- 832 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -15-
Doğu Anadoluda Ermeni sorunu en son yapılan Kars Antlaşmasıyla noktalanmıştı. Peki Güney Cephesinde durum neydi.
Kısaca özetleyelim:
Fransız ordusunun harekatı dışında, devlete başkaldırı şeklindeki Ermeni isyanı, 7 Mart 1919’dan 6 Eylül 1921’e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde devam etti. Binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu’da yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar.
Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı yaşanmış Süleyman’lı oldu. En son olarak, 6 Eylül 1921’de Zeytun (Süleymanlı)’daki isyan bastırıldı ve Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.
Fransızlar, yenilgiyi kabul edip, 20 Ekim 1921’de Ankara Hükümeti ile barış anlaşması (Ankara Anlaşması) yaptıktan sonra, işgal ettiği Türk topraklarını boşaltmaya başlayınca, isyancı Ermeniler ortada kaldılar. Yaptıkları onca kötülük, katliam ve vahşetten sonra bölgede kalamadılar ve Fransız ordusu ile birlikte çekildiler.
Ankara Antlaşmasının başlıca hükümleri şunlardı:
Madde 1) Her iki taraf işbu anlaşmanın imzalanmasından itibaren aralarında harbin sona ereceğini bidirirler. Ordular, mülki memurlar, ahali keyfiyetten derhal haberdar edilecektirler.
Madde 2) İşbu anlaşmanın imzasını müteakip, her iki tarafın harp esirleriyle mevkuf veya mahbus Türk, Fransız bütün şahıslar serbest bırakılacak ve kendilerini, tevkif eden taraf yol masrafını ödeyerek gösterilecek en yakın şehre gönderilecektir.
Madde 3) İşbu anlaşmanın imzasından başlayarak, en geç iki ay içinde Fransız kıtaları 8. maddede de yazılı hattın güneyine ve Türk kıtaları da kuzeyine çekileceklerdir.
Madde 4) 3. maddede belirtilen müddet zarfında seçilecek bir karma komisyon bu maddenin ne şekilde tatbik olunacağını tespit edecektir.
Madde 5) Her iki taraf boşaltılan arazide, buranın işgalini müteakip genel af ilan edecektir.
Madde 6) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Misak-ı Milli’de açıkça tanınan azınlıklar haklarının, bu hususta müttefikler ile bunların düşmanları ve bazı dostlar arasında yapılmış mukavelelerdeki esaslara dayanarak, kendi tarafından teyit olunacağını bildirir.
Madde 7) İskenderun Bölgesi (Hatay) için özel bir idare usulü tesis olunacaktır. Bu mıntıkanın Türk ırkından olan ahalisi kültürlerinin inkişafı için her türlü teşkilattan faydalanacaklardır. Türk lisanı orada resmi dil olacaktır.
Madde 8) 3. maddede zikredilen hat: İskenderun Körfezi’nde Payas’tan başlayarak Meydan-ı Ekbez-Kilis-Çobanbeyli istasyonuna gidecek ve demiryolu Türkiye’de kalmak üzere Çobanbeyli’den Nusaybin’e varacaktır. Payas ile Meydan-ı Ekbez ve Çobanbeyli istasyonları Suriye’de kalacaktır. İşbu anlaşmanın imzasından itibaren bir ay içinde mezkur hattı tespit etmek üzere her iki taraf delegelerinden mürekkeb bir komisyon seçilecek ve bu komisyon tespit muamelesine nezaret edecektir.
Madde 9) Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman’ın dedesi Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye’nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.
Madde 10) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Pozantı ile Nusaybin arasındaki Bağdat demiryolu parçasını, Adana ilinde yapılmış bulunan şubelerin işletme hakları ile beraber bütün ticaret ve ulaştırma işlerini Fransa Hükümeti’nin göstereceği bir Fransız grubuna vermesini kabul eder. Türkiye Hükümeti Meydan-ı Ekbez’den Çobanbeyli’ye kadar Suriye arazisinde demiryolu ile askerî ulaştırma yapacaktır.
Madde 11) İşbu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra seçilecek bir karma komisyon Türkiye ile Suriye arasındaki gümrük işlerini düzenleyecek, bu işlem yapılıncaya kadar her iki hükümet hareketinde serbest olacaktır.
