- 1278 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -16-
Divan-ı Harbi-i Örfi mahkemesi esas itibariyle 1. Dünya Savaşı yıllarında işlenmiş savaş suçlarını -özellikle tehcirle ilgili suçlar- araştırmak, soruşturmak, yargılamak ve suçlu bulunanlara ceza vermek amacıyla kurulmuş olmakla beraber aslında daha çok eski İttihat ve Terakkicileri tasviye etmek amacına yönelik olarak çalışmıştır. Nitekim tutuklanıp yargılananlara baktığımız zaman bunların büyük bir bölümünün Ermeni tehciri ile uzak yakın bir ilgisi olmadığını görürüz. Mesela Ziya Gökalp, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, Yunus Nadi, Salah Cimcoz bunlardan sadece bir kaç tanesidir. Tutuklananlar içinde eski bakan, hatta sadrazam bile vardır. ( Said Halim Paşa Gibi)
Ermenilerin tehciri ve “öldürülmesi” iddiasıyla, tespit edilebilen ilk tutuklama 5 Kasım 1918 tarihinde gerçekleşmiştir. Söz konusu tutuklanan kişi, I. Dünya Savaşı yıllarında Diyarbakır valiliği yapmış olan Dr. Reşit Bey’dir. Takip eden günlerde tutuklamalar artarak devam etmiştir. 9 Ocak 1919 tarihine gelindiği zaman, Divân-ı Harb-i Örfî heyetinin elinde Ermeni meselesinden dolayı suçlanan 130 kişilik bir isim listesi mevcuttu.
Evet İlk Tutuklanan Kişi Reşit Galp Bey’dir ama ’ Bekirağa Bölüğü ’ denilen ve zulmü ile meşhur olup tarihe böylece kaydedilen o meşhur hapishaneden firar etmiştir Reşit Galip Bey. Onun firar üzerine işler sıkı tutulmaya başlandığı gibi tutuklamalara da hız verilmiştir. ( Reşit Galip Bey daha sonra intihar etmiştir)
Ermeni tehciri davalarına gelince:
Burada hemen bir hususu okuyucunun bilgisine sunalım:
Dinan-ı Harbi-i Örfi tutuklamalara başlayıp pek çok kişiyi daha mahkeme huzuruna bile çıkaramadan bu kişilerin büyük bir bölümü İngilizler tarafından Malta Adasına sürgün olarak götürülmüş ve orada yargılanmışlardır.
18 Ocak 1919 tarihinde bu olaylarla ilgili suçlanan 120 kişi Britanya Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe nezaretinde Malta Adası’na götürülmüştür. İngilizler tarafından Osmanlı arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Bununla birlikte, ne zamanın İstanbul Hükümeti, ne de Malta’daki tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delil mahkemeye sunulamamıştır. Bunun üzerine İngiltere tarafından ABD’den suçlamalara dair ellerindeki bilgilerin mahkemeye gönderilmesi istenmiştir. ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir (ABD o dönemde bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulundurmaktadır) . ABD arşiv raporlarında; Vaşington’daki İngiliz Büyükelçisi R.C Craigie, Lord Curzon’a 13 Temmuz 1921’de çektiği mesajda şöyle demektedir:
"Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şekilde, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti’nin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir."
Malta’daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilemeden mahkeme edilmiş, 29 Temmuz 1921 de İngiliz Kraliyet Başsavcısı yargılananların hepsine beraat kararı vermiştir. En son tutuklu 1922’de serbest bırakılmıştır. Lakin ilginçtir ki İngiltere’nin ve ABD nin hiç bir kanıt bulamadıkları için suçsuz gördükleri ve beraatlerine karar verdikleri bu kişilerin bazılarına bizim Nemrut Mustafa Paşa divanınca ( Yani Divan-ı Harbi-i Örfi ) İdam cezaları verilmiştir gıyaplarında ( Tabii ki idam cezaları, infaz edilebilen idam cezaları değildir.)
