona çekiyordu.
İki gün sonra yolda yürürken önümdeki sapaktan çıktı ve benim istikametimde yürümeye başladı. Biraz ilerledik. Önünde bir çöp vardı. Çöpü geçti biraz sonra yavaşlayarak durdu. Ellerini yana doğru göğsüne kadar kaldırdı. Sanki mecburmuş gibi hissetmişti. Çöp tenekesi hemen önündeydi çöpün. Geri döndü ve çöpü alıp çöp tenekesine attı. Yine tebessüm ediyordu. Yolda gördüğü şeyleri kenara sürüklüyordu. Kanım ısınmıştı.
Birkaç gün sonra onu iki arkadaşıyla yine aynı parkta gördüm. Yalnız değildi. Onlarla konuşurken çok renkliydi. Jest ve mimiklerini çok kullanıyordu. Belliydi, onları kullanmayı çok seviyordu. Sonra arkadaşlarından bir tanesi sigara çıkardı. Öbürüne de uzattı. Genç adama uzatmadı. O almadı. Yakında bir banka oturdum. Onları duyabiliyordum. Konu sigara içmek ile ilgiliydi:
"...İçiyoruz işte oğlum. Derdimiz olmasa içmeyiz."
"Aynen."
"Herkesin derdi var o bir çözüm değil ki." dedi genç adam.
"Bak anlamıyorsun kardeşim. Dertlerimizi bir çukur olarak düşün. Soğuk bir çukur. Buda odun ve ateş ama böyle kocaman odunlar. Baya kalın. Yakıyoruz ısınıyoruz." dedi sigarayı uzatan. Genç adam gülümsedi.
"Sen odun değilsin ki! Sonra niye boşuna yakıyorsunuz kendinizi. İki kişisiniz şu an o çukurda. Biriniz birinizi yukarıya kaldırsın. Yukarı çıkan aşağıdakini yukarı çeksin. Sonra ikinizde eve gidin." dedi.
Biraz güldüler sonra sustular. Sonra arkadaşları sıkıldı. Onlarla tokalaştı ve onlar gittiler. Genç adam da yine aynı banka oturdu ve aynı şekilde doğayı izlemeye, dinlemeye devam etti. Sonra gözü sağ tarafa kaydı yine bir tebessüm vardı. Sağ tarafta bir çift vardı. Onları görünce tebessüm yok oldu. Tekrar kafasını çevirdi. İleriye baktı. Biraz daha oturduktan sonra kalktı. Tebessüm geri gelmişti. Yürüdü ve uzaklaştı.
Bir hafta boyunca onu ve bu parkı takip ettim. Hep tebessüm ediyordu. Haftanın sonunda onu yine o parkta gördüm. Hava bulutluydu. Bu sefer bir kız ile birlikteydi. Ayaktaydılar. Konuşuyorlardı. Genç adamın tebessümleri yok oldu. Kız da çekip gitti. Genç adam, kız gözden kaybolana kadar arkasından baktı. Sonra banka oturdu. Havanın kararmasına bir saat vardı ve hava kararana kadar öylece oturdu. Gittim yanına oturdum. Bu sefer çok farklıydı. Hiç böyle görmemiştim. Donmuştu. Tebessüm etmiyordu. Yada bir mimik göstermiyordu. Öylece izliyordu. Hava çiselemeye başlamıştı. Gözlerinden yaşların aktığını görüyordum. İnanılmaz tuhaf hissetmiştim. Onun ağlaması bana o kadar çok dokunmuştu ki!
Dayanamadım yine:
"Genç adam yine yalnızsın." dedim. Göz yaşlarını görmemiş gibi yaptım.
"Evet amca."
"Bu sefer niye yalnızsın?" dedim. Canının ne kadar sıkıldığını anlamıştım, o da duramıyordu artık.
"Çaresizlikten amca."
"Ne çaresizliği oğlum ne oldu? Niye ağlıyorsun?"
"Şu an yoğunlaşacak hiçbir şey kalmadı amca."
"Nasıl yani?" dedim yine.
"Hani geçen konuşmuştuk amca; dereler akmaya, ağaçlar hayat vermeye, kuşlar yaşamaya yoğunlaşmıştı. Onlar da bu sefer yoğunlaşamadılar. Gökyüzü bugün bu yüzden böyle. Dereler akamıyor, yağmur itekliyor. Ağaçlar hayat vermiyor, yağmur hayat veriyor. Kuşlar cıvıldamıyor, yağmur hıçkırıyor. Ben de tebessüm edemiyorum amca içim artık kan ağlıyor." dedi.
Diyecek bir şeyim yoktu. Yağmur da bastırıyordu. Kalktım ve ona da kalkıp eve gitmesini söyledim. Geç oluyordu. Hava zaten kararmıştı bir de yağmur burada oturmayı zorlaştırıyordu. Beni dinlemiyordu. Ben daha fazla ıslanmamak için evimin yolunu tutmuştum. Ben ilerledikçe arkamdan haykırışları duyuluyordu. Onu duyamayacak kadar uzaklaştıktan sonra geriye baktım hala orda oturuyordu. Sonra tekrar önüme döndüm ve gittim.
O günden sonra da o genç adamı bir daha görmedim. Hayattaki her şeyi anlamsız buluyordu. Bu yüzden aldırmadığını görüyordum. Ama o gün hayatta istediği şeyi, onu doyuracak olan şeyi görmüştüm. Sevgiydi. Ama ona ulaşamadığı için ağlıyordu. Tebessüm etmesi aslında yaşamayı sevdiğinden değil, sevgiyle göğüs gerdiğindendi. Tebessümü ve hareketleri onu tamamen gizliyordu. Ama o gece aşkı onu ortaya çıkarmıştı. Tebessümünü de almıştı. Durgun bir genç adam bırakmıştı. Yapayalnız ve çaresiz... Keşke onu son kez tebessüm ederken görebilseydim. Son görüşüm böyle üzgün hali olmasaydı keşke. Onunla konuşup ona "tebessüm et" diyebilseydim.
Yazan : Sırrı Can KARADENİZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.