- 937 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BU KİTAPTAN KAÇ TÜRK'ÜN HABERİ VAR? / ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -17-
Bu gün on altı bölümdür sürdüğüm bu yazı dizisinde özel bir bölüm yapacağım.
Hepimizin bildiği gibi beni bu yazı dizisini yazmaya sevk eden sebep başbakanımızın 24 Nisan 2014 Tarihinde yani Ermenilerin ve pek çok yabancı devletin ’ Soykırım Günü ’ olarak andığı bir günde 1915 tehciri sırasında ölen Ermeniler için taziyede bulunmasıydı. Böyle bir taziye mesajına o tehcir olayından tam doksan dokuz sene sonra gerek var mıydı bu tartışılır elbette.
İşte o günlerde başbakanın bu taziye dilekleri bazı kişilece Ermenilerden özür dileme olarak ifade edildi. Bu bir özür dileme miydi yoksa yüzyıllarca bir arada yaşadığımız ama şimdilerde neredeyse topraklarımızda hiç kalmamış olan Ermenilere ’ Aynı acıları biz de yaşadık, şimdi bu acıları paylaşmanın ve eskiden olduğu gibi dostça, kardeşçe yaşamanın zamanıdır ’mesajı mıydı bu da tartışmaya açık bir konu. Ancak şurası bir gerçek ki yaklaşık her 24 Nisanda ya da bir yabancı Devletin parlementosunda Ermeni Soykırımını tanıma gibi bir durum ortaya çıktığında hatırımıza gelen, daha sonra ise tamamen unuttuğumuz bu konuda en sık söylediğimiz ( Bizzat ben kendim de dahil ) söz ’ Madem özür dilenecek o halde önce Ermeniler dilesin. Madem tarihle yüzyüze gelinecek önce Ermeniler gelsin.’ olmuştur. Ve sormuşuzdur. ’ Acaba bir tane Ermeni bu güne kadar kendi yaptıklarından dolayı utanç ve pişmanlık duymuş mudur ?’ Diye.
Evet. Sorduğumuz ve cevabını bulamadığımız sorulardan birisi ’ Ermeniler kendi yaptıklarından hiç utanç dumuşlar mıdır?’ Sorusudur. Bir diğer soru da ’ Acaba bizim yaptığımız bu tehciri haklı görüp tüm kabahati kendilerinde gören bir tek Ermeni olmuş mudur?’ Sorusudur.
İşte bu soruların hepsinin cevabı bir kitapta verilmiştir.
Kitabın İngilizce adı: "The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore" ( İngilizcem çok iyi değildir ama kitabın Türkçe adı : "Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnaksütun) artık yapacağı bir şey yok" dır.
Kitap Almanca olarak da : "Für Daschnakzutyun gibt es nichts mehr zu tun" adiyla yayınlanmıştır.
Şimdi sorulabilir: ’ Sami hocam bu kitapta ne var ki seni bu kadar heyecanlandırdı ve özel bir bölüm yaptın?’ Açıklayacağım:
Bu kitapta yazılanlar aslında 1923 te Bükreş’de yapılan bir konuşmadan alınmıştır. Tamamı 128 sayfadır ve bu belgeye İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in kardeşi olan Prof Dr. Mehmet Perinçek Rusyanın Başkentinde, Moskova kütüphanesinde ulaşmıştır.
Tıpkı Rus generali L.M.Bolhotivinivon’un altmışbeş sayfalık 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu na ulaştığı gibi. Bu rapor ’Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı Tuğgeneral - L.M. Bolhovinitinov- 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu ’ adıyla kitap haline getirilmiş ve Kaynak yayınlarından çıkmıştır. Bu altmışbeş sayfalık raporda Rus Generali asıl katliama uğrayanların Türkler olduğunu anlatmaktadır.
Bir Rus generali Türk yanlısı olamaz mı? Olaylara Türk gözlükleriyele bakmış ve tamamen taraflı bir yorumla 1915 olaylarını ve sonraki gelşmeleri anlatırken belki de başka sebeplerden sevmediği ( Öyle ya özellikle Taşnakçı Ermeniler Çarlık Rusyasına az sıkıntı yaşatmadılar ) Ermeniler hakkında onların aleyhinde beyanlarda bulunmuş olamaz mı? Olur. Mümkündür.
Peki Ermenistan’ın ilk başbakanı ’ Tehcir doğruydu ve gerekliydi.’ diyorsa buna ne dersiniz? Tabii ki ’ Olamaz...Bir Ermeni Başbakanı, hem de Ermenistan’ın ilk başbakanı böyle bir şey demez’ dersiniz değil mi. Ama demiş. İşte o yüzden sordum yazının başlığında ’ Bu Kitaptan Kaç Türk’ün Haberi Var?’ Diye.