Yurt içindeki Ermeni tehciri ile ilgili davalara gelince:
Bu davaların hepsinde tek tek kimler yargılandı, ne cezalar aldılar tüm bunları yazarak okuyucuyu sıkmamak adına sadece davaların adlarını yazacağım. Bu davalar içinde idam cezası kararları çıkmış olan davaları ele alacağım ve özellikle bir dava üzerinde biraz duracağız.
Evet...Davalara bakalım önce: ( Başlıcaları )
1- Yozgat Tehciri Davası 2- Trabzon tehciri davası 3-İstanbul- Büyükdere tehciri Davası 4- Mamueret’ül Aziz ( Elazığ ) Tehciri Davası 5- Erzincan Tehciri Davası ,6-Urfa Tehciri Davası 7- Amasya Tehciri Davası 8- Edirne Tehciri Davası 9- Karamürsel Tehciri Davası 10- Sivas-Koçhisar Tehciri Davası 11- Adapazarı Tehciri Davası 12- Harput Tehciri Davası
Bu davalar içinde idam kararı çıkmış olan olan davalar hangileridir diye soracak olursanız: ( Davalarda çok fazla insan yargılanmıştır. Sadece isimlerini verdiklerim yargılanmıştır gibi yanlış bir zanna kapılmayın. İsimlerini verdiklerim idam cezası alanlar )
Ermeni tehciri ve katliam sebebiyle yapılan ilk yargılama Yozgat Tehciri Davasıdır. İdam kararı çıkmış ilk dava da budur.
Yozgat tehciri davasına 5 Şubat 1919 tarihinde başlanmıştır. Bu davada, tehcir sırasında yapıldığı iddia edilen suiistimaller sebebiyle Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasırrıfı vekili Kemal Bey, Yozgat evkaf memuru Feyyaz Ali Bey ve Yozgat Jandarma Kumandanı Binbaşı Tevfik Bey yargılanmışlardır.
Yargılamalar sonucunda Kemal Beye idam cezası verilmiş ve bu ceza 10 Nisan 1919 tarihinde infaz edilmiştir.
Trabzon tehciri davasından da idam kararı çıkmıştır. Yargılama sonucunda; vali Cemal Azmi Bey ile İttihat ve Terakki murahhası Nail Bey gıyaben idam cezasına çarptırılmışlardır ancak her ikisi de Almanya’da oldukları için hüküm infaz edilememiştir. Bu arada yine bu davada Ermenileri iğneyle zehirleyerek öldürdüğü iddiasıyla aylarca yargılan Dr. Saib Bey’e yöneltilen suçlamaların asılsız olduğu görülmüş ve serbest bırakılmıştır
Mamuretü’l Aziz Davasından da bir idam kararı çıkmıştır: Teşkilâtı Mahsûsa reisi Dr. Bahaeddin Şakir gıyabında idam cezasına çarptırılmıştır ( yani infaz edilememiştir bu ceza da )
Zor Mutasarrıfı Zeki Bey’in gıyabında yapılan mahkemesinden de idam kararı çıkmıştır.
[Deyrizor, Der-ez Zor ya da Deir Ezzor (Arapça: دير الزور) Suriye’nin kuzeydoğusunda Fırat Nehri üzerinde yer alan bir şehirdir. Tehcir kanunu çıktıktan sonra Ermenilerin zorunlu olarak gönderildikleri yerdi Der- Zor. Buranın mutasarrıfı olan Zeki Paşa’nın Tasviri Efkâr gazetesi muharrirliğinde bulunmuş olan Agâh Bey’in “senin için 10 bin Ermeni imha etti diyorlar” demesine karşı “Benim namusum var, 10 bine tenezzül etmem, daha çık bakalım” cevabını vermiş olduğu iddiası da vardır mahkeme tutanakları içinde ]
Erzincan Tehciri davasından beş idam cezası çıkmıştır. İdam cezası alanlardan dördü firarda olup sadece biri tutukludur ki sadece onun idam cezası infaz edilir: Hafız Abdullah Avni...