Madde 12) Türkiye ve Suriye, Kırık suyundan hakkaniyet üzere faydalanacaklardır. Suriye Hükümeti, masrafı kendisine ait olmak üzere Fırat nehrinin Türkiye kısmından su alabilecektir.
Madde 13) Madde 8’de belirtilen hududun her iki tarafında oturan yerli ve yarı göçebe halk buradaki otlaklardan faydalanacak veya emlak, araziye sahip bulunanlar eskisi gibi haklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Bunlar işletme ihtiyaçları için serbestce ve hiç bir gümrük veya otlak resmi ve ne de başka bir resim vermeksizin hayvanlarını, araçlarını, tohumlarını ve bitkilerini taşıyabileceklerdir. Bunlara ait vergileri oturdukları memlekette
Ankara antlaşması ile Kurtuluş Savaşının Güney cephesindeki muharebeler sona ermiş oldu. Bu antlaşma ile Fransa da Misak-ı Milliyi kabul etti ancak Misak-ı Milliden ikinci taviz verimiş oldu ( Birincisi Kars Antlaşmasıyla Batum’un verilmesi, ikincisi Ankara Antlaşmasıyla Hatay’ın elimizden çıkması. Hatay daha sonra geri alındı ama Batum maalesef...)
Şimdi gelelim bu Ermeni Meselesinin en can alıcı konularından birine daha. Osmanlı devleti ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde Ermenilere karşı yapılan katliamlar dolayısıyla hiç tutuklanan ve ceza alan oldu mu?
Böyle bir soruyu hiç mektep medrese görmemiş birine bile sorsanız vereceği cevap evet olacaktır ki evet öyledir. Türkiye’de gerek tehcir kanunu öncesinde, gerek tehcir kanunundan sonra Ermenilere karşı yapılan vahşet, zulüm ve hatta katliamlar sebebiyle tutuklanan, yargılanan ve ceza alanlar olmuştur. Peki Ermeni tarafında böyle bir tutuklama ve ceza alma durumu var mıdır? Şimdiye kadar duymadım. Okumadım herhangi bir yerde. Yani bir Ermeni , bir başka Ermeniyi Türklere karşı yapılan zulüm ve katliamlar için tutuklamamıştır.
Peki doğrudan doğruya Türk mahkemeleri dışında tutuklanıp yargılanan Türk var mıdır? Evet. Ermeni var mıdır? Hayır. ( Şayet varsa bunu öğrenmek isterdim doğrusu )
Evet. Türkiye’de Ermenilere karşı yapılan o günlerde de soykırım gibi bir tanımlama olmadığı için sadece katliam olarak ifade edilen suç dolayısıyla kimler tutuklandı, tutuklanamasa bile kimler gıyabında yargılandı, kimlere ne gibi cezalar verildi bunlara bir göz atalım.
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra İstanbul resman olmasa da fiilen İtilaf devletlerinin işgali altındadır. İşgalci devletlerden özellikle İngiltere, Osmanlı Devletine baskı yaparak iki hususta suç işlemiş olanların tutuklanması, yargılanması ve gereken cezaların verilmesini ister: 1- Türklerin elinde bulunan savaş esirlerine kötü davranılması 2- Başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıklara karşı yapılan kötü muamele, hatta katliamlar.
İşte bu baskılar sonucu Osmanlı Hükümeti zamanının askeri sıkı yönetim mahkemesi olan Divan-ı Harbi-i Örfiyi kurdu 10 Aralık 1918de. Mahkeme kuruldu ve özellikle eski İttihatçıların tutuklanması ve yargılanmaları başladı.
İttihatçıların tutuklanması müslüman halk tarafından da memnuniyetle karşılanıyordu. Çünkü bu memleketi savaşa onlar sokmuştu, memlekette o an için var olan yokluk ve yoksulluğun tek sebebi onlardı. Bütün bunların yanı sıra oldumolası İttihatçılarla siyasi rakabet içinde olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası (Partisi ) de adeta yangına körükle gidiyor ve Ermeniler ’’ Türkler bize bir katliam yaptı ’’ Diyorsa onlar ’’ Daha da fazla, daha da fazla ’’ diyorlardı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensupları, siyasi rakipleri olan İttihat ve Terakkicilere karşı suç bulma ve böylece onları tamamen tasviye etme derdine düşmüş, bilerek ya da bilmeyerek emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyordu.
