- 1778 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
TÜRKLERDE İÇTİMAİ AİLE YAPISI
TÜRKLERDE İÇTİMAİ AİLE YAPISI
VE KADININ YERİ
Bu konuda kadının yeri ve rolünü ortaya koyabilmek için Türklerin Aşiret ve beylikten ilk devlet düzenine geçtiği yıllara geri gitmek gerekir. Moğollarda Çingiz Han zamanında bile “Anaerkil” bir aile yapısına rastlamak mümkündü.
Bahaeddin ÖGEL’in Türk kültürünün gelişme çağları adlı Tarih dizisi eserinde düşündüğümüzden daha çoğuna rastlayabiliyoruz. M. E. B. Yay.sh.14
“Doğu Türklerinde ve Uygurlarda “ana ailesi” nin izleri biraz daha fazla idi.630 senesinden sonra Uygur boylarını toplayan Pusa’ nın annesi, devlet içinde önemli bir rol oynuyor ve muhakemeleri bile idare ediyordu. Buna ilave olarak Cengiz-Han devletinde ki ”ana sultanlar” ile Hıtay devletinin Uygur asıllı ilk imparotoriçesini de bu örneklerimize katabiliriz.”
İlginçtir o yıllarda dahi monogami (tek eşlilik) sisteminin yaygın olduğu görülmektedir. Türkler aç ve fakir olmalarına rağmen çocuklar zaten yalın ayak ve çıplaklardı. (Bu günkü halimizle çok mu tok ve zenginiz?) dediğinizi duyuyor gibiyim Çünkü yakın tarihimiz olmasına rağmen kendi çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Ayrıca o yıllarda Oğuz kadınları edep yerlerini örtemeyecek kadar fakirdiler.
Yine Bahaeddin ÖGEL’in aynı adlı eseri sh. 41’de “Arap seyyahı ibn Fadlan fakir bir Oğuz kadınının edep yerini açık görmüş ve şaşırmıştı. Her tarafını örtebilecek bir bez parçası bile bulamayan bu fakir Türk kadınının, Arap seyyahını azarlayarak söylediği sözler meşhurdur. Arap kadınları her zaman kapalı gezebilirlerdi. Fakat buna rağmen Araplar arasında yinede zina olabiliyordu. Ama Türkler apaçık gezseler de, onlar arasında zina denen şey olmazdı.”
Buradan da anlaşılacağı gibi örtünmeyle ahlakın veya açık olmayla ahlaksızlığın uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Önemli olan o kadın ahlakı ve şerefini koruyor mu? Kısacası onurunu mabedi olarak görüyor mu? Bütün mesele bu!
Yine başka bir kaynak Prof. Dr. Mehmet ERÖZ’ ün Türk ailesi adlı eseri M. E. B. yay.
Sh.11’de şunları aktarıyor: “Türk sosyologuna göre, gerek Doğu Türkistan Türklerindeki, gerek Yakut ve Kırgızlardaki aile tipi çevre ve medeniyet şartlarından meydana gelen ikinci derecedeki farklar bir yana bırakıldığı takdirde hep aynı aile seciyesinin, yani” EŞİTLİKÇİ ve DEMOKRAT” bir ev hayatı olduğunu ifade etmiştir.”
Sayın ERÖZ’ ün aynı adlı eseri 16 sh.’de daha da ilginç bir konuya temas etmiştir vurgulamadan geçemeyeceğim. “Bir erkeğin bir kadına dayak atması duyulmamış şeydir, fakat bununla beraber erkek onu (yani kadını) ikinci sınıftan sayar. Bu cihet ne ise bilhassa Altayların veraset intikal işlerinde kendisini göstermektedir.”
