- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ön Toplumlar 6
Bu nedenlerle bir zamanlar ittifakın insanı olup ta iblislik yapan şeytan grup cinleri, ittifakın tevhidesi olan insanla, kutsal evlilikler yapmışlardı. Tevhit varsa ittifak vardır. Tevhit varsa gruplar vardır. Tevhit varsa nişanesi oluşla insan ve insan tanımlaması vardır. İnsan tam olmasa da hem totem kültürü hem ittifakı kültürün kalıntılarını az çok şöyle böyle taşıyordu.
Köleci, baskıcı ve ezen kültür; daima tevhiti parçalar. . İttifakı tevhidi iman köleci imana dönüşle param parça olmuştu. Bu günkü etnik kültürün insan hakkı, demokrasi gibi yutturmalar altında, ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulması gibi ittifak kültürü ve ittifakı düzlemin ana konusu olan totem kültür, köleci mülkçü düzen ekseninde oluşla, ittifakın insanını; tekrar fıkralara bölmeye başlamıştı. İman bir ittifak dilidir. Köleci sistem köleci ittifak iman dilini oluşturacaktı.
Amaç ittifakın ruhunu, ittifakın imanını, ittifakın dayanışmasını kırmaktı. İttifakın geldiği düzey ve düzlem olanaklarıyla ittifakı kırıp; şimdide olmayan totem düzlemde insanları kavgaya tutuşturmaktı. Bu hengamede insanları kişi olarak köleci hallerine razı kılmanın, imani argümanlarını oluşturmaktı.
Köleci egemeni öznel düzen totem düzlemin ittifakı düzlem başlangıcındaki gruplar totem adını, kimi kez kuzu gibi olan gruplar nezdinde melek diye övdü. İttifaka başkaldıranlar gibi köleci sisteme de başkaldırma oldu. İblis gruplar denen başkaldıranlara grup adı sövgü olarak, ortama pompalıyordu.
Aslında süreç sınıf ekseninde ayrışıyordu. Zengin sınıf harcı Amon-Ra ile köleler, yoksullar dullar harcı dini olan Aton dini gibi sınıflar eksenli dinlerle, kimi kez köleler sentezinde Yehova-Elohim ikilemiyle İsrail adlı milleti dinler oluşuyordu. Yakın zaman içinde köle isyanlı ruhlardan inşayıla Kölemenler, Tulunoğulları, Akşitler, Memluklular, Fatimiler adı altında bir çok devlet ve disiplin düzeni doğacaktı.
Bir it totem soylu olan itin oğlu olmak, köleci düzen yaklaşımına göre ya kuzu gibi oluyordular, ya da sövgüyle “itoğlu it”; “eşekoğlu eşek” oluyordular. Köleci düzen, ilk ittifaklın düzlemdeki iman içindeki totem grup adlarını, tekrar dile getirilmesi oldu. Bu kez eski ittifakı düzen ilişkisi, şimdiki köleci kültün içinde yoktu ama olsundu! Sistemin çok işine yarıyordu. Yeni sistemin düşüncesi bu imani alanda filiz veriyordu.
Köle-efendi düzen ilişkili ideolji ortalıkta kol geziyordu. Ortaya çıkan köleci hukukla bu ideolojinin ana temasının içinde “ mülkü adeletin temeline koymak” vardı. Adalet mülkün temeliydi. Yani adalet mülk üzerine oturarak, mülke göre eğip bükülüp inşa oluyordu. İmanda bu inşaya göre gerek çatışmaların uzlaştırılması bağlamında; gerek güden, güdülen düşünce oluş bağlamında; düşünce yansımalarını biçimliyordu.
Mülkü olmamanın, hırsız oluşuna karşı bir adalet düzenlemesi yoktu. Çalanı aşağılayan, cezalandıran mülkü olana göre hırsızı tanımlayıp mahkum eden anlayış, mantık, iman ve yargıları oluşturuşla yeni ve buna karşı özgür düşünceler inşa oluyordu. Süreç, mülkçü ilişkiler etrafına sarımlanarak; kendine özgü, mülkü adaletin temeline koyucu “doğru düşünmenin” mantık ideolojilerini ve disiplinini üretecekti. Üreten ilişkilerin entegresi olan, insan odaklı iman mantığı, özel mülkün korunması kısır döngülü iman mantığına dönüşmüştü. Mülk Allah’ındı, dilediğine verirdi. Üreten emek gözardı edilmişti.
Tanımlar artık olmuş bitmiş, ileri sürece dönüşmüş olan o eski ittifakın, imanını anlatmayacaktı. İlki ittifakı dönem envanterin dili ve kültürü; köleciliğe özgü anlatımların diline dönüşecekti. İttifakın imanı kişi ve aile imanı oluşla, erken dönemden de yarı bozuk olan totem algı üzerine inşa edilecekti.
