- 1021 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bebeklerin Ensesine Ölüm Üfleyen Ümmet
Bir sabah rüzgar kan kokusunu ellerinde gezdirirken,barut kokusu sinmişti güneşin saçlarına.Bebeklerin ensesine ölüm üfleyen binlerce Azrail türemişti bir gecede.Makinaların sesi kulaklara gark,can endişesi kemikte bıçak,esirlik,mültecilik,kaçakçılık,yurtsuzluk ve ekber açlık insandan insana reva görülmüş,allar mora,yeşiller karaya bürünmüştü.
Yaratan utandı yarattığı kullardan ’zaten cehennemi yaratmıştım hakeden kullara,şimdi dünyayı zindana çevirmenin ne alemi var? ’ Allah’ın kadim kulları dayanamadı ve yürüdüler dünyaya doğru: Hz.Adem aldı yanına her renkte toprağını,Havva’sını,cezasını... Hz.Meryem aldı İsa’yı, İsa memede çocuk... Hz.İsa aldı çarmıhını,incilini,türlü mucizlerini ve oniki havarisini... Hz.Musa kaptı Tevrat’ını,asasını... Hz. Davut Zebur’unu... Hz.Eyub dağlardan geri aldı baki sabrını... Hz. Yakup yüklenip gamını,Hz.Yusuf kucaklayıp kuyusunu,Hz.Ömer tüm adaletini,Hz.Ali çıkarıp kınından Zülfikar’ını,Hz.İsmail kurbanını,Hz,İbrahim ateşini, Habil ile Kabil elele yürüdü ve Hz.Muhammet (S.A.V) alıp kelamı kadimi ve meydanda bekleyen ümmetini geldiler dünyaya geri...
Durun, Kerbela şehitleri hatına!
Durun,Yedi uyuyanlar hatırına!
Durun,Zilan ve Ulu dere hatırına!
Dünya dünyalıktan çıkmış,dünya sorgusuz mahşer yeri.Başladılar konuşmaya: ’Alınsa ellerinizden güneş ve ay,ayrıt edilemezse gündüz-gece ne kalır elinizde? Çekilse sular kaynaklarından,kurusa damarlarınız,ölüleriniz yıkanmasa ne kalır geride? Geri alınsa yollarınıza serilen nimetler,tek lokma geçmezse kursağınızdan ne kalır geriye? Tutulsa bedenlerinizde giriş-çıkış ve nefes dahi alamazsanız ne kalır elinizde? Hacer, zemzem demekten vazgeçip sular altında kalsa dünya ne kalır geriye? Çekilse gökkubbenin direkleri,yer ile birleşse ne kalır elinizde? Kaçmak isteseniz bile kaçışınız nereye?
Bir kez inanmak istiyorum ama bir kez bitecek anlamsız savaşlar,duracak kan akışları.Değişecek insanların insanlara donuk bakışları.Belki de toprağa gömülecek en emin ellere; top, tüfek, ölüm makinaları.Sevginin maliyeti yok! Masrafsız,kaçak yollarla elimize ulaşmıyor.Alınmıyor satılmıyor...Sevgi tohumları her yüreğe eşit atılmış.Neden o ganimet harman edilmiyor? Nefret tohumu sevgiyi derdest etmiş.Neden ayrık otu gibi temizlenip arılmıyor? Mezarlıklarda bile çiçek bitiyor.Kim öğretti size can almayı? Hiç bir anne yavrusuna bunları öğretmiyor.Dikkat edelim; sevgi, nefrete yenik düşüyor.Bu gün kan akıtan, can alan el, ertesi gün başka bir elden aynı şerbeti içiyor.Anlamsız mücadelesini eline alıp toprak oluyor.Dünya koca bir mekandır, hepinize yetiyor.Kim kimin yerini dar ediyor? Ömür dediğiniz üç beş gün bakın geldi geçiyor.Bu dünya tek seferlik bir gelişi birde gidişi vardır.Bir gitti mi bir daha da geri gelinmiyor.Tek yaşam şansınızı kurban etmeyin müphem deliliklere. Bir yanlışlık var yeryüzünde,birçok şey ters işliyor.Tamam.Bunları katletmek bitirmiyor. Güneşin doğuşu,gün batımı,ay,yıldızlar öksüz kalacak.Aklım almıyor herkes birbirini öldürürse gökyüzünü kim koruyacak?
Durun,aldığınız nefes aşkına!
Durun, duyduğunuz sesler aşkına!
Durun, gördüğünüz yüzler aşkına!
Durun, ’Ol diyipte olduran,öl diyipte öldüren’ Allah aşkına!
Bırakın savaşları; herkesin toprağı,herkesin dini, herkesin yolu belli.Yaratan kabul ediyor yarattığını,sizin derdiniz ne? Sökün atın içinizden o azamet kini,nefreti,husumeti,hırsı,eziyeti...Hepsini toprağa gömün siz toprağa gömülmeden...’
Nimet Öner