İNSAN, FITRAT VE YAŞAM
Ne kadar zormuş meğer insan olmak, insanca yaşamak ve fıtratımıza rağmen insan kalmak...
Değişik çok değişik bir süreçten geçiyoruz. Ve başım dönüyor yaşananlardan. Beynimi kusuyorum gözlerime ve her geçen gün daha da körleşiyorum gözlerimi örterek kendime ve diğerlerine
Niye, ne oldu ki bize?
Bir çocuk doğar ve direnerek, acı içinde de olsa ışığa bakar. Görmeye çalışır yeni olduğu dünyayı, anlamaya çalışır. Sürekli kırpıştırır gözlerini ve hep bakar. Her gün biraz daha açar gözlerini, her gün biraz daha anlamaya çalışır çevresini. Biz büyükler anlarız bu çabayı. Çünkü daha bir bilerek, sindirerek, odaklanarak bakar bebek. Hem şaşarız hem de gözlerinin kapsama alanına sokmaya çalışırız kendimizi, evimizi, küçük evrenimizi... Tanıtmaya çalışırız bu yeni ve sözüm ona bol ışıklı dünyayı
Büyür çocuklar ve daha fazlasını görür.En fazla da gördükleri kalır akıllarında.Gözlerinin tanıklığında yaşadıkları kazınır hafızalarına....Bütün doktorlar,psikologlar bunu söyler.
Büyür çocuklar önce kanı deli, sonra yetişkin ve kısaca adam olur. Her gün biraz daha anlaması gerekirken yaşamı ve kendi gibi insanları, her gün biraz daha körleşir, her gün biraz daha azalır anlamaya dair hevesi...
Peki, niye, neden?
Son dönem pek kullanılan, pek moda bir kelime var dillerde:’Fıtrat’
Kabullenişi kolaylaştıran, anlamayı gerektirmeyen sihirli kelime...
Peki, nedir bu fıtrat. Baktım sözlüklere, şöyle diyor;
’Bir kimsede doğuştan bulunan vücut ve ruh özelliklerinin tümü, mizaç, huy, tıynet, cibilliyet ’
Yani bu tanıma göre doğuştan görme, duyma, anlama, anlamlandırma, düşünme becerisine sahip olduğumuz söylenebilir değil mi? Ve bilim insanları biz insanları düşünen bir varlık olarak tanımlıyor.
Peki düşünmek nedir?
Sözlüğe göre yine ;
’ Düşünme sistematik ya da rastlantısal olarak düşünce (fikir) üretimi ile sonuçlanan zihinsel bir süreçtir.Psikolojik açıdan düşünme daha çok algı ve zekayla ilintilendirilmekte, problem çözme ve karar verme bağlamında ele alınmaktadır. Düşünme her türden akıl yürütmenin yanı sıra, sezme veya düş kurma şeklinde de tezahür edebilmektedir. ’
Öyleyse büyüdükçe,yaşama dair tecrübelerimiz arttıkça ve anladıkça ya da aslında anlamamız gerekirken neden uzaklaşıyoruz ki fıtratımızdan ve neden vazgeçiyoruz düşünme ve anlama yeteneğimizden,çabamızdan.Neden izin veriyoruz fıtratımıza düşüncesizliğin,duyarsızlığın,bilinçsizliğin empoze edilmesine.....
Başım dönüyor!
Tabi ki teknolojinin baş döndürücü hızı, akıllı telefonlar, akıllı evler, akıllı arabalar ,akıllı tv ler ya da uygarlığın geldiği nokta değil sebep!.Başımı döndüren ürettiklerimiz akıllandıkça akıldan,sağduyudan,düşünceden hızla uzaklaşan insanları görmek,bilmek,izlemek...
Başımı ve yüreğimi döndüren; insan kalabalığı içinde her geçen gün süratli bir şekilde insandan uzaklaştığımızı, insana, acısına yabancılaştığımızı görmek. Başımı,aklımı,yüreğimi döndüren; yaşanan acılardan beslenen insanların varlığına tanık olmak...Emeğimizi,zamanımızı,ömrümüzü çalan sömürü düzenine arka çıkıp,alkışlayan ve onaylayan insanlarla aynı havayı teneffüs etmek
Ve bütün olan biteni öylece seyretmek...
