Çay Melikesi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ülkesine güneşin her sabah aynı şevk ve heyecanla doğduğu berrak bakışlı, billur tenli bir melike varmış. Melikenin sarayı güneşin türküsü kadar sıcak ve albeniliymiş. Hemen yanından köpük köpük sularıyla dupduru bir ırmak akarmış. Melike sabahları erken kalkar, kuş cıvıltıları eşliğinde bu efsane ırmağın kenarında yürüyüşlere çıkarmış. Bu yürüyüşte yoluna çıkan sincaplarla şakalaşır, kuşlarla eğlenirmiş.
Melikenin tebası iyi yürekli, merhamet sahibi insanlardan meydana geldiğinden hiç mi hiç kötü olaylar yaşanmaz huzur ve sükun içinde günler geçip gidermiş. Bu güzel yüzlü, güzel huylu melikenin güzel ülkesinde darda kalanın yardımına koşulur, sıkıntıları giderilir imiş. Komşu komşunun hanesine kem gözle bakmaz, komşu hakkı gözetilirmiş. Belki de bu yüzden bu ülkede bolluk ve bereket varmış. Ahali arasında yardımlaşma geleneği olduğundan, yok ve yoksul yaşayan insan da yokmuş ülkede.
Ülkenin mavi göllerinde kuğular yüzer, semalarında turnalar uçarmış. Bu güzel ülkeye bir gün haset perisinin yolu düşmüş. Ülkenin huzur ve sükununu melikenin emsalsiz güzelliğini öylesine kıskanmış ki. Ülkeye ve melikeye nazarı değmiş. Bu üzücü olayın ertesi günü, melike sabah erken uyanmış, atlas yorganını üzerinden toplayıp doğrulmuş yatağından. Baş ucunda billur bir kâsede hazır bekleyen sütünü içmiş, kalkıp giyinmek üzere giyinme odasına yönelmiş. Hizmetçileri etrafını sarp onunla odaya gelmişler. Geceliğini çıkarmasına yardım edip üzerini giydirmişler sonra mavi feracesini omuzuna atıp çıkmış sarayından melike.
Bir müddet sarayı bahçesindeki erguvan ağacının altında oturmuş. Bahçeyi ve çiçekleri seyretmiş. Daha sonra mutad yürüyüşünü yapmak için ırmak kenarında doğru yola çıkmış. Her zaman olduğu gibi sincaplara selam vermiş, kuşlara bulutlara gülümsemiş, başlamış salına salına yürümeye. Irmağın kıyısında nazlı nazlı yürürken birden ayağı kaymış yüzükoyun düşmüş yere. O esnada başı küçük bir taşa gelmiş. Taş ay parçası gibi yüzünü yaralamış, güzel yüzünden sımsıcak kan sızmaya başlamış.Yardımcıları hemen koşmuşlar, yüzünden sızan kanı ipek mendillerle silip saraya getirmişler güzel melikeyi. Saray doktoru ilaç yapıp sürmüş melikenin yarasına.
Gel gör ki bu üzücü olayın üzerinden Birkaç hafta geçtiği hâlde melikenin güzel yüzündeki yara bir türlü kapanmamış. Ülkenin dört bir yanına haberciler salınmış. Melikenin yüzündeki yarayı tedavi edebilecek hekim aranmış. Bu haberi duyan halk melikelerinin başına gelen talihsiz olaya çok üzülmüşler. Saraya onca hekim gelmiş; lâkin bir türlü melikenin derdine derman bulamamışlar. Bu arada güzel melike de yemeden içmeden kesilmiş,zayıflamış, süzülmüş.
