EMEKLİLER
EMEKLİLER
Varoşlarda yaşayan Ankaralı dört emekliden biri anlatıyor:
-Kahvede çay yüz, su elli kuruş. Oyun oynasan kısa süren her partiden sonra kahveci dayıyor çayları. Buna yetişemeyince çareyi Bim de bulduk. Bimde su 25 kuruş. Bir çay parasına dört şişe su alıp parka geliyoruz. Hüseyin ağabey, cebinden bir deste iskambil kâğıdı çıkarıyor başlıyoruz oyuna.
-Kâğıtları rüzgâr uçurmuyor mu?
-Üstüne taş koyuyoruz.
-Bence üçtaş, dokuztaş oynasanız daha risksiz olur. Hem rüzgâr uçuramaz, hem de oyun taşlarınız eskimez…
-Olur mu dayı? sen de bizi hepten çocuk ettin. O köydeydi. Çocukluğumuzda yani.
-Siz parklarda eğlene durun elin emeklileri, sahillerimizde ikinci, belki de üçüncü baharlarını yaşıyorlar.
-Ömrümüz vefa eder, Avrupa Birliği’ne girersek biz de onların sahillerinde eğleniriz inşallah. Şunun şurasında ne kaldı ki?
-İNŞALLAH!
YORUMLAR
Emeklilik deyince,
ister istemez ilgisini çekiyor insanın.
Sonuçta içimizden, kendimizden biri diyorsunuz.
Dalıyorsunuz hikayeye büyük bir şevkle.
Okuyorsunuz,
bir mahzun tebessümle tamamlıyorsunuz kısa cümleleri.
Tebessümünüz yoruluyor,
bakışlarınız donuklaşıyor.
Emekliliğin,
yorgun anları gelip çörekleniyor omunuza,
uzaklara dalıp gidiyor bakışlarınız.
Düşünceleriniz,
hatıraların derinliklerinde kaybolup gidiyor.
Üzdü mü bizi yazı, ne?
rsmcnb
Maalesef...
Kaleminize sağlık, efendim.
Ne yazık ki gerçeklerin yürek yakan bir açılımı yansıttığınız. Ne hayatlar var ve ne çok insan pek çok şeyden mahrum ve bir o kadar mağdur.
Saygı ve hürmetlerimle...
rsmcnb
Saygı bizden efendim...