Balıkların gördüğünü en fazla beş saniye içinde unuttuğunu söylerler. Hep sil baştan yani.Ve tıpkı balıklar gibi yaşadığını hızla unutan,değerlendirmeyen,sorunları görmek ve çözmek yerine unutmayı ve anmamayı alışkanlık haline getiren balık hafızalı insanlar olduk.Bakıp görmeyen,işitip duymayan,aklı varken ve idrak becerisine sahipken kullanmayan, her şeyi aynen kabullenen...
Buna fıtrat ,kader diyen insanları haklı görmeyi benimseyen duyarsız,acaip ,aslında fıtratını inkar eden ....
Neden?
İnsan düşünen varlıktır. İnsan fıtratında algılama, anlama ve yorumlama becerisi olan varlıktır. İnsan, vicdanı olan varlıktır. Ve insan yaşama hakkı kendisine yaratanı tarafından verilmiş varlıktır.
Ve unutmayalım ki;
Düşünme ve anlama çabasından vazgeçtiğimiz her gün, insan olmaktan vazgeçtiğimiz gündür aslında!
Kimsenin kimseyi özellikle dini kullanarak sömürmediği,insanın insanca,eşit,onurlu ve adil yaşama hakkını kullandığı,emeğin,sevginin ve saygının baş tacı edildiği güzel günler yaşamak dileği ve inancıyla diyorum ki;
Gözlerimizi tıpkı doğduğumuz zamanki gibi kocaman açalım artık.Görelim,düşünelim ve anlayalım.Yaşamlarımıza fıtratımıza uygun olarak sahip çıkalım.Bizim,ötekinin,hepimizin...
Saadet YILDIRIM
YORUMLAR
Belki uzunca anlatılmalı olan bitene dahil düşünülenler. Fakat çok söylendi yazıldı bunların üzerine. Dünyanın başka ülkelerinde meydana gelen olayları eski tarihlerden destek alarak hatırlattılar bize. Veya sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmamızı istediler. Şu fıtrat nasıl bir şey ki başka ülkelerin insanlarına zarar vermeye? Depremin fıtratında var yıkıp dökmek. Ama nedense şiddetli depremler başka ülkelerde bazan tek cana bile mal olmuyor, bizde beş ve üzeri her sarsıntı yıkıcı, öldürücü. Başka ülkelerin madencileri günlerce göçük altında kalabiliyor, bizde ilk on dakikadan sonra ölümler başlıyor.
Fakat ilginç olan, başka ülkelerin yöneticileri eleştirilebiliyor, çünkü yönetici olmanın fıtratında da biraz tolerans ve hoşgörü var. Anlamaya çalışmak, dinlemek var. Hemen öyle tepkisel davranmak yok. Vatandaşı dövüp sövmek yok. Peki neden bu fıtrat bizdeki yöneticilere sirayet edememiş? Tebrikle.
Yüksek dağları çıkıp seslenebilmek aşağılara,aşağılık duygulara...!İnsan bulmak ne kadar zor,insan ayrımında.Cesaret şimdi seslenebilmek kendine,ayıbını örterek çaresizliğe.Bir tercih değil insan olmak,bir can’a yol olmak,yaşama hakkı sunmaktır kendin ve insan olmaya.
Boşa mı kürek çekiyorum bir bilsem...İnsan olmak mi zor,insan bulmak mi? Bilemedim,öğrenemedim.Sayfalar dolusu yazı,kitaplar dolusu insan bilmecesi...Biraz rüya gördüğümüzde kefeni yırtıp kapılıyoruz o acınası işlere...Ne kadar zayıf ne kadar acıklı.Uyandığımızda bir oh çekemeden;biri diğerine derdini anlatamadan boş boş,her şey boş diye bağıran o ses........
saygılar...