Gün Işığı
Rızık ve geçim meselesi diyor ve yerin yedi kat altına iniyorsunuz. Evinize döneceğinizden,gün ışığını tekrar göreceğinizden emin olamadan,yarını yaşayacağınızı bilemeden.. Bir zorunluluk sizin için bu.. Aş ve ekmek meselesi..Ekmeğinizi yerin dibinde madenden kazanıyorsanız başkaca bir şansınız yok..Her gün inip inip çıkacaksınız..
En zorlu iş aslında madencilik..Riski zahmeti en yüksek olan iş..Kolayına bir kazanç değil..Tam alın teri ve emek..Üstelik canınızı ve sağlığınızı ortaya koyarak..Tüm riskleri göğüsleyerek.. Ölümün soğuk yüzünü her gün yaşayarak..
………………
Karanlık ve kuytu yere inerken zihniniz hep meşgul..Diyelim o gün sağ salim çıkıp evinize döndünüz; ya bir sonraki gün,daha sonraki gün, yani inip inip çıktığınız her gün aynı düşünceler zihninizde..Saplanıp kalıyor hiç çıkmamak üzere..
Bugün döndünüz evinize sorunsuz olarak ama yarının bir garantisi yok..Yarın meçhul bir gün sizin için..Yarın Allah korusun ölebilirsiniz de kalabilirsiniz de..Beklenmedik bir şey olur,bir anda bir şeyler gelişir bir çökme,yangın,ya da patlama olur,göçük altında kalır hayatınızı kaybedebilir ya da sakat kalabilirsiniz,bir daha evinize ocağınıza, ailenize geri dönemeyebilirsiniz.
İşte her günki kaygı ve endişeleriniz..Yani güle oynaya gidilen yer değil yerin yedi kat altı..Zor bir yer orası.. Peki yalnız siz misiniz bu endişeleri taşıyan?
Eşiniz,çocuklarınız anne babanız ve yakınlarınız uzak mıdır bundan. Onlar için de geçerlidir..Onlar da her gün ölüp ölüp diriliyorlar..Sizi her yolcu edişlerinde kapıdan her uğurlayışlarında aynı kaygı ve endişeleri yaşıyorlar.Size hissettirmeseler de aynı şeyi düşünüyorlar. Sizden farksız aynı şeyler..O sebeple her gün rol yapmak durumundasınız karşılıklı. Oynamak durumundasınız. Siz ayrılırken,onlar uğurlarken..Usanmadan bıkmadan her gün aynı rolü oynamak durumundasınız..
Yerin altı ölümün sağuk yüzünün her gün yaşanıldığı yerdir. Her kazmayı vuruşta,ana kütleden her parçayı koparışta bu soğukluğu hissedersiniz. İçinizde,tüm benliğinizde..
…………………..
Elbette bu yazı son faciayla ilgili bir yazı..Hepimizi yasa boğan,toplumu derinden etkileyen Soma faciasıyla ilgili..
…………………..
Böyle bir yazı yazmaya hakkım var diye düşünüyorum..
Bir madenci çocuğuyum çünkü ben..Madenin ekmeği bizim de boğazımızdan geçti. Madende doğdum,madende büyüdüm.. Memleketim bir maden memleketi.. Madende çalışmanın zorluğu nedir bilirim.
………………..
Gittiğini hiç ama döndüğünü güç bela hatırlarım babamın..Eşini ve çocuklarını memlekette bırakarak düşmüş yollara..İlk gurbetçilerden..Sapasağlam gitmiş,sağlığından olarak dönmüş..Her türlü hastalık nüksetmiş birden bire..
Zorla da olsa anlattırırdık. Yerin yüzlerce metre altına inerdik derdi..Ağır şartlarda çalışırdık,nefes aldırmazlardı hiç derdi..Bin, bin beş yüz metre iner sonra uzunca bir süre gider,kazmayı vururduk derdi. Çıktığımızda yüzümüz gözümüz simsiyah kömür karası olur,en yakın arkadaşımızı bile tanıyamazdık derdi..
O yaşta tam idrak edemesek de ağır,çok ağır işte çalışmışlardı anlaşılan..Bizlere bir ekmek yedirebilmek adına elin memleketinde başka diyarlarda ömür çürütmüşlerdi.. Kömürün isin pasın içerisinde bir ömür..
…………………….
Madende kesintisiz sekiz on yıl çalışanın ömrü otuz beşi geçmez denilir.. Otuz beş yolun başı sayılır.. Yarısı bile değil..Yaşasanız daha önünüzde uzunca bir ömür var ama ecel kapınızı çalacak çaresi yok..Ne zaman ölüneceğini Allah bilir ancak, diyelim hayattasınız ve yaşıyorsunuz ama sürünüyorsunuz..Sağlığınızı büsbütün kaybetmiş olarak..Aksıra öksüre..Yuttuğunuz toz ciğerlerinizi büsbütün esir almış..
Bu normal bir ömür,yani kazasız belasız bir ömür..Ya son yaşanan faciada olduğu gibi yerin yüzlerce metre altında bir göçükte,bir patlamada,bir yangında gencecik bir fidanken can verirseniz..İşte bu çok daha acıklı bir son sizin için..Siz göçer gidersiniz bu dünyadan,aileniz sefil ve perişan kalır..
………………
Kaç gündür yastayız..Derin üzüntü içerisindeyiz..Ne kadar sürer bilinmez ama unutulur gider bunda kuşku yok..Acı ve keder geçici süreliğine yani..Acıyı hissedeceğiz ve unutacağız bir süre sonra..Ölen öldüğüyle kalacak..