O kitabın adını yazmıştım yukarıya. Türkçe adını bir kez daha yazayım: "Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnaksütun) artık yapacağı bir şey yok"
Ermenistan’ın İlk Başbakanı olan Hovhannes Kaçaznuni 1923 yılında Bükreş’de Taşnak Komitası Genel Kurultayında neler konuşmuş:
Ancak konuşmaya geçmeden önce Hovannes Kaçaznuni hakkında kısa bir bilgi verelim:
Hovhannes Kaçaznuni: (d. 1868, Ahıska-Gürcistan – ö. 1938, Erivan-Ermenistan). Ermeni siyasetçi ve Ermenistan’ın ilk başbakanı.
1918 yılı Mayıs ayında kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Hovhannes Kaçaznuni’dir. Kaçaznuni başbakan olarak 1919 yılının Ağustos ayına kadar görevini sürdürmüştür. Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) Partisinin kurucu ve liderlerinden biridir. Mimarlik eğitimi görmüş ve eğitimi sonrası Bakü’de mimar olarak çalışmıştır. 1917 yılında Rusya Meclisine Bakü delegesi seçilmiş, 1918 yılında Transkafkasya Parlamentosu’nda Taşnak temsilcisi olarak görev almıştır. Traskafkasya hükümeti ile Türkiye arasında Trabzon ve Batum’da yapılan barış görüşmelerine delege olarak katılmıştır. Transkafkasya Cumhuriyeti’nin dağılmasından sonra Ermenistan Başbakanı olmuştur.
Ermenistan’da Bolşevik yönetiminin kurulmasından sonra tutuklanmış ve 1921 yılında ülkesini terketmiştir. Daha sonra tekrar ülkesine geri dönmüş ve ölümüne kadar orada yaşamıştır.
ERMENİSTAN BAŞBAKANI KAÇAZNUNİ’NİN İTİRAFLARI
Uluslararası faaliyet gösteren Ermeni lobilerinin sözde soykırım iddiaları, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından yalanlandı. Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Ermeni meselesi ile ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu rapor gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin bütün tezlerini çürüten ilk başbakanları, 128 sayfalık raporunda şu çarpıcı ifadelere veriyor:
Gelelim itiraflara: Kaçaznuni diyor ki:
1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi hem bu birliklerin kurulmasına hem de Türkiye’ye karşı gerçekleştirdikleri askerî operasyonlara aktif biçimde katıldı.
Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türkler’in düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den "denizden denize Ermenistan" talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?
Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiç bir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.
Biz Ermeniler kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.
1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Bu yöntem en kesin ve uygun olanıydı. Kızgınlık ve korku içinde bulunan biz Ermeniler, ’suçlu’ arıyorduk ve bu suçluyu Rus Hükümeti ve onun kalleşçe politikaları olarak belirledik. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus Hükümeti’ne karşı dünkü inancımız ne denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi. Siyasal bir parti (Taşnaksutyun) olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğini ve onların gerektiğinde cesetlerimizi çiğneyerek geçip gidebileceklerini unutmuştuk.
1914-1918 yıllarında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, direnerek iki yıl içerisinde tekrar kendilerine geldiler. Yeni genç ve milliyetperver duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de millî bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı. Onlar küçük Asya’da istiklâllerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Antlaşması’na askerî güçle karşı koymak zorundaydılar. Bizim bu dönemde barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Çok geçmeden sınırlarımıza askerî operasyonlar başladığında, Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı teklif ettiler. Biz ise onların bu teklifini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüşmelerin kesinlikle başarıyla sonuçlanacağı anlamına gelmezdi ama bu görüşmelerde barışçı bir sonuca ulaşma ihtimâli vardı.
Herkes bizi kandırdı
"Kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) millî psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır. Sanki uzak görüşlü olmamız bir kahramanlıktı, çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti. Oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık."Barışı sabote ettik
Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf Devletlerinin bize vadettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedi.
Bu günkü bölüm bu kadar. Bu bölümü özellikle ’ Kendi ellerimizle yazdığımız tarihimizle kendimizi aklamaya çalışıyoruz’ Diyenlere ithaf etsem mi, etmesem mi hâla karar veremedim. Bu yazı kendi ellerimizle yazdığımız bir tarih değil. Bir Ermenistan başbakanının kendi elleriyle yazdığı, Ermenistanda yasaklanan, Türkiye’de ise ( maalesef) neredeyse hiç kimsenin haberi olmayan bir kitaptan.