İdam cezası verilen davalar içinde en ilginci Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyin davası olmuştur.
Nusret Bey’in yargılanmasına 16 Mart 1920 tarihinde başlanmıştır. Kaç celse olduğunu bilemediğimiz duruşmalar sonucunda Nusret Bey hakkında Nemrut Mustafa Paşa ve üyelerden Fettah Bey idam, diğer üyeler Recep Paşa, Recep Bey ve Ferhat Bey ise 15 yıl kürek cezası istemişlerdir. Sonuç olarak Nusret Bey’e 15 yıl hapis cezası verilir. Buna ilişkin karar imzalanır. Fakat Mustafa Paşa, bu kararı içine sindiremez. Nusret Bey’i idam etmeye kararlıdır. Yeni bir şahit getirtilip Nusret Bey aleyhinde ifadesi alınır. Mustafa Paşa, üye Ferhat Bey’i görevden alarak yerine yedek üye Niyazi Bey’i getirir. Bu kez idam kararı alınır ve bu karar da imzalanır. Padişah, kararı onaylar. Nusret Bey, 5 Ağustos 1920’de idam edilir..
Aynı davada, Teşkilât-ı Mahsûsa reislerinden “Pire Mehmet” ismiyle anılan ve mülâzimlikten ihraç edilmiş olan Erzurumlu Mehmet Necati de idam cezasına çarptırılmıştır fakat firarda olduğu için cezası infaz edilememiştir doğal olarak.
Peki diğer Paşalar? Asıl sorumlu olarak isimleri sık sık zikredilenler?
Divan-ı Harbi-i Örfi hepsine idam cezası vermişti ama onlar daha 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmadan başlarına gelecekleri anlamışlarıdı. Çünkü Ermenileri bırakın artık Türkler arasında bile onların, ayaklarından Galata Kulesine asılmalarından bahsediliyordu. Almanların yardımlarıyla yurt dışına kaçmıştı hepsi de.
İşte bu Paşalar tek tek infaz edildi Ermenilerce ve işin ilginç tarafı yüce ve adil (!) Avrupa adaleti bu tetikçilerin hiç birine hiç bir ceza vermedi.
Gelin tek tek bakalım:
Ermeni tetikçiler işe önce kendi cemaatlerinden başladılar. Kendilerine göre Ermeni katliamında Türklerin işbirlikçisi olarak çalıştığına inandıkları Hemayag Aramyan, Mıgırdıç Harotunyan ve Vahe Ihsan Yesayan’ı öldürdüler ilk olarak İstanbulda.Sonra Talat Paşa ile Türk Paşalarına yöneldiler.
İttihat ve Terakki Fırkasının son Sadrazamı ve 1915teki tehcir kararının alınmasında dahiliye nazırı olan Talat Paşa 15 Mart 1921 günü Berlin’deki evinden çıktığı sırada Erzurum’lu Ermeni Devrim Federasyonu (Taşnak ) üyesi Sogomon Tehliryan tarafından tek kurşunla başından vurularak infaz edildi. Kendisine infazdan sonra kaçmaması ve cesedin üstüne basarak polis gelene kadar beklemesi tembih edilmişti. Türkiye’deki katliamlar sırasında tüm ailesini kaybetmiş bir Ermeni olan katil ilk sorgusundan itibaren cinayeti taammüden (bilerek ve isteyerek) işlediğini belirtmesine rağmen mahkemesi çok kısa sürdü ve daha ikinci gününde “geçici delilik” gerekçesiyle BERAATİNE karar verildi.
18 Temmuz, 1921′de Bakü deki Ermeni katliamlarından(!) sorumlu tuttukları zamanın Azerbaycan İçişleri Bakanı Behbud Han Civanşir‘i İstanbul’da vurdular. Katil Torlakyan Berlin’deki Tehliryan gibi suçu hemen kabullenmesine rağmen ingiliz işgal gücünün askeri mahkemesinde – uğradığı felaketlerden dolayı olan zihinsel durumu dolayısıyla “suçlu ama sorumlu değil” kararıyla – BERAAT etti.