İttifakın bölüşüm yoluyla, velayetini karşı ittifaka verdiği çocuklar, it totem soylar taraftan o velayeti verilen çocuk artık balkabağıydı ya da kabak totemli tarafa verilen çocuk yalın totem adlandırılmasıyla “kabak dölüydü”. Kabak tohumu oluşla söyleniyordu. Yani kabak oğlu kabaktı.
Kabak totemli gruptan ana yerli doğan çocuk ta, bölüşüm yoluyla it totemli gruba geçişle it dölü, ya da it oğlu itti. Kendisinde kalan, kendi yerli havadan doğan velaiyeti çocukta, ittifak yasası gereği karşı gruptan it dölüydü ama kendi velayetinde olmakla, kendi soy totem dölü olmanın vizesini alıyordu.
Bu tür aktarımların söylemleri köleci dönemde hala vardı. İnsanlar ezelden beri sistemin köleci sistem oluşuyla düzenin böyle olduğunu sandıkları propaganda pompalamaları içinde, kabak tohumunun gerçek anlamını bilmiyorlardı. Kabak tohumunun söylendiği yıllarda da “kölecilik sistemi” yoktu.
Köleci sistemin oluştuğu düzlemde de çocuk velayeti kabak tohumu, it dölü, peri kızı oluş düzleminde paylaşılmıyordu. Köleci sistem mülkçü veraset intikalleri düzenleşmesi yoluyla, giderek kendi biyolojik ana babalarını belirlemişti.
Bu nedenle köleci dönem insanımız “kabak tohumu” söylemlerini kineyeden bir “yakıştırma” söylem sanışla, sövgü ve aşağılama olarak kullanmaya başladılar. Kendileri de yakıştırmalarla sövdüler. Köleci dönem bu ifadelerin gerçek anlamını bilmiyordu.
Kendi de bu anlatımların içeriğini kurbağa prens ya da balkabağından insana dönüşen prenses oluşla masal anlatıyordu. Bu isimlerin geçmişte bir insan grup adı, ilk ittifakı düzenin yerleşim şekli olduğunu bilmeyip, doğadaki şimdiki bitki ve hayvan karşılıklarıyla yorumlayıp, anlamaya çalışıyorlardı.
Bu anlatımlar tıpkı günümüzdeki sarı kanaryalıların, Fenerbahçe; kara kartalların, Beşiktaş, sarı kırmızılıların ya da aslanın, Galatasaray kulübü olması gibiydi. Kanarya aslanın ağzında deniyordu. Kanarya aslanın midesine oturdu, kanarya kartalın pençesinde deniyordu, it oğlu it denmekle.
Dinler köleci ideolojiye göre olacaktı. Köleci sistem mülk sahipliğini esas aldı. Büyük kısmı insan büyük mal sahipliğinden yoksun kılışla emek kölesi yapıldı. Sistem mülk sahiplenmesini esas alan bu adaleti ortaya koyuyordu. Rızkları eşitsiz dağıtmakla mal mülk verdiği kullarının malını mülkünü; bu mantığın kaderci güya rastgele dağıtılmış olmanın adaleti ile savunuyordu. Eski dönem envanteriyle, şimdiki yeni dönemin kültürel envanteri, iki sınıfın da hayal güçlerini harekete geçiriyordu.
Hatta ittifak imanı içinde, ittifaka (tevhide) iman edişle insan olan cinler; ittifakın insanı oluşla daha sonra ittifakın insanı olmuş başka grup insanlarla normal insan-insan evliliklerine devam ediyorlardı.
İttifakın cinleri ittifak sürçleri içinde; diğer kimi gruplarca yalancı, bozguncu, bozucu gibi ikinci şekilde de tanımsal bir sıfatın adlandırılmasıyla da anılır oldular. Cinlerin ikinci tür yalancı bozguncu gibi ad olan sıfatları cin gibi adam denişle köleci dönem insanlarının kişi huyları için de kullanılmaya başlandı
İttifak içindeki gruplar yalın totem düzlemleriyle; İblis, şeytan, kuş, balkabağı vs.ydi. Yani balkabağı, cin gerçek insan grupları ve insan topluluklarıdırlar. İlk ittifakı oluşla, insan olmanın; ittifakı olmanın; prototip temelini atan en az iki grup insan ittifakı oluşla yola çıkan insan atalarımız, şimdiki çok karmaşık entegrasyonların devinmesiydi. Daha sonra ittifaka katılanlara göre daha bir insan olmanın açık saklı kutuplaşmasını ve şerefini de taşıyor olmalıydılar.
