- 1024 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKIN KADERİ BİR ŞAFAKMIŞ
Gün bazen doğarken neler olacağını haber verir. Bir başka doğar şafak. Yaz mevsiminde ateş böceklerinin ateşi, gecede kırmızı kırmızı parlarken nasıl rahat görünüyorlar ve güzel görünüyorlarsa, böyle bir şafakta insanın içine doğar ve gün güzel görünür. Duyguları fısıldar. Aşkı fısıldar. İşte böyle bir şafakta bazıları iyi şeyler yaşarken bazıları kötü şeyler yaşayabilir.
Ben Düzce’nin Ticaret Meslek Lisesi Bilişim Teknolojileri öğrencisiyim. Adım Kerem ve hayatım ise kayıtlarda "Nerede?" diye geçiyor. Ben ve hayatım çok farklıyız. Biz "tuhaf" olan kısımız. Dünyada istediğimiz şeyler maddi olarak değil bizi doyuracak olan duygulardır. Biz bunlara odaklanırız. Ne yazık ki bir çok duyguya doymuş olsak ta bazı duyguları hiç tadamadık. Üzüntümüz, kederimiz, sıkkınlığımız ve özellikle yalnızlığımızı doya doya yaşardık. Ama umudumuzu kaybetmezdik. Birde adını koyamadığımız bir duygu vardı yokluk gibi. Onu hissederdik sürekli. Mutlu da olurduk tabi. Mutlu olurduk ama dışarıya. Şakalara gülmezdik biz. Biz şakalara gülenleri görünce gülerdik. İnsanlardan ne kadar uzak durmaya çalışsak ve "sevmiyorum" desek bile asla onları kırmazdık.
Son günlerde yine bir sevinç var içimizde. Aşk. Bir kız var çok seviyoruz. Adı ise sürekli kendine çağırıyor bizi. "Damla" diyor. Onunla Hilal sayesinde durakta tanışmıştım. Hayatım donuyor. O donunca bende ne yapacağımı şaşırıyorum. Klasik olarak aşkımız platonik. Severiz ama sevilemeyiz. Umut ederiz.
Birde arkadaşım Şafak var. Sınıf arkadaşım. İyi çocuk. Aşık. Hem de çok. Onun sevdiği de onu seviyor. Birlikteler. Adı Kader. Onlar kavga etseler bile çok mutlulardı. Bu beni de mutlu ediyordu. Bana umut ve cesaret veriyordu. İkisi de çok tatlı.
Kader, Şafak’ı bir arkadaşıyla birleştirmeye çalışırken Şafak, Kader’e aşık olmuş. Elinde değil işte Şafak onu sevmişti. Kalp sevdiği zaman duramıyor. Şafak ondan hoşlandığını Kader’e açıklamış. Kader onu reddetmiş. Bir müddet konuşmamışlar. Sonra Şafak yine konuşmaya başlamış Kader’le. Tekrar şansını denemiş ama yine reddedilmiş. Teklifleri reddediliyormuş Şafak’ın ama Şafak çok seviyormuş. Duramıyormuş yerinde. Dallarında rengarenk çiçekler veren etrafı mis kokular ve güzelliklerle çevreleyen baharı bekleyen ağaçlar gibi bekliyormuş. Sonra bir gün şafak farklı doğmuş. Şafak’ta içinde hissediyormuş bunu. Artık sessizlik canına tak ediyormuş. "Bir kulunu çok sevdim o beni hiç sevmiyor" gibi bir gönderme yapmış internete. Şanslı çocuk. Kader’de "belki oda seni seviyordur" diyerek gönderme yapınca Şafak mesajı almış ve tekrar şansını denemiş. Bu sefer Kader kabul etmişti. Ve 2012 yılının Ekim aynın 28. gününün şafağı bu aşkın kaderinde rol almıştı.
Bugünlerde ise artık zaman kısıtlı. Aylardan mayıs. Şafak, ben ve hayatım lise 4.sınıfta olduğumuz için mezuniyet yaklaşmıştı. Kader ve Damla aynı sınıfta. Ama onlar lise 3.sınıf. Biz mezun olacağız ve ayrılacağız. Şafak bu yüzden üzgün. Her anını Kader’le geçirmek istiyor. Onu çok seviyor. Son zamanlarda birbirleri ile anlaşamıyorlardı. Şafak teneffüslerin hepsini onunla geçirmek istiyordu. Kader’le bir çelişki içindeydi.
