6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1400
Okunma
Zamanın hünerli elleri değiyor yüzüme. Su gibi serpiliyor zerrecikleri. Kayın ağacı kadar bilge, zarif ve görgülü.
Oturduğum iskemleden doğrulup güneşe bakıyorum. Üzerinde halâ ay tortuları var. Tıpkı fırından yeni çıkmış kurabiyeye benziyor asfalt. Çocukça heyecanlarla dolu.
Hep okuyorum. Yerdeki yaprakları, ıssız koridorlardan yansıyan uğultuları, geçimsiz aynaları ve hepsini okuyorum.
Anılarımı bağışlatabilecek hiçbir hafifletici nedenim yok. Parçalanıp rüzgârla etrafa savrulmayı hak ettiğimi biliyorum. Kendi hikâyemin yalnızıyım.
Saçlarım uzadıkça, düzleşsinler istiyorum. Bileklerim belleğimle tümlensin. Uğraşabilecek yeni şeylerim olsun ki, yaşamaya inanıp sabredeyim.
Kalın ve boğuk seslerin arasına yakıştıramıyorum kendiminkini. Metroya tramvaya vapura koşuşturuyorum. Akşamın telâsı şimdiden işaretlendi. Tığ içime saplandı çünkü. O en sevmediğim akrabacı yemeklerden biri daha. Varlığına güç belâ katlandığım bir adamın sevimsiz akrabalarına tahammül etmek. Dergilerde gördüğüm alımlı kadınlardan olsaydım keşke. Ya da kırmızısında kaybolan bir saksı bitkisi.
Ne tuhaf. Hiç sevilmeden onca zamanı tükettiğimi farkettim. Bu yaştan sonra ile başlatmayacağım cümlelerimi. Kuru dallar kadar katılaşmasına izin vermeyeceğim sevi yanımın. Gözlerimin içine kocaman uçurtmalar bıraksa bir adam. Emip özümseyiverse yalnızlığımı. Tutup ellerimden, uzaklara götürse beni hiç bilmediğim o uzaklara.
Kalçalarıma bacaklarıma bakıp duran canavar mizaçlılardan umulmaz bu. Elini kolunu yanlışlıkla şurama burama değdirmeye çalışanların harcı da değil yüreğimi coşturmak. Hem ayıp, hem günah böyle şeyler düşlemek. Evli barklı çocuklu kadınların yüzlerindeki razı olup kabullenmiş ifadeyi takınmalıyım aceleyle. Fakat ya okuduğum romandaki sevgililer? Onlar gibi mutlanmak yok mudur ufkumda benim?
İki sokak ötemizde geçenlerde kopan feryat figân geliyor aklıma. Karısı sessiz ve nefessiz kalana dek onu boğan adamı düşünüyorum. Söylediklerine göre kadın, aldatıyormuş kocasını. Buna göre ölümü hak ediyor olmalı. Yıllardır aldanıyorken kimsenin sesi çıkmıyorduAvunurken, harcanırken, susarken, suçlanırken, itilip yok sayılırken ve erirken mum gibi günbegün. Ama elini evinin duvarlarının dışına uzatınca, dile geldi herkes. Nijeryada kadınların sünnet edildiklerini duymuştum. Hatta bu sünnetin yine kadınlar tarafından gayet desteklendiğini. Kendi başlarına gelen böylesi bir şeyi başkalarının da yaşamasına engel olmak yerine, bunu çabuk ve mümkün kılmaya gayret edişlerini ibretle duyumsamıştım. Şimdi ellerine taşlarını dillerine kelimelerini alıp kocasının yastıkla boğduğu kadına doğru hücûm etmeyi tasarlayanlara nasıl da benziyorlar?
Tenine dokunmaktan bile alıkoyulan nice kader ortağım var. Çoğunluk iken çıkartamadığımız seslerimizi gece yastığa başımızı koyduğumuzda bütün benliğimizde hisseden bizler, sevilmenin hırsızı arsızı olmamak adına içimizi kanatırız tırnaklarımızla. Bağ bozumlarına denk gelir ağlayışlarımız. Adımız eylüldür bundan biraz da. Lakin haddimizi biliriz. Korkmasın kimse. Kan kusup kızılcık şerbeti içiyoruz demeye devam ederiz. Sevmeleri erteleyip yarına, dikiş diker çay demler pusulalarımızı düşsüz ve düşünsüz yarınlara kurarız. Her gün içimizden biri daha uğurlanır sonsuza. Biz sağ kaldıkça toprağın anaçlığına gömülüp aşkı aşka sorgulatırız. Betimsizdir dünümüz, eskiyedir yönümüz. Çark işlesin diye tıkır tıkır, çekiliriz kabuğumuza.
Ne de olsa namus bizim bacak aramızdadır. Kuyruğumuzu değilse de aklımızı sallamaz isek er kişiye, onun da günaha filan gireceği yoktur. Kusur bizdedir zati. Belki de kusuruzdur tepeden tırnağa hepimiz. Kaldırıp oyuncaklarımı, kabullenmenin huzuruna teslim oluyorum ben de sonunda. Sonuma yürüyorum...