NOT: Yukarıda bahsettiğim kitabın ve Kaçaznuni’nin resmini görmektesiniz. Maalesef daha büyük bir resim bulamadım.
YORUMLAR
(...)
Bir lahza duraksamadan
uzunca bir kelimenin sonuna kuralım darağacımızı
çelik parıltıları ışığında sözlerimiz ayaklarımızdan çekilsin
bırak Akdeniz taşsın
karşı yakadan bakan ateşimizi görsün de durmasın
O ovayı geçip divanımıza koşsun
yazıcıları çağırın
ses edin susmasın ala kargalar
onlar ki bizden de çok yaşadılar
tanık yazılsın her biri
kimleri bilirler
kimleri gördüler
kimlere göründüler
gördükleriyle kalmayıp şahittiler
garbın afakında el ovuşturanları desinler
desinler susturmayın
fiştekçilerin elinde havlayan kelpin
olgörüpte ısıramadıklarından haber versinler
utanır mısınız
usanır mısınız
varmola yorgun fahişenin son sözüne itibarınız
O ki ayin başlamadan uyumaya meyilli
bir tanrı eksik, bir adam
-oooy tanrıdan bol ne var, diyeni dinle
“adam arıyorum adam “
Nikbin acuze, durma sür atını
Buralar kan tarlasıdır
Kaldırılan her hasat boğazına durur
Yutamazsın babalarında yutamamıştı
Burada gece olunca yıldızlar ve ay yere iner
Müjdelenmişlere secde eder al üstünde
Onlar bilirler süpürge tohumu da yenilebilir
Diyor ki
Yaktığınız kâğıtlarda saklıydım görmediniz
Gördüklerinizle ateşe odunsunuz
Yer yarılıp gök sarsıldığı gün benim düğünüm
Senin bağlı basiretinse ilelebet kördüğüm
Şimdi sarsın bizi aşkın alevi
Al bu meşale bu da çizdiğim daire
Hangi er kişi kurtarır bizi bu ölümden
(...)
bir şiirimden alıntıladım affınıza sığınarak
içimden geldi, tam da yeriydi ekleyiverdim haddimi bağışlayınız
saygımla
Filiz Şahin. tarafından 6/2/2014 6:50:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ders kitaplarımıza girmesi gereken anekdotlar içeren böylesi bir kitabın, 2000'li yıllara kadar keşfedilememesi çok büyük bir kayıp hocam. Gel gör ki ben küçük yaşımda Ahmet Günbay Yıldız'ın "Figan" kitabını okuyana kadar bizim de tek ermeninin kanını dökmediğimize inanıyordum. Yani elde dökümanlar varken, kaynaklar varken, şahitler varken hala kusursuz tarih yaratma çabaları bizdeki fanatikliği artırıyor. Aksine fanatik olmak yerine yıllarca 3-5 kişiyle de olsa başka ülkelerde lobi yapsaydık, şu an çok daha farklı bir konumda olurdu bu mesele. 5-6 yıl önce Amerikan Temsilciler Meclisinden biri daha çok taze olan Türk lobicilerine şu açıklamayı yapıyordu "bu zamana kadar neredeydiniz, biz sizi hiç görmedik". Bizim 3-5 yıllık lobi çalışmamız karşılığında neredeyse 100-200 yıllık Ermeni ve Yahudi lobiciliği varken çok da kolay bir başarı söz konusu değil.
Elinize sağlık hocam. Sanırım kitabın adı "Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnaksütun) artık yapacağı bir şey yok"
sami biberoğulları
Çok çok önemi hususlara işaret etmişsin yorumunda. Amerikan Temsilciler Meclisindeki üyenin söyledikleri aslında bu meseledeki durumumuzu en net şekilde ortaya koyuyor.''Bu zamana kadar nerelerdeydiniz? Biz sizi hiç görmedik.'' Bizi hiç göremezlerdi çünkü bizler Lozan Antlaşmasıyla ''Yorgan gitti kavga bitti'' Dedik ve senelerce çocuklarımıza okullarda da hep bunu söyledik. Çocuklarımız da( Ki onların pek çoğu artık yaşlıbaşlı insanlardır) kendi çocuklarına hep böyle aktardılar. Oysa ortada çok önemli başka konular vardı ki onlar asla ders kitaplarına girmedi. Mesela 6-7 Eylül olaylarını, mesela varlık vergisi konusunu bırakın lise ders kitaplarını fakültelerde, eğitim enstitülerinde tarih öğrenimimiz esnasında bile görmedik.