5 Aralık, 1921 günü Roma’da eski sadrazam Sait Halim Paşa, Şıracıyan adlı bir Ermeni suikastçı tarafından vurduruldu. Katil yakalanıp İstanbul’a gönderilmediği için HİÇ YARGILANMADI.
17 Nisan, 1922 günü Behaeddin Şakir ile Cemal Azmi ikisi birden Berlin’de (ayrı ayrı) Aram Yerganian ve Ajan T. Adlı iki suikastçı tarafından öldürüldüler. Behaeddin Şakir İttihat ve Terakki Cemiyetinin ünlü Teşkilat-ı Mahsusa isimli gizli örgütünün kurcu ve yöneticisi idi. Bu ögütün İttihat ve Terakki Cemişyeti içindeki muhalifler dahil birçok faili meçhulün suikastını ve çoğu toplu katliamları organize ettiği söyenmekteydi. Cemal Azmi ise ermeniler arasında “Trabzon Canavarı” adıyla anılan ve 15 bin ermeninin boğdurulmasını bizzat organize ettiği gerekçesiyle 1919 yılında Divan-ı Harpte yargılanıp idama mahkum edilen bir kişiydi. İdam kararı infaz edilmeyip kendisi Talat Paşa gibi Berlin’e kaçmayı başarmıştı.
25 Temmuz, 1922 günü üç paşadan biri olan Ahmed Cemal (Paşa) Tiflis’de Stefan Çekiçyan ve Bedros D. Bogosyan tarafından vuruldu.
Sonuncu Paşa, Osmanlının nihai olarak yenilip parçalandığı savaşların başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı İsmail Enver (Paşa) da 4 Ağustos 1922 günü Tacikistan’da Belçivan yakınlarında Agop Melkovyan komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı gerilla harbi yaparken havan topu ile öldürüldü.
Nemesis Operasyonu adı verilen bu oprasyon sonunda Enver Paşa dışındaki tüm Paşalar suikast sonucu öldürüldü ama suikastçılar en küçük bir ceza almadılar.
Bu arada kendilerini yurt dışına değil de Atatürk’ün yanına atanlar bu suikastlardan kurtuldular. Örneğin: Dr Nazım... Fakat o da 1926 yılında Atatürk’e suikast davasından idama mahkum edildi.
Peki Atatürk ne diyordu bu mahkemeler konusunda?
27 Mayıs 1921’de İstanbul’daki Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’nin Mustafa Kemal için idam cezası vermesi, yine aynı tarihlerde 80 civarında Kuvay-i Milliye taraftarının tutuklanarak Malta’ya gönderilmesi (o tarihe kadar Milli Mücadele kadroları için verilen idam cezalarının sayısı 100’e ulaşmıştı) Ankara’nın tavrının sertleşmesine neden oldu. 11 Ağustos’ta Ankara hükümeti, ‘tehcir vesaire’ dolayısıyla İstanbul hükümetince kurulan İdare-i Örfîye Divanı Harbi’ni “lağvettiğini” ilan etti. ( Yani Mustafa Kemal , Bu Mahkemeyi ve aldığı kararları tanımıyordu artık. )
Mustafa Kemal, 12 Ağustos’ta tehcir suçlamasıyla vatan evlatları idam edilecek olursa, kendisinin de İngiliz Yarbayı Rawlinson’u ve diğer İngiliz esirleri asacağını İstanbul’a bildirdi. Aynı gün, Meclis’te Boğazlayan Kaymakamı Kemal ile Urfa Mutasarrıfı Nusret ‘Milli Şehid’ ilan edildiler ve ailelerine maaş bağlanmasına karar verildi. Böylece, idam cezaları infaz edilen üç kişiden ikisi daha Cumhuriyet ilan edilmeden şehitlik ve kahramanlık mertebesine yükseltildiler. ( Talat Paşa’nın kemikleri 1944 de Hitler tarafından Türkiye’ye bir jest olarak gönderildi ve 1911 de yaptırılmış olan Abide-i Hürriyet şehitliğine defnedildi. Enver Paşa’nın naaşı ise 1996 da Türkiye’ye getirildi. )
31 Mart 1923′de ise Divan-ı Harbi-i Örfi Mahkemesi tarafından tarafından yargılananlar için genel af çıkarıldı TBMM tarafından.