Bu çerçevede daha mahkeme kurulmadan Ermeni tehcirini ve katliâmını gerçekleştirenleri tespit etmek ve sorgulamak amacıyla 21 Kasım 1918 tarihinde Tahkik Heyetleri oluşturulmuş ve bu heyetler on farklı bölgeye ayrılan Anadolu’nun değişik illerine yollanmışlardır. İçerisinde, Osmanlı Devleti’ndeki nüfuslarına oranla dengesiz bir biçimde gayrimüslim üyelerin de yer aldığı söz konusu heyetler, bir taraftan tehcir ve sözde “katliâm” sanıklarını sorgularken, diğer taraftan da sorgulamalar sonucu “suçlu” olanları 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesine göndererek yargılanmalarını sağlamışlardır.
Bu mahkemelerin hangi suçları yargıladığı ve ne cezalar verdiğine geçmeden önce hemen iki hususu belirtmekte fayda var: Birincisi bu mahkemenin başkanlığını yapmış olan Kürt Mustafa Paşa...Nam-ı Diğer ’’ Nemrut Mustafa Paşa ’’ Bu kişinin daha sonra 21 Temmuz 1922’de Süleymaniye’de Kürdistan Cemiyeti başkanı olduğunu. 10 Ekim 1922’de İngilizlerin teşvikiyle Güney Kürdistan İmparatorluğu adıyla ve Şeyh Mahmut Berzenci başkanlığında kurulan hükümette Eğitim Bakanı olduğunu da eklersek Divan-ı Harbi-i Örfinin verdiği kararları daha iyi değerlendiririz sanırım ve bu mahkemeye niçin Nemrut Mustafa Divanı dendiğini anlamış oluruz. İkincisi yine bu Nemrut Mustafa Paşa’nın başkan olduğu yıllarda Divan-ı Harbi-i Örfi sadece Ermeni ya da diğer azınlıklara yapılmış olan (!) kötü muamele dolayısıyla tutuklama, yargılama yapmamış aynı zamanda Milli Mücadeleyi başlatmış olanları da gıyaplarında yargılamış, cezalar vermiştir ki bunlar arasında şu isimler başlıcalarıdır:
Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşa, Kara Vasıf, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Fevzi Çakmak Paşa, İsmail Fazıl Paşa, İsmet ( İnönü ) , Bekir Sami Bey , Yusuf Kemal, Rıza Nur, Albay Fahrettin , Selahattin Bey , Abbas Hilmi Bey , Celalettin Arif Bay , Hamdullah Suphi( Tanrıöver) , Rıfat Börekçi( Ankara Müftüsü- Mllii mücadelenin şer’an caiz olduğu fetvasını veren müftü ), Mustafa Fehmi Efendi.
Tüm bunlara yüklenen suç ise: “Kuvayı Milliye adı altında fitne ve bozgunculuk yapmak, halktan zorla para toplamak, asker almak, bu emirlere uymayanlara işkence yapmak, iç güvenliği bozmak, İttihatçılarla işbirliği yapmak, bozguncu nutuklar söylemek, halkı silahlı isyana teşvik etmek…” tir.
Kuvay-i Milliyenin adından bile rahatsız olan bu hain Eski Dahiliye Vekillerinden Ebubekir Hazım (Tepeyran) Beyi de, Kuvayı Milliyeyi hain olarak kabul etmediği gerekçesiyle idama mahkum etti. ( Ancak ceza infaz edilmedi. Padişah Vahdettin bu cezayı 15 yıl kürek mahkumiyeti cezasına çevirdi. )
Gelecek bölümde Divan-ı Harbi-i Örfi mahkemesinde görülen Ermeni katliamı davaları ve Malta sürgünlerinin yargılanmaları davaları ile verilen cezaları ele alacağız.