Ülkenin iç kesimlerinde Çia Tepesi diye bir tepe varmış. Bu tepenin etekleri zümrüt yeşili yaprakları olan bir bitki ile kaplıymış. Her yağmur sonrası bu yeşil yapraklı bitkinin çiçeklerinin hoş kokusu karışırmış toprak kokusuna. O rayiha sararmış Çia tepesinde havayı. Bu güzel coğrafyada yaşayan bilge dede duymuş en son olayı.Çia tepesindeki zümrüt yeşili bitkilerin yapraklarından toplamış ipek bohçasına Çia tepesinin eteğindeki mütavazı kulübesinden Melikenin yaşadığı saraya doğru yola çıkmış. Derken bir akşam üstü varmış saraya. Kapıdaki nöbetçilere ben Çia Tepesinde yaşayan bir ihtiyarım, duydum ki güzel melikemizin güzel yüzü yaralı, gönlü hüzün doluymuş. “Ben o tepenin eteğinden bir bitki topladım getiridim umarım bu bitkinin usaresi melikemizin yarasına iyi gelir.” demiş.
Nöbetçiler almışlar saraya bilgeyi. Bilge ipek bohçadaki yeşil yaprakları alıp saray mutfağına geçmiş. Hizmetlçilere sarayın yanından geçen billur ırmaktan bir testi su getirmelerini söylemiş. Hizmetçiler hemen söyleneni yapmışlar. Bilge suyu bakır bir bakraçta kaynatıp atmış içine getirdiği yaprakları bir süre beklemiş. Suyu buğusundan öyle bir rayiha yayılmış ki saraya melike hasta yatağında duymuş o güzel ve etkileyici kokuyu. Öyle bir huzur ve sükun kaplamış ki yüreğini kendisi de şaşırmış.
Bilge bakır bakraçta demlenem tılsımlı suyu altın bir kaseye koyup melikenin huzuruna getirmiş. Uzaktan kokusunu duyup rahatlayan melikeye Melikem bu suyu içmenizi istiyorum umulur ki sizi son derece rahatlatacak ruhen rahatlamanız yüzünüzdeki yaranın kapanmasını da sağlayacak. Melike bilgenin teklifini geri çevirmemiş. Kâsedeki hoş rayihalı suyu yudum yudum içmeye başlamış. Her yudumda yüzündeki yara biraz daha iyileşiyormuş. Kasedeki tılsımlı su bittiğinde yüzündeki yaranın tamamen kapandığını gözlemişler melike ve yanındakiler.
Melike bu hoş kokulu tılsımlı bitkinin adının ne olduğunun sormuş bilgeye. Bilge melikem bu Çia tepesinin eteklerinden kadim devirlerden beri yetişen bir bitki. Hassasını bugüne kadar benden başka kimse bilmiyordu. Sayenizde herkes öğrendi. Sizin ay yüzünüzle Çia nın kaynaşmasından dolayı bu bitkinin adı çay olsun demiş. Melike o güne kadar sadece Çia tepesinin eteklerinde yetişen bu tılsımlı bitkinin tüm ülkede yetiştirilmesini emretmiş. Bu emir üzerine yayılmış tılsımlı bitki tüm coğrafyaya. Sonra nemi olmuş Melikenin unvanın başına bir sıfat daha eklenmiş. Çay Melikesi diye anılmış o günden sonra ve o tılsımlı su içenlere huzur ve sükun bahşetmeye devam emiş.
Ankara, 23.05.2014 İbrahim Kilik
,
YORUMLAR
Doğu Karadeniz bölgesinden olmama rağmen,
pek sevmem nedense çayı.
İnce belli bardakta sunulan ve usulünce demlenen kan kırmızı çaya hayır demem ama,
ikinci bardağı da asla talep etmem.
Ülkemize çay bitkisi Gürcistan'dan gelmiş.
On beş yıl öncesinde, o ülkede bulunmuştum bir yıl kadar.
Batum civarındaki çay bahçelerini gözlemledim.
Hepsi perişan vaziyette idi.
Oysa Rize'mizde,
ne kadar güzel, ne kadar canlı bu bitki.
Harika bir hikayeydi okuduğumuz.
Yorgun Azerbaycan akşamımıza tebessümler taşıdı.
Yazarı, sunumunda çok başarılıydı.
çok güzel.çok severek okudum bir ara melike beyaz atlı bir peensin iyleştreceğini sandım:) ama konu geçişleriniz çok ustaca geldi bana çayın otantik bir içecekten çok bence şifa kayağı bir bitki tıpkı melike yada melisa yada melis çiçegi gibi .çay her derde deva şair ..tebrğimle.kaleminize bereket.