Meseleyi bir kenara iteceğiz..
Sonra çekileceğiz geriye..
İşin özüne inmeyeceğiz,bir neşter atıp yarayı deşmeyeceğiz..
Giden gittiğiyle kalacak ta ki bir sonraki faciaya kadar..
Biraz kafa yormamız gerekiyor bu işe..
Hep konuşuluyor;130-140 dolara maledilen bir ton kömür,nasıl olur da 23-25 dolara maledilebilir. Bir mucize bu,nasıl başarılmış hangi metotla hangi formülle diye tartışılıp duruluyor ama bir açıklama getirilemiyor.
İzahı kolay..
Anlatayım biraz.
Kamu, özel farkından..
Ücret kamuda üç birimse özel de bir birim..
İkinci husus üretim farkından..
Bir işçi kamuda diyelim günde bir birim kömür çıkarıyor, özelde en az yüzde elli daha fazla..
Hesap ortada..
İşi özele devretmişiz,sorumluluktan kurtulmuşuz. Yani işçiyi patronun insafına terk etmişiz..
Basit bir maliyet hesabı yukarıda açıklanan..Değil beşte, altıda bire hatta onda bire bile çekmek mümkün..Araç gereç,malzeme farkını saymıyorum daha burda.. Güvenlik,sosyal haklar,yiyecek içecek,giyecek,yakacak meselesini konu etmiyorum..
………………
İş ve ekmek aslanın ağzında bu memlekette..
Canı pahasına da olsa ineceksin her gün ocağa..
İnsaflı olmalılar ki işverenler karın tokluğuna çalıştırmıyorlar işçiyi..Yasa yönetmelik çıkarmak yetmiyor..Önemli olan uygulamak ve takipçisi olmak..
Sıcak meselemiz bu olduğu için yazılıyor çiziliyor tartışılıyor..
Nice meselemiz var oysa..Hemen her alanda her sektörde..
Ortak noktayı bulamıyoruz bir türlü..
Kamu ile özel arasında niçin bu kadar uçurum olsun..Bir denge getiremez miyiz..Verimlilik esasına göre işlerimizi düzenleyemez miyiz?
Biraz emek biraz zahmetle olur,halledilir bu işler..Kafa yormak gerekiyor..Sorumluluk almak gerekiyor.
Özele terk ettiğimiz bir çok alan sıkıntılı..Çünkü her şey patron çalışan esasına dayalı..Önemli olan bu alana bir denge getirebilmek..Her şey patronun iki dudağı arasında olmamalı..
Bakın banka çalışanlarına,devlette iş bulamayan eğitimcilere,gündelikçilere,yevmiye hesabıyla çalışan amelelere,mühendislere,büro çalışanlarına..
Haftada kaç saat çalışıyorlar,ne tür iş yapıyorlar ve ne kadar ücret alıyorlar..Bir iş akidleri,bir sözleşmeleri, var mı,haklarını arayacak bir oluşumları, örgütleri var mı?
Eskiden günü bölerdik..Sekizi işe, sekizi dinlenmeye ve eğlenmeye,sekizi de uykuyaydı..Sorun bakalım bir, dinlenmeye eğlenmeye ve uyumaya vakitleri kalıyor mu bu insanların..
İş hayatımızın baştan sona tekrar ele alınması gerekiyor..Çalışan ve işveren boyutlu..Her ikisi de önemli ülkemiz ve insanımız için,her iki tarafa da ihtiyaç var..Hem işçi çalışıp kazanacak, hem de patron işini büyütecek..Böylelikle yeni iş alanları açılacak..
Ama nasıl?
İşte aklıma gelen hemen birkaç madde..
İş sağlığı ve güvenliği meselesi,ücret ve sosyal haklar meselesi,çalışma saati süresi, günde sekiz saati, haftada kırk saati aşan süreler için mutlak ücreti ödemesi.. Hem de saatlik ücretin en az yüzde ellisi nispetinde..
Ancak her mesele yasayla yönetmelikle güvence altına alınmış olarak ve sıkı takipçisi olunarak..
…………………..
Unutmayalım ve ihmal etmeyelim konuyu..
Eğer insanımızı önemsiyorsak,ona değer veriyorsak..
El atalım bu işlere..
Geç kalmadan,ertelemeden ötelemeden..
Yarından başlayarak..
ilk iş olarak…
Kemal GÜL
18.05.2014
YORUMLAR
Bir çok şey yazıldı, çizildi bu Soma faciası ile ilgili.
Herkes kendi düşüncesini, fikrini beyan etti dilinin döndüğünce, kaleminin yazdığınca.
Çokları saçma sapan şeylerdi.
Siyasi içerikli olanlar,
ahlak, terbiye sınırını zorlayanlar,
içindeki kini kusma fırsatı yakalayanlar,
birilerini koruma, kollama çabası içine girenler.
Çeşit çeşit yazılar,
çeşit çeşit insanlar,
çeşit çeşit fikirler.
Saçma sapan olanlar hariç, genelde hepsini okudum buraya yazılanların.
İçlerindeki en güzel ve anlamlı yazı buydu.
Son derece aklıselim yaklaşılmış olaylara,
mantıklı tespitler yapılmış,
güzel çözüm önerileri sunulmuş.
Kamu ile özel sektör arasındaki kıyaslamayı ve realiteyi okurken,
gözlerimin dolduğunu itiraf edeyim.
Biz,
özel sektörde çalışanlar,
bu ülkenin yükünü çekmekteyiz.
Güzeldi.