Yukarıdaki resim: Kürt Mustafa Paşa...Nam-ı diğer: Nemrut Mustafa Paşa
YORUMLAR
Ğöz yaslarini silecek bir mendili bile yoktu.sanki dunyanin tüm dertlerini Bir anda içine çekti .Kalan neydi kendinden geriye? Karmaşık bir seçenekti sanki herkese söýleyecekleri.Bekledi durdu kalabaliğın sardığı, alkışların dinmediği sahneyi.Mikrofon elinde, gözleri tamda o kalabaliğın en sönük yerinde.İlk önce kekeler gibi ,sonra hem ağlar hemde güler gibi.Söze başladı ve dedi : Ne kadar efendi, ne kadar deli, birimiz diğerinden ,en değerlisi, en değersizinden de efendi sanki...Benim söyledigim efendi dediniz, Tanrı efendilere ne çok köle hediye etmiş. Can maybull...
Değerli Hocam...Son yorumum Size...Artık ayrılıyorum EdebiyatDefterinizden.
Sonsuz sevgilerimle...Sağolun.
sami biberoğulları
Hocam okudukça öğreniyoruz sayenizdedediğiniz gibi türkler yargılanmışlar ama her nedense ermeniler yargılanmamışlar bildiğim kadarıyla idam cezası alanlar bile var yargılananlar arasında aslında adalet diye bir şey sadece güçlü kimse adaleti o belirliyor malesef saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Evet idam cezası alanlar bile var içlerinde. İnşallah gelecek bölümlerde yazacağım. İdam cezaları infaz edilenler var, yurt dışına kaçtıkları için infaz edilemeyen ama Ermeni suikastçılar tarafından öldürülenler var, İdam cezaları daha hafif cezalara indirilenler var.
Selam ve sevgilerimle.
Abi serinin tamamını okudum.o kadar işime yaradı ki...iyi ki varsın.Kalemin o kadar akıcı ve güçlü ki girdiği konuyu evirip çevirip belleğimize sokuyor...selam eder saygılarımı sunarım
sami biberoğulları
Faydalı olabiliyorsak ne mutlu.
Selam ve sevgilerimle.
İnsanız...Üzülme.Bir gün üzüldüğün şeyler, sevinclerin olabilir.Bugün düşmanının ölmüş olması, size ölümü sevdirir.Ya ertesi gün ,en sevdiğiniz son nefesindeyken !!! Ölüm size en rezil duyguyu yasatir.Belkide her ikinizi izleyen içinde ,bu bir temizliktir. Maybull Can
Saygılar
sami biberoğulları
Öyledir..İnsanoğlu pek çok hesaplar yapar ama asıl hesabı yapan hep Allahtır. Onun hesabını ise kimse bilemez.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Çok ilginç konular.
Dünyadan haberimiz yok bizim.
Neler neler olmuş tarihimizde.
Hocam, şüphesiz elinden geldiğince sadeleştiriyor ve kısaltıyor bizleri sıkmamak, daha iyi anlayabilmemiz için.
Aslında ne ince detaylar vardır bu meselelerde kim bilir.
Hatay-Erzin'de yaşadım beş yıl kadar.
Fransızların karargahı imiş orası ve idamlar hep orada infaz edilmiş.
Orada da çok şeyler duymuştum bu konularda ama, hepsi bölük pörçüktü.
Hocam, biraz toparlamış.
Araştırıp öğrenmemiz gerekli.
Eline sağlık hocam.
Gerçekten çok faydalı bir dizi oldu bu.
sami biberoğulları
Biz ancak ihtiyaç duyduğumuzda ya da ortalık karıştığında göz atıyoruz tarihimize oysa yabancılar böyle değil. Bir de biz her şeyi öğretelim diyerek bir müfredat hazırlıyor ve haftada iki saatlik bir dersle Orta Asya'dan başlayıp Anadolu'ya, Anadolu'dan üç kıtaya yayılan bir tarihi öğretmeye çalışıyoruz olmıuyor tabii ki.
Evet bu mesele o kadar darmadağın anlatılıyor ki. O bakımdan ben elimden geldiği kadar bir kronoloji içerisinde sunmaya çalıştığım gibi aynı zamanda çoğu kez sormayı aklımıza getirmediğimiz ama önemli olan konulara da değinerek meseleyi anlatmaya çalışıyorum.
İnşallah beceriyorumdur. Yoksa bu kadar emeğin boşa gitmesine üzülürüm doğrusu.
Selam ve sevgilerimle.