- 54372 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK’ÜN EĞİTİM ANLAYIŞI
Herhangi bir ülkede eğitim siyaseti, o ülkede nasıl bir gençlik istendiği, gelecek kuşakların temel değerlerinin ne olması gerektiği, nasıl bir insan gücüne gereksinim duyulduğu konularında temel ilkeler belirlendikten sonra, bu temel ilkeler çerçevesinde saptanır.
Osmanlı İmparatorluğunda medrese ağırlıklı eğitim göze çarpmaktadır. Medreseler temel eğitim kurumuydular. Vakıflar tarafından kurulup, idare edilirlerdi. İlk medrese Orhan Bey zamanında İznik’te açılmıştır. ll. Mehmet döneminde Sahn-ı Seman medresesi, Kanuni döneminde de Süleymaniye Medresesi açılmıştır.
Medrese eğitimi ilk, orta ve yüksek olmak üzere üç kısımdı. Devlet, halkın eğitimiyle uğraşmazdı.
Yükselme döneminde medreselerde din derslerinin yanında müspet bilimler de okutulmuştur. Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Medreselerinde fen dersleri okutulmuştur.
Medreseler dışında en önemli yüksek öğretim kurumu olarak Enderun Mektepleri vardı. Devlet yöneticisi yetiştiren bu okullara devşirme öğrenciler alınırdı. Enderun, bir başka deyişle, İç Saray Eğitimi demekti.
Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlıkların kendi okulları vardı. Bir de ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi devletlerin açtığı yabancı okullarda eğitim öğretim yapılıyordu. Bu okullar, devletin denetimi dışındaydı.
Ülkemizde Tanzimatla beraber meydana gelen hareketlenme eğitim alanında da görülmüş ve izlenen eğitim politikaları sorgulanmaya başlanmıştır. 1916’da Ziya GÖKALP, İttihat ve Terakki Kongresi’ne verdiği raporda; başka milletlerde en karakterli ve ahlaklı kimselerin iyi eğitim görmüş insanlar arasından çıktığını, fakat Türkiye’deki durumun bunun tam tersi olduğunu, vatan için en zararlı kimselerin medrese veya mektepte okumuş olanlar arasından çıktığını, Türkiye’deki medrese ve mekteplerin kişilerin ahlak ve karakterini bozduğunu söyler. Bunun sebebinin, diğer milletlerin eğitim sistemlerinin “milli” olmasına rağmen, bizim eğitim sistemimizin kozmopolit bir halde bulunmasına bağlar. Ve bu düşünceleriyle, çağın yetiştirdiği en büyük devrimci ve devlet adamı olan Mustafa Kemal’i etkileyerek yeni bir eğitim sisteminin oluşmasına kapı açar.
Atatürk, eğitim ile ilgili düşüncelerini ve tasarladıklarını Kurtuluş Savaşı sırasında paylaşmaya başlamıştır. Sivas Kongresi sırasında Amerikalı gazeteci Mr. Brown’la yaptığı görüşmede şunları söylemiştir: “ Türk halkı iyi bir eğitim görmeli ve iyi bir hükümete sahip olmalıdır. Eğitim, okul demektir. Türk köylüsünün pek azı okuryazardır. Ama bu köylüler öğrenmeye isteklidir, çocuklarının iyi bir eğitim almasını isterler.”
Atatürk, bu sözleriyle milletin içindeki öğrenme isteğini dile getirmiş ve eğitim alanındaki yapılacak yeniliklerin sinyalini vermiştir. Öyle ki bir savaş stratejisinin belirleneceği ve toplumu örgütlemek amacıyla toplanmış kongrede bile geleceği düşünerek eğitime de yer vermiştir.
Önemli bir nokta da, Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği sırada, 16–21 Temmuz tarihlerinde Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’dir. Bir milletin varolma mücadelesi verdiği bir sırada belki pek çok devlet adamının aklına bile gelmeyecek, gündemi arasında yer almayacak olan eğitim meselesini Atatürk memleket için en önemli mesele olarak görmüş ve böyle bir kongreyi gerçekleştirmeyi başarmıştır. Atatürk, düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “… Bugün Ankara, Milli Türkiye’nin Milli Eğitimi’ni kuracak olan Türkiye Öğretmenler Kongresi’nin toplanmasına da sahne olmak mutluluğu ile övünmektedir.” “Yüzyıllar süren derin bir umursamazlığın devlet yapısında açtığı yaraları sarmak için gerekli olan çabaların en büyüğünü, hiç kuşkusuz eğitim alanında, esirgemeden göstermek gerekir.” “Ancak geniş ve yeterli koşullara ve araçlara kavuşuncaya dek, geçecek savaş günlerinde de, tam bir dikkat ve özenle işlenip çizilmiş bir milli eğitim programı yapmak ve eldeki örgütlerimizi bugünden verimli bir çalışmaya yöneltecek ilkeleri hazırlamak için çalışmalıyız.”