Bu satırları okuyunca Avrupa da yaşadığım 1977 – 1984 yılları geldi “Almanya’nın Köln kentine bağlı Beghaim ilçesinde oturuyorum. Genelde Türkiye den ve de yöremizden insanların toplanıp oyun oynadığı ve hasbi hal ettiği Guadrath beldesindeki Hüseyin amcanın kahvehanesine takılırız. Bir hafta sonu bende günümü orada arkadaş ve Türk dostlarımla geçirmiştim. Bir yaz günüydü, akşamüstü hatırladığım kadarıyla saat 18.00 sularında eve gitmek için dışarıya çıktım. Hava çok güzeldi, üç Km. olan Guadrath- Berghaim arasını arşınlayarak eve gitmeye karar verdim. 0 Km.’sine yani Guadrath’ın dışına henüz yeni çıkmıştım ki önümde karşı kaldırımda aynı istikamete (Berghaim’e) giden orta yaşlı bir çifti gördüm. Olanlar karşısında şaşırmış, adımlarımı biraz daha yavaşlatmıştım. Aralarında bir tartışma olduğu belliydi. Baskın olan adamın söylediklerini duyabiliyordum. Asabi bir şekilde her adım başına kadıncağızın ensesine bir tokat indiriyordu. Eşi olduğuna inandığım kadıncağıza söyledikleri sözlere hala inanamıyorum; “Bis du eine nutte Weis du das?” (Biliyor musun sen bir orospusun?) diyor ve tekrar kadının ensesine tokatı indiriyordu. Saymadım ama Guadrath – Berghaim arası üç Km. olduğuna göre Kadıncağızın ensesinde patlayan şamar sayısı üç bin beş yüz veya dört bini bulmuştur! Berghaime girdiğimizde dayanamamış bende, ingilizce“son of a bitch” (orospu çocuğu) diye bağırmıştım. Bana dönünce de ona söylememişim gibi yüzümü çevirmiştim. Çünkü yapacak bir şeyim yoktu!
Konumuza yine geri dönmek istiyorum eski Türklerde, Orta asya Türklerinde ve hatta günümüze kadar süre gelen bir inanış vardır; “çocuğu olmayan kadının uğursuz sayılması” gibi çünkü erkek soyunun devam etmeyeceği düşüncesine kapılır, bu günkü Azerbaycan lehçesinde de vurgulandığı gibi çocuk doğurmayan kadının üstüne “günü” denilen ikinci bir eş alınır. Türkiye Türkçesiyle “Kuma” denilen ikinci eşin alınmasının sebebi açıkça görülmektedir ki asıl sebebi çocuktur.
İlginçtir Türklerin Türk kadınına gösterdiği saygıya bütün dünya ve eski zamanlardaki seyyahlar gıptayla bakarken Türkiye deki medya sanki olayı farklı bir boyuta taşıma gayreti içindeler.
Yine sayın ERÖZ’ ün aynı adlı eseri sh. 29’dan bir örnek vermek istiyorum. “İbn Battuta 14. asrın 2. çeyreğinde Orhan Gazi zamanında yelkenliyle Alanya ya çıkar, bütün Anadolu yu dolaşan Battuta buradan Kırım’a Altın ordu sarayına gider. Gezgin coğrafyacı bunları yazıyor:
“Bu ülkede gördüğüm ve beni epeyce şaşırtan tutumlardan biride, buradaki erkeklerin kadınlarına gösterdikleri aşrı saygıdır. Bu memlekette kadınlar erkeklerden üstün sayılırlar.”
Hikâyeyi daha uzunca işleyen Battuta erdemini, ilginçtir ki bu ülkedeki münferit olayları bahane ederek Türkiye nin içtimai aile yapısına ve aile kültürüne, yine bu ülkenin medyası zarar vermektedir. Battuta şöyle devam eder:
“Kızlar da, kadınlar da peçe kullanmaz; onlar her toplantıya iştirak eder, her oyuna katılır ve erkeklerle birlikte koro halinde veya yarış ederek şarkı söylerler. Konuşma esnasında erkek ve kadınlar karşılıklı şakacı sözler atışırlar. Kazak kadınlarının erkeklerle olan münasebeti, Rus kadın ve kızlarından bile daha serbesttir. Sh.33”
Yine başka bir ünlü tarihçi yine aynı eser ve yine sh.33 Bu kez Radloff: “Türk kadınları Tarih boyunca gayet serbest oldukları halde, son derecede iffetli, namuslu, erdemli, aile ocağına kocasına ve çocuklarına o derece bağlı idiler ve öyle olagelmişlerdir. Bu hususu bütün kaynaklar kabul etmektedir.” Ama gel de sen bunu bizim medya mensuplarına anlat!
Efkan ÖTGÜN
“Kadın doğurduğu için Allah’ın nurudur”
Mesnevi I