- 499 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BAHÇEVAN
BAHÇEVAN - 1-
Huzursuzum. Uzak uzak şeylerin susuzluğu var bende.
Ruhum loş uzakların eteğinden tutmak iştiyakiyle çırpınıyor.
Ey büyük Öte, ey flütünün tiz çağırışları.
Uçacak kanatlarım olmadığını ve burada bu noktada ebediyen kalmağa
mecbur bulunduğumu unutuyorum.
Uyanık ve istekliyim. Garip bir ülkede bir yabancıyım.
Sesin nefesin bana imkansız ümidi fısıldayarak ulaşıyor.
Dilin, kalbime tıpkı kendisi gibi aşinadır.
Ey Öte’yi arıyan, ey flütünün tiz çağırışları.
Yolu bilmediğimi ve kanatlı atım olmadığını unutuyor,
ebediyen unutuyorum.
Tedirginim. Kalbimin içinde bir gezginim.
Uzayan saatlerin güneşli sisinde, semanın mavilikleri içinde
hayalin en engin şekiller alır.
Ey en uzak son, ey flütünün tiz çağırışları.
Yalnız başına oturduğum evin her tarafındaki kapılarının
kapalı olduğunu unutuyor, ebediyen unutuyorum.
Rabindranath Tagore
***
BAHÇEVAN - 2-
Olduğun gibi gel. Tuvalet, süsünle gecikme.
Taralı saçların çözülmüş, saçlarını ayırdığın çizgi düz değil,
korsanın kurdelesi daha bağlanmamış ise, aldırma.
Olduğun gibi gel, süsünle gecikme.
Çimenlerin üzerinden hızlı adımlarla gel.
Şebnemlerden ayakların birbirine dolansa, ayak bileklerindeki
halhallerin sesi azalsa, gerdanlığından inciler düşse
kaybolsa bile aldırma.
Çimenlerin üzerinden hızlı adımlarla gel.
Göğü saran bulutları görüyor musun?
Uzaktaki nehir boyundan yabani kuş sürüleri havalanıyor,
çimenlerin üzerinden rüzgar kasırgaları hızlanıyor.
Ürken sürüler, köydeki ağıllarına koşuyorlar.
Göğü saran bulutları görüyor musun?
Tuvalet lambanı boşuna yakıyorsun, rüzgarda ürperir ve söner.
Kaşlarına lamba isinin sürülmediğini kim bilebilir?
Zira gözlerin yağmur bulutlarından daha karadır.
Tuvalet lambanı boşuna yakıyorsun. Bak söndü.
Olduğun gibi gel. Tuvaletinle, süsünle gecikme.
Çelenk daha örülmemiş ise, ne çıkar, bilek zinciri bağlanmamış ise,
Kalsın.
Gök bulutlarla doludur. Geç oldu.
Olduğun gibi gel, süsünle gecikme.
Rabindranath Tagore
***
"Masanın üstündeki vazomda birkaç çiçek vardı. Biz konuşurken bahçıvan onların yerine yenilerini getirdi. Mürit onu çiçekleri yenilerken gördü. ’Hepsi bu mu?’ diye bağırdı birden, ’Bu çiçeklerle işiniz bitti mi? Öyleyse onları bana verin.’ Çiçekleri avuçlarında şefkatle tuttu ve başını eğerek, gözlerini onlara dikti. Kısa bir sessizlikten sonra, tekrar başını kaldırarak bana dedi ki: ’Sen bu çiçeklere hiç bakmıyorsun, bu yüzden de onlar soluyorlar. Eğer onların derinliklerine bir kez bakmış olsaydım, okudukların ve yazdıkların rüzgar olup, uçup giderdi.’
Çiçekleri elbisenin eteğine bağladı ve onları, bir ibaret tavrı içinde, başının üstüne yerleştirdi ve beni selamlayarak dedi ki: ’Tanrımı yanımda götürmeme izin ver.’
O bunları yaparken bana öyle geldi ki, odalarımızdaki çiçekler bizim ellerimizde hak ettikleri sevgi ve ilgiyi görmüyorlardı. Onları vazolara koyduğumuzda, daha çok, sıraya girmiş cezalandırılmayı bekleyen haylaz okul çocuklarına benziyorlardı."
Rabindranath Tagore
Çeviren: İdil Gürbüz/İzdüşüm Yayınları / Felsefe-Edebiyat Dizisi
Ben Tagore’yi okurken saklı bir bahçede gezindim. Şimdi sizlerinde bu bahçenin konuğu olmanızı istiyorum. Kim bilir belki sizlerde bir Tagore gibi yaşamı ve yaşamın içindeki o hoş renkleri fark eder ve bir resim çizersiniz. Tuvalinizde en güzel renklerle donatacağınıza, Tagore’nin dizelerini okuyunca, çizeceğinize eminim.
Emine Pişiren/Edremit-Akçay/14.11.2008