Ben ise Damla’ya ondan hoşlandığımı daha söylememiştim. Yine bir şafak doğuyordu. Bu sefer ben farklı hissediyordum. Anlıyordum bir şeyler olacaktı. Bu şafak farklıydı. Kaderimde önemli bir rolü vardı. Bir Cuma sabahıydı. Nisan ayı. Okuldaydım. Cuma günleri tüm okulun dersleri öğleye kadardı. O gün veli toplantısı vardı. O aşağıda velisini bekliyordu. Yalnız. Bende aşağıya iniyordum. Bir anda ona söylemek istedim.
"Merhaba Damla."
"Merhaba." konuşacak bir şey bulamamıştım. Ah.. ne kadar saçma davrandım:
"Konuşabilir miyiz?"
"Ne hakkında?"
"Damla ben senden hoşlanıyorum."
"Ben bu duruma hazır değilim."
"Bir düşünsen?"
"Gerçekten hazır değilim. Düşünmüyorum. Sonra konuşsak?"
"Bir düşün. Pazartesiye kadar sonra fikrini söylersin bana."
Bana tam olarak bir cevap vermedi ancak düşünecekmiş gibi bir anlam çıkardım. Bu konuşma ise saçma olmuştu. Tam bir ahmaklık yapmıştım. Bam diye dalmıştım. O anki heyecan yüksekti. O çok masum, çok hoştu, çok rahattı. Ben ve hayatım buna dayanamıyor ve aklımızdakiler gidiyordu. Söyleyeceklerimiz karışıyordu.
Ben yukarı çıkıyordum. Okulun Bilişim Teknolojileri katı en yukarıdaydı. Velisi gelince oda yukarı çıktı. Arkadaşları vardı yanında ve bana bakarak gülüyorlardı. Bakamıyordum çünkü ahmak gibi hissediyordum. Bodoslama yapmıştım. Ona konuşalım dememiştim de sanki direk çıkma teklifi ediyormuşum gibi olmuştu. Onlar bana gülmeye devam ederken müdür yardımcısı ve müdür koridordaki bütün öğrencileri aşağıya yolluyordu. Aşağıda bir daha konuştum. Düzeltmeye çalıştım ancak yine konuşup tanışma değil çıkma teklifi olarak kalmıştı. Pazartesiyi bekleyecektim.
Pazartesi olmuştu. Kader ile Şafak’ta bir gelişme yoktu. Ben ise bir yanıt alacaktım. Kalbim mühürlenmiş gibiydi. Düğümleniyordu boğazım. Damla’yla konuşma fırsatım olmuyordu. Yani genelde sınıftaydı o. Koridorda ona cevabını sordum:
"Daha önce söylediğim gibi."
"Hayır mı?"
"Evet." diyordu ve ben arkasından bakarken o sınıfa giriyordu. Hayatım geçmişte olanları birbirine karıştırıyordu ve ben sessiz kalmıştım.
Onu takip ediyordum uzun zamandır. Hilal’den çok az şey öğrenmiştim. Ben onu takip ederken hoşlanmanın seviyesi artık kendini aşıyordu.
Bir gün sonra sınıflarına girdim. Heyecanım yine yüksekti. Kalbimin haykırışı çok derindi ancak ne Damla anlayabiliyordu ne de bir başkası. Sadece Allah, ben ve hayatım biliyorduk. Yanında onların sınıfından bir çocuk vardı:
"Müsaade eder misin?" dedim ve çocuk oturmam için bana izin verdi.
"Hayır dedim ama." dedi Damla.
"Ben böylece duramam Damla. Neden hayır diyorsun yani nedeni ne?"
"İstemiyorum. Sevgili istemiyorum."
"Damla ben seni uzun zamandır takip ediyorum. Sen iyisin, akıllısın, zekisin ve güzelsin. Ben senden vazgeçmek istemiyorum."
"Ama ben istemiyorum."
Sınıftan çıkmak zorunda kalmıştım. Hocalar yüzünden. Konuşacak bir şeyde kalmamıştı zaten. Çünkü dilimde kilitlenmişti. Hayatım donmuştu yine. Bende hareketsiz ve sessiz kalmıştım. Yine.
Bir kere Hilal konuştu onunla. Sonra sınıfımdan 2 arkadaşım daha konuştu. İki tane not yazıp bıraktım. Böyle şeyleri sevmem üstelik. Ama o rahatsız olmasın diye yapıyordum. Bir değişiklik olmadı. Onunla konuşmaya çalıştım. Ancak olmuyordu. Bu arada Kader ve Şafak ise birbirlerinden kopuyorlardı. Kavgaları bu sefer eğlenceli değil sıkıcı ve üzücü oluyordu.
Bir cuma günü yine şafağın farklı bir şekilde doğduğu sabahta farklı hissediyordum. Yine bir heyecan ve beni yeniden çağıran o ses vardı. "Damla" diyordu.