Başbakanın 24 <nisandaki çıkışından sonra bir iki gün konuştuk, sonra yine döndük aşk meşk işlerimize
Son olarak: Kitabın adını Google translate öyle çevirdi ama benim de içime sinmemişti bu çeviri ''Nothing'' Hiç bir şey anlamına geldiğine göre çeviri senin dediğin gibi olmalıydı. Orayı düzeltiyorum. Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bizim neden haberimiz varki bu kitaptan haberimiz olsun bırakın bu kitabı türkiyede yazılan ermeni hakkında kaç tane kitaptan haberdarız biz meselelerimize dört elle sarılmadığımız için durum ortada yüzde yüz haklı olacağımız olaylarda bile haksız duruma düşüyoruz niye böyleyiz hala anlamıyorum belkide bilinçli olarak öğretilmiyoruzmu ne tv lerde kültür pragramları yerine aşk meşk dizilerinin çoğunlukta olması gibi emeğinize sağlık kolay gelsin saygılarımla
sami biberoğulları
Söylediğin hususların sebebini anlayabildiğimiz ve buna çözüm üretebildiğimiz zaman Türkiye çok çok farklı bir ülke olacaktır. O günleri görebilmek umuduyla...
Selam ve sevgilerimle.
Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış tebrik etmeli o başbakanı .Hiç düşünmüyorlar neden durduğu yerde bu tehcir olayı .
Günümüzde de maalesef başka oyunlar oynanıyor yine onun gibi çesaretli birisi çıkıpta yıllar sonra biz haksızlık yaptık derler mi acaba..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Bunlar tamamen vicdan meselesidir. Vicdan denen duyguyu taşıyanlar ( hangi taraftan olursa olsun) Mutlaka derler gerçekleri. Vicdanı olmayanların dedikleri ise her zaman olduğu gibi askıda kalır öylece.
Selam ve sevgilerimle.
Çok ilginç.
Ne belgeler, ne yazılar, ne kitaplar var da,
bizim haberimiz yok.
Bu işlerde söz sahibi olanlar,
bu tür belgelerden neden bahsetmiyorlar hiç?
Herhalde, kendimizi savunmamıza gerek yok, biz haklıyız diye düşünüyorlar.
Ya da,
sorun Osmanlı'nın sorunu, bizimle ne ilgisi var gibi basit bir düşüncenin arkasına saklanıyorlar.
Bir gün,
en değerli varlığımız olan vatanımız elden gidecek, bizler hala kısır çekişmeler, vurdum duymazlık içinde 0lacağız.
Özel bölümü hak edecek kadar ilginç bir kitapmış.
sami biberoğulları
Olayın tam olarak bam teline dokunmuşsun.
Bu gün memlekette maalesef pek çok vatandaş '' Ben Osmanlı değilim, Türk'üm '' Demektedir. Hal böyle olunca da senin de belirttiğin gibi olaya Osmanlının sorunu bana ne anlayışıyla yaklaşmaktadırlar. Bir başka grup ise '' Bu kitapları kim yazmış?'' Kısmına bakıyor. Kim gün ışığına çıkarmış: Mehmet Perinçek. Doğu Perinçek'in kardeşi. O halde bir halta yaramaz '' Düşüncesiyle kitabı eline almadan hükmünü veriyor. Üçüncü sebep ise: Yahu baksana sosyal paylaşım sitelerine 15 yaşındaki tazeden altmış yaşındaki nineye, dedeye kadar millet komple aşk-meşk derdinde kim ilgilenecek böyle sorunlarla?
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Can Maybull Diyor ki:
Geçmişini sorgulamadan,başkasının geçmişini sorgulamak;kaçak hayatin kelepçeli elleriyle zafer işaretini göstermeye benzer....Ahmaklık bu ya,kendi geçmişiyle körebe oynamaya devam ettiğini sobelenince fark etti....Sen karlı dağların altında nelerin olduğunu merak ediyorsun. Güneş bile senin dilinle konuşuyor. Bak iste yine tepende.
Zamandan Satın alamadığımız bir gün; lakin kula satılan her günün sonunda ,muhasebe etmeye kalkınca hep içimizden söveriz.Fakat sesli bir şekilde de maalesef o ''şeyi'' hep överiz. Ne aptal haldeyiz .
Saygılar Hocam
sami biberoğulları
Elimizden geldiği kadar yakın geçmişimizi sorgulamaya çalışıyoruz. Arada sürç-ü lisan ettiğimiz de oluyordur mutlaka. Afoola.
Selam ve sevgilerimle.