- 634 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sahici Gülüşler
Okul dönüşü kurabiye yerdi bir zamanlar çocuklar. Anneler kapıda onları karşılar, dışarının kirini pasını üzerlerinden atmak istercesine aceleyle içeri buyur ederlerdi bir an önce aklansın paklansınlar diye. Ev kokusu sinmiş elleriyle üzerlerinde mevsimine göre ne varsa çıkarmalarına yardım eder; her hareketleriyle, sözleriyle “evdesin artık” demeye çalışırlardı çocuklarına sanki. “Sakınmana gerek yok artık kendini… Her neysen öyle görünebilirsin.”
Yüzlerinde, çocuklarının olmasını arzuladıkları ‘iyi insan’ı parıldatarak görünmez bir pusula tutuştururlardı ellerine. Hep kuzeyi gösteren o hayali alet sayesinde, olur da yanlış bir yöne saparlarsa kaybettikleri yollarını yeniden bulabilsinler diye…
Şimdinin çocukları gibi yüzlerce yöne çekiştiren sahte pusulalar sunmazdı hayat o zamanın çocuklarına. Pop ikonlarının şımarıklıklarında kuzeyi görmezdi onlar. Çok ünlü bir şarkıcının hayranlarına tükürmesini gösteren resimler hoşgörülü gülümsemelerde karşılık bulmaz, doğru olmayanı ayıplama ‘medeniyetten uzak olmak’ anlamına gelmezdi şimdiki gibi.
Ayıplanacak davranışlarla takdir edilecekler kalın bir duvarla ayrılırdı bu sayede birbirinden. Şimdinin insanlarının yanlışlara, ilkesizliklere dair gösterdiği o büyük hoşgörüyü parıltılı ambalajından sıyırıp içerisindeki tuzakları görebilmeyi sağlayan ‘bakış’ hükmünü sürmekteydi hala… İyi insan olmak hala önemliydi.
Tamam, kimi aksaklıklar da yok değildi bu düzende. Ailenin diğer bireylerinin mutluluğuna verilen önem kadınlar söz konusuysa şiddetinden epey bir kan kaybederdi mesela. Kadın olmak ailenin üzerine daha fazla titremek demekti. Çocukların ve kocaların mutluluğu hep daha bir önde gelirdi nedense. Mutlu etmek çoğu zaman hep kadına düşer, mutlu edilmeyi beklemekse bencillik olarak nitelendirilirdi. Şimdinin annesiz çocukları varsa o zamanın da gölge kadınları vardı yani.
Ama güzel şeyler de o kadar çoktu ki! Çocuklar daha bir sahici gülerlerdi mesela. Kalbi ısınan birinin etrafını ısıtan, sarıp sarmalayan o sıcaklığı vardı gülüşlerinde. Gülmek alay etmekle, aşağılamakla eş anlama gelmezdi. Anne dokunuşları olurdu içinde, okşanan saçlar, okul dönüşü yapılan çay keyifleri…
Kadınlar gölgelikten kurtuluyorlar artık şimdi. Onlar daha belirginleştikçe kapladıkları yerde, görünür oldukça çocuklar onlarla ters orantılı bir şekilde gölgeleşiyorlar gitgide sanki. Kadınların yüzlerindeki ifade, ayaklarını yere basışları bile değişti. Her şeylerinde önceki kadınların silikliğine büyük bir isyan var sanki…
Bu tepkisel tavır sonraki nesillerde daha azalacak belki, hatta belki de tamamen bitecek. Kadınlar aileleri için saçını süpürge eden annelerinin maruz kaldığı haksızlıkları, onca çabanın değmediğini gösteren onlarca resmi artık barındırmaz olduklarında zihinlerinde; anneleri hayatlarını feda ettikleri eşlerini başka bir kadınla paylaşmaz olduğunda artık, hadi diyelim bir süre için paylaşmak zorunda kaldı -çocuklar babadan mahrum kalmasın, yeni düzene alışsın diye- ortada feda edilen değil dolu dolu yaşanan, tamamen kendilerine ait bir hayat olduğunda… O kadınlar da isyan etmeyecekler artık. İsyan edecek bir şey bulamayacaklar artık çünkü.
Ya da belki bu kadar pembe bir tablo sunmayacak hayat, gelecekteki nesillere maalesef. İsyankâr annelerin kızları gölge annelerin kızlarının gülüşlerindeki o sıcaktan yoksun kahkahalar savurup dururken dünyaya; bir gülüşte ısınmayı, saklanmayı, yaralarını onarmayı hiç bilmediklerinden onlar da isyan edecekler bir gün anneleri gibi belki… Ama onların isyanı kadınları gölgeliğe mahkûm eden bir anlayışa karşı değil annesizliğe olacak. Anne olmanın neye benzediğini hiç bilmediklerinden onlar da annesiz bırakacaklar çocuklarını. Bu yüzden de isyan hep sürecek.