Okul çıkışı Damla dişçiye gidiyordu. Bende yanına gittim ve onunla konuştum. Yine aynı şeyleri söylüyordu. Saçma geldiği için sevgili istemiyordu. Benimle ilgili bir sorunu yoktu.
Onunla konuştuktan sonra o kadar mutlu hissetmiştim ki. Onunla konuşmak o kadar güzeldi ki. Hala onunla birlikteyim gibiydi. O gün mutluydum. Ancak yarın böyle güzel değildi. İçim içimi yiyor ve ben benden geçiyordum. Hayatım ve ben birbirimizden uzaklaşmıştık. Bu sefer yalnız değildik. İkimizde yapayalnızdık. Çaresizdik.
Aradan bir kaç gün geçmişti. Kader ve Şafak nerdeyse ayrılmışlardı. Kader sınıfta ağlamıştı. Şafak ise buna çok üzülmüştü. İkisi de birbirlerini seviyordu. Şafak’ın canı çok sıkkındı. Bunu görüyordum. Ona soruyordum:
"İyi misin Şafak?"
"Değilim. Kader’le aramız çok bozuk." diyordu.
"Neden?"
"Kavga ediyoruz."
"İnşallah düzelir."
"İnşallah. Senin durum nasıl?"
"Ben uzaktan izlemeye devam. Ben erimeye devam, o yaşamaya devam, hayatımın klasikleri başrolde oynamaya devam."
"Hayırlısı."
"Hayırlısı."
Yutkunuyordum. Sonra adını koyamadığım o duyguyu yine yaşıyordum. Çaresizliğimi haykırmak istiyordum ama bir faydası olmayacaktı ki.
Gün biterken Şafak ve Kader biraz iyileşiyorlardı. Onların dersi beden eğitimiydi ve dışarıdaydılar. Şafak ve Kader birbirine bakıyorlardı ve mesajlaşıyorlardı. Tekrar bağlanıyorlardı yavaş yavaş. Ben ise çaresizce Damla’yı izliyordum. Ben bir köşeden izliyordum. Hayatım ise başka bir köşeden. Hayatım ayrılıyor gibiydi. Dayanamıyordum. Teneffüs olmuştu. Şafak çikolata ve gazoz ısmarlamıştı. Sağ olsun. Lavaboya gidiyordum. Çikolata bitmişti ama Gazoz daha bitmemişti. Lavaboya girdim. Aynaya bakıyordum. Sonra kafamı duvara dayayıp aşağıya bakıyordum ve gözümden iki yaşın aktığını görüyordum. Ağırdı. Çok ağır. Bu sefer hayatım koridorun öbür başındaydı. Yine yapayalnızdık. Gün çok ağır bir gündü. Zaman içimize işliyordu acıyı.
Yarın oluyordu. Bir cuma sabahıydı yine. Ancak yine bir farklılık vardı. Bugün şafak yine farklıydı. Yine kader de önemli bir rol alacak gibiydi. Okula gittim ve o mutlu çifti gördüm. Eskisi gibiydiler. Çok mutluydular. Onlara bakıyordum ve bende mutlu oluyordum.
Sonra Damla ile konuşmaya gittim. Ona:
"Günün aydın olsun."
"Günaydın."
"Nasılsın?"
"İyi değilim."
"Neden?"
"Sesim kısıldı. İngilizce sınavım var."
"İngilizce kolay ders yaparsın."
"Evet tabi. Bu sefer niye geldin?"
"İnsanları gördükçe duramıyorum."
"Ne gibi?"
"Birlikte olan sevgilileri gördükçe."
"Bence benimle boşuna zaman kaybediyorsun."
"Boşuna zaman kaybetmek mi? Ben herkese aşık olamam. Sen bir seçenek değilsin. Ben herkesi sevemem, seni seviyorum. Senle konuşurken tuhaf hissediyorsam bu aşktır." bir sessizlik kapladı sonra ve:
"Bir şey söylemeyecek misin?" dedim.
"Hayır." Bilişim Teknolojileri katına kadar konuşmuştuk onunla bunları.
Kader ve Şafak’ın aşkını, kader bir şafağın haberi ile vermişti. Mutlulardı. Ben ise aynı şafak ile batıyordum. Damla’nın arkasından bakıyordum. Hayatımı alıp gidiyordu. Ben arkadan izliyordum. Çaresizdim ve sadece ben yapayalnızdım. Öyle miydim?
(Aşkın) hayata dokunuşu gibi,
(Kaderi) hiç aramazmış uysalı.
(Bir)çoğu da yükselir bulur dibi,
(Şafakmış) bütün aşkların masalı.
Yazan : Sırrı Can KARADENİZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.