Görüldüğü gibi Atatürk bu sözleriyle eğitimin artık programlanması gerektiğini ve milli bir kimlik kazanarak etkili bir şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Atatürk şu sözleriyle de eğitimde şimdiye kadar izlenen yöntemleri sorgulamış ve ulusun geri kalmışlığında eğitimin oynadığı rolü ortaya koymuştur. “ Bugüne dek izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin, ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken olduğu inancındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken geçmişin boş inançlarından ve yaratılışımızın nitelikleriyle ilgisi olmayan yabancı düşüncelerden, doğudan ve batıdan gelen tüm etkilerden büsbütün uzak, ulusal yaratılışımıza ve tarihimize uygun bir kültür düşünüyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam olarak gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültürü, şimdiye dek izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür; yapıldığı, geliştiği yerin özelliklerine bağlıdır. Bu yer, ulusun seciyesidir.” Eğitim bir kültürleme işidir. Kültür aktarımında en önemli rolü eğitim oynamaktadır. Atatürk bu sözleri ile eğitimin bir “kültürleme” işi olduğunu ortaya koyarak eğitime bilimsel bakış açısıyla yaklaşmıştır.
Atatürk, Maarif Kongresi’ne katılan öğretmenlere seslenerek kendilerine düşen görevi ortaya koymuş, ülkemizin iyi yetişmiş ve yetenekli bireylere olan ihtiyacını da belirtmiştir. “Büyük tehlikeler karşısında uyanan ulusların ne ölçüde kararlı olduklarına tarih tanıklık etmektedir. Silahlarıyla olduğu gibi, kafasıyla da savaşmak zorunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdiği üstün gücü, ikincisinde de göstereceğine hiç kuşkum yoktur. Ancak bu doğuştan gelen yetenekleri geliştirebilecek bilgilerle donatılmış yurttaşlar gerekir. Bu ödev de sizlere düşmektedir.”
Maarif Kongresi için, 18 Temmuz 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi şunları yazacaktır: “ Cephelerde felah ve istiklal ordusu Yunanla mücadele ederken, Ankara da muallimler ordusu cehalete karşı müdafaa programı hazırlıyor. Harb ve Maarif cephelerinin ikisinde de faaliyetler var. Milli ordu vatandan düşmanı, muallimler ordusu da cehalet ve zulmeti kovacak, iki hizmetin aynı anda tecellisi ulvi bir tesadüftür…”
Maarif Kongresi’ne 250’den fazla öğretmen katılmış, Halk Mektepleri projesi, ilköğretimin 4 yıldan 5 yıla çıkartılması, öğretim programlarına gerçek hayata dönük dersler konulması, köy öğretmeni yetiştirilmesi gibi konular ele alınmış fakat kongrenin savaş sebebiyle erken sona ermesi ile verimli sonuç alınamamıştır. Fakat içinde bulunulan şartlar göz önüne alındığında kongrenin çok önemli bir adım olduğu su götürmez bir gerçektir.
Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’yi açış konuşmasında; “Hükümetin en verimli ve en önemli ödevi eğitim işleridir.” diyerek eğitime verdiği önemi belirtmiştir.
Atatürk, yapmış olduğu bu konuşmalarla milletin geri kalma nedenlerini analiz ettiğini, eğitim sisteminin bu konuda en büyük suçluluk payına sahip olduğunu, eğitim sisteminde devrim yapılması gerektiğini, eğitimin toplumun özellikleri ve ihtiyaçları yanında, çağın gereklerine de uyması gerektiğini, uygar bir toplum olmak için kültürümüzün yüceltilmesi gerekliliğini,eğitimde milliliğin yanında çağdaş çizgilere de yer verilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Ziya Gökalp ile başlayan eğitim üzerine etkili düşünme süreci Mustafa Kemal ile kendine vücut bulmuştur. Eğitimin millileştirilmesi için gerekli adımlar atılmış ve yatırımlar yapılmıştır. Kemalist Eğitim Modeli’nin tohumları geçmişi sorgulamak ve var olan koşulları iyi analiz etmekle atılmış ve uygulanmaya başlandıktan sonra meyvelerini en kısa zamanda vermiştir.
Sağlıcakla kalın…
Ömer Demir
YORUMLAR
Okullar dar gelmeye başladı.Tekke ve zaviyeleri açma hayelinde olanlar var.Çağdaş eğitim can çekişiyor.Özel okullar ve yurtlar çığ gbi.
Atatürk'ü öğretmek yaşatmak,savunmak artık yürek ister duruma geldi...Bütün bular çağdaş eğitimden uzaklaşmanın bir sonucudur.....
Kutlarım saygılar