Not: Resimde Berlin’de aynı gün öldürülen Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Paşaları görmektesiniz. Kimilerine göre bir kahramandır ikisi de, kimilerine göre Bahaddin Şakir o zamanın Jitemi olan Teşkilat-ı Mahsusanın başı ve pek çok faili meçhul cinayetin baş sorumlusu olduğu gibi Cemal Azmi Paşa da Trabzon Canavarı olup pek çok Ermeni’yi kayıklarla denizin ortasına götürtüp orada denize dökerek öldürmüştür. Ayrıca yine bu paşa , on beş küçük Ermeni kızını kendi sapık arzuları için kullanmış, pek çok Ermeni kızını da başkalarına peşkeş çekmiştir.( Tüm bunlar Ermenilerin değil doğrudan doğruya Türklerin o mahkemede söyledikleri yeminli beyanlarıdır maalesef. ) Kısacası: Ermeni meselesi dediğimiz bu meselede doğrularla yanlışlar, yalanlarla gerçekler o kadar birbirinin içine girmiştir ki ayırd etmek oldukça zordur. Mahkemedeki bu şahitliklere mi itibar edilmeli yoksa Divan-ı Harbi-i Örfi, diğer adıyla Nemrut Mustafa Paşa divanı olan bu mahkemenin başındaki kişinin Damat Ferit Paşa gibi bir haini bile çileden çıkarttığına, Mahkeme başkanı Nemrut Mustafa Paşa’nın bir İngiliz İşbirlikçisi olduğuna mı itibar edilmelidir, ( İngiliz Muhipleri= İngiliz severler Cemiyetinin kurucularındandır ) tamamen okuyucunun takdirine bırakıyorum.( Onunla ilgili daha söyleceklerimiz var ama gelecek bölümde inşallah )
Devam edecek.
YORUMLAR
Konular gerçekten çok enteresan.
Savaş söz konusu olduğunda, insanlar, insanlığını unutuyor maalesef.
Sen beni vurursan, ben de seni vururum olayı oluşuyor.
Ermeniler, yıllarca Osmanlıda Türkler ile yan yana yaşadılar.
Önemli hiç bir olay gözlenmedi bildiğim kadarı ile.
Ne zaman Osmanlı çözülme sürecine girdi, Avrupa, aç kurt gibi üzerine saldırdı,
ondan sonra dananın kuyruğu koptu.
Osmanlı,
devletini koruyamadı ki, paşalarını korusun.
Cemal Azmi bey, 1.Dünya savaşında, Trabzon valisi idi.
Rusların Trabzon'u bombalamasına ve işgal etmesine direndi.
Trabzon işgal edilince, Ordu'ya yerleşti ve oradan görevine devam etti.
Muhacirliği yönetti.
Benim insanımın binlercesi bu batıya göç, yani Rus işgalinden kaçışta ölüp gitti.
Kimse bunlardan bahsetmiyor.
(İnşallah yakında bu konuyu işleyen bir hikaye kaleme alacağız ve konuyu okuyucularımızın beğenisine sunacağız.)
Göç edemeyen halk, Ruslardan çok zülüm görmediler. Asıl zulüm ve işkenceyi, daha önce beraber yaşadıkları Rum ve Ermenilerden gördüler.
