BİR ŞİZOFRENİ
kendini bir yere, birine ya da herhangi, her hangi bir şeye ait hissetmiyorsun. tam bir boşluktasın ve kontrolsüzce düşüyorsun. düşerken tutunacak şeyler arıyorsun. ev, araba, sanat, iş, insanlar, dostların. dostlarına bile tutunamıyorsun. ellerinden kayıp gidiyor her şey öylece. hayatının film şeridi gibi gözlerinin önünde. bir kare yakalayıp odaklanıyorsun. karedeki gülümsemeni özlüyorsun, sana mutluluk veren insanı. bir anda hızlanıyor. her şey ama her şey yüzündeki o içten gülüşü öldürmek için.
bazen çocuk olmayı özlüyorsun. insanların senden beklentisi olmayan zamanları. o kadar eskiler ki siyah beyazlar. belki de bu yüzden siyah beyaz olan her şeyi seviyorsun. kir saklayan o maskeli renkleri değilde hepsini ortaya koyan renkleri... öreten siyah ve apaçık gösteren beyazın uyumu.
dibe git gide yaklaşıyorsun. kafanda, milyonlarca seçenek oluşturan pek çok soru. ne geçmiş geçmişte kalmış ne gelecek belirgin ne de yaşadığın an ne yaptığını biliyorsun.
süratine rağmen yere öyle yavaşça iniyorsun. çevrende sana ait elle tutulu hiç bir şey yok. bir yaşam döngüsüdür gidiyor. ne kayıtsız kalıp öylece izleyebiliyorsun ne de dahil olabiliyorsun.
yalnız değilsin çevrende onlarca, yüzlerce insan; amaçlı, amaçsız öylece koşuşturuyor. gülen, eğlenen bir insan gurubu içerisindesin. köşede sarılan sevgililer var. yanından önde yürüyen karakteri eleştiren insanlar geçiyor. öbür tarafta biri geçse de laf atsak, muhabbet olsa diye oturmuş tipler var. biri telefonda konuşuyor, aceleci. hepsi o an orada gerçekleşiyor ama hiç biri sen değilsin ya da herhangi biri. sadece dünyanın akışına kapılmışsın. belki de öylece dünyanın kendi etrafında dönüp gündüzü gece etmesinii bekliyorsun.
bir sonu vardır elbet dibe vuracağım diyorsun. vardım sandığın anda yolculuğuna tekrar başlıyorsun.
yalnız değilsin, ama tek başınasın