İşte bu nedenle İttifaka iman etmeyle; balkabağı, kurbağa, yılan, cin olan gruplar; ne sihirdir ne keramet oluşla birden bire insan oldular. İnsanlar (totem gruplar) arası evlenmeler başladı. Kısacası balkabağı da yılan da, şeytan da gerçek birer insan topluluğudurlar.
Bunların değişmiş, dönüşmüş, bozulmuş ve gerisindeki gerçek insan topluluklarının ve gerçek bir grup insanın bir hayat düzenlerinin olması unutulmuş, olmakla; sonraki nesle anlatılan sözlü aktarımların her birinin bir öykülenmesi vardır.
İlerleyen dönemlerin köleci sistem içine yeni yeni ya da zorla olan baş eğdirici ittifakı katılımcıların; geçmiş hafızali iman dili dönemleri içindeki gerçek bağıntıları bilinmeyen eski bağıntılar oluşla şimdiki iman kalıplı sosyal dilin anlam devinmeleriyle de bu eski bağıntılar belirtilir oldular.
Süleyman; “cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan bir ordu kurdu”. Cinleri, “işçi” olarak çalıştırdı. Onlara; “heykeller, havuz büyüklüğünde kazanlar, köşkler yaptırdı”. “Kimileri dalgıçlık yapıyor, kimileri de ayağında demirlerle bağlıydı (kölelerdi)”. “Saba melikesinin sarayını da cinlere taşıtmıştı”.
Yukarı yerli olan cinler, melekler; “el melül ala” da en yüce kurulda (kendi içlerindeki ittifakı kurulda) oturuyorlardı. İttifak merkezlerinden, ittifakı çevreye duyurulacak bir haber, kurul sözcüsü tarafında duyurulacakken ittifakı iman edenler içlerinde “kurulumuz ne buyurdu” gibiden düşünceler geçirirdi.
Kurulun yüceliği ve kurulun aldığı kararların yücelik kutsiyeti taşımasına ve gruptu aitliklerin bu karara harfiyen uyacaklarına; kendi içlerinde ve dışlarında ittifaka bağlılığın (ittifaka iman yemininin) ritüeli sözlü tekbirlerini getirirlerdi. Gerek içlerinde gerek dışlarında; “kurulumuz şüphesiz ki doğruyu ve gerçeği söyledi” diye onaylıyorlardı. Bu söylem “el melül âlâya” iman etmenin sesiydi.
Bu hareket bir şartlanma, bir şartlandırma, öylelikliğe bir alıştırma; bir denetilme ve bir denetlenme yoluydu. Sizi ömür boyu imleyecekti. “El melül âla” bir alan ve bir alanlanmaydı. Alanlanma için Bk. Tapınak yazı dizim. Bu alanda ittifak çevresine ilan edilen, duyrulan kural ve bildiriler, casuslar tarafından dinlenip, çalınıp bu bilgiler karşı ittifak gruplarına ya da ittifaktan ayrılan düşman gruba götürüyorlardı.
İttifakı kült merkezi olan el melül ala, ittifakın gören gözü, duyan kulağı, söyleyen sözü, bilen aklı oluşla; tüm ittifak süreçleri kurulda birikiyordu. Bu nedenle kurul “en yüce yerde, kült merkezinde” oturuyordu. Bundandır ki ittifakın imanını direktifle uygulayıcı kurul, “gözlem evinde” oturuyordu.
Öyle ki, ittifaktan ayrıldıktan sonra tekrar ittifakın imanına dönen kimi şeytan gruplardan kimileri, ittifak dışına çıkan diğer şeytan ya da iblis gruplarına ittifakın yasasını, ittifakın bilgi ve sırlarını çalıp veriyorlardı. Onlarda öğrendikleri bu yeni sırlarla kendi gruplarına büyücülük yapıyorlardı! İttifakın gücü tekil güçten her zaman büyüktür.
İttifak dışındaki ateş gede cin güçler, ittifakı yapı içindeki bilgileri ele geçirişle bilgi sahibi oldular. Casusluk faaliyeti olan bu bilgi haberleri uygulamaya koyduklarında, bilgiye aklı ermeyen yapıların sosyal anlaması buna büyü diyordu. Casusluk bilgisini toplayan kişiler de, büyücülerdi. Kimi cinler şeytanlar büyücülük yapıyordu.
Babil dönemine kadar büyücülüktü süreç, şarlatanlık ve bilimsel oluşla birlikte, iyice bir gelişecekti. Görülüyor ki gelişme hiçbir zaman yalın referanstan değil, çok köklü birçok bağıntı referansların girişmesinden yola çıkıyordu.
13.05.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.