Nedendir bilinmez, bu konular hep karanlıkta kalmıştır.
Biz, kendi geçmişimizle hiç ilgilenmiyoruz.
Varsa yoksa kısır çekişmeler, iktidar kavgası.
Bu paşaların öldürülmesine hep üzülmüşümdür.
Her ne olursa olsun, bizim insanlarımızdır ve başkaları tarafından cezalandırdılar.
Atatürk'ün bu konulara bakışını, enine boyuna incelemek istiyorum.
Güzeldi yine hocam.
Sağ ol.
sami biberoğulları
Senin Kaleminden Cemal Azmi Bey'in hikayesini ve Trabzon ve çevresinde yaşananları okumak oldukça güzel olacaktır. Bir an önce başlamanı ve bizlerle paylaşmaını dört gözle bekliyorum.
Atatürk döneminde yaşananlarla ilgili olarak ben 18. Bölümde bir şeyler yazacağım ama bunlar yeterli olmayacaktır. O konuda sen umarım daha derinlemesine bir araştırma yapıp bizlere aktarırsın.
Şimdiden heyecan ve merakla bekliyorum yazını.
Selam ve sevgilerimle.
hocam iyiki ATATÜRK gibi bir kahraman çıkmışta türklerin böyle uyduruk mahkemelerde yargılanıp idam olmaktan kurtulmuşlar emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
İlgine çok çok teşekkür ederim. Benim nazarımda en fazla okunması gereken şey olması gerektiği halde maalesef öyle çok da okuyanı olmayan, okunsa bile üzerinde yorum yapılmayan bu yazı dizisinin en sadık okuyucularındansın Tekrar teşekkür ediyorum.
Atatürk konusuna gelince: Ne yazık ki Ermenilerin kara listesinde olan pek çok kişi ileride tamamen başka sebeplerle onun döneminde öldürülmüşlerdir ( 18. Bölümde bu konuya yer vereceğim)
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Elimiz erdiğince, dlimiz döndüğünce sonuna kadar devam inşallah. Sanırım otuz bölüme yakın bir şey olacak bu dizi.
Selam ve sevgilerimle.
Almanyada türkleri yakanlar hala ceza almadılar biz de olsa batıya yaranmak için hemen iplerini çekerlerdi
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Bize insanlık ve adalet dersi vermeye çalışanlar önce şu kendi ellerindeki kanı bir silseler...
Selam ve sevgilerimle.
Can Maybull Diyor ki : Bir gün geriye dönüp baktığınızda, ardınızda sadece hatıralar kalmayacak.Sizin dolduramadığınız boş bir sayfa daha kalacak.İşte o sayfada İyi ile kotu sizi sonsuza kadar çekiştirip duracak.
Ve Belkide
Ruh bedeni terk ettiğinde...Ardına dönüp günah yığını bedenine.Ruhundan çok bedenini doyurmak için harcadığın yılların,sana birer ahmak gözüyle gülerken , ardından seni yolcu edenler, hala nedense bedeninden bir fayda beklemekte.En büyük ahmaklık sanırım beden ile ruh bir aradayken bunu anlayamamakta.
Saygılar Hocam
sami biberoğulları
Beden, ruh ve ahmaklık kavramlarını yan yana koyalım. Bu üç kavramdan somut olanı sadece beden. Ruh nedir, tanımı nasıl yapılır bilen yok. Ahmaklık , iyi kötü tanımını yapabildiğimiz bir şey ama orada da çelişki içindeyiz. Mesela kimine göre çeşme akarken küpünü doldurmamaktır ahmaklık. Kimine göre sana hep kötülük yapana iyilikle cevap vermektir ahmaklık. Kimine göre de tam tersi tüm bunları yaptığında cehenneme gideceğini bildiğin halde yapmaya devam etmektir ahmaklık.
Tamamen göreceli olan kavramlar üzerinde bin yıl tartışsak varacağımız sonuç sıfırdır maalesef.
Selam ve sevgilerimle.