- 1004 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkın Namlusudur Gözlerin
Sana beslediğim bütün sevinçleri kızıl bir şafakta görmelisin
Acılarla örülü yıkık bir duvardan, yaşanası nice ormanlar yarattın
Suskun bir denizin renk cümbüşünde önce kendini izlemelisin
Öyle çoğul, soylusun bu yürekte, beni karanlıktan aydınlığa çıkarttın
Sensizlik duvarlarını aşayım derken, bir sessizliğin alacasına düştü bedenim. Gözlerimin hıncı, sözlerinin kılıncı düşlerimi doğrarken fildişi kadehlerden içtim aşk meyini ben. Deştikçe, karıştırıldıkça ve örselendikçe onulmaz bu yaranın korkulu bakışlarında kaldım, sözlerimin balçık üşümelerinde yarınsızlığa daldım, saplandım. Geceler paslı bıçaktı, tatlı dillerinin sofrasında, ezgisinde şerefine nice kadehler kaldırdım.
Küf bağlamış bütün safkan koşuşlarımda yelelerimi rüzgâra serdim, koştukça bizi içine çeken bir ırmakta günlerce can verdim. Kendime, yüreğime kırgın bir yüz, estikçe anılarımı bana yeniden getiren bir güz, bütün kavimlerin sonsuzlukta kaldığı bir çift göz oldum. Döşeğimdeki uykular derin, sevda çadırımda gönlüm serin kaldı. Söndürdüm sensizken tüm ışıkları, kapattım aşkın tüm perdelerini, yükledim sırtıma acının heybelerini ve kimsesizliğe yürüdüm.
Yaşamdan önceki son bahardı, gölgem gibi peşimden gelen. Bir masalın yapraklarını karıştırarak, kirli topraklarda yalın ayak yalpalayarak, okuldan kaçan bir çocuğun tanımsız korkusu, içindeki infiallerin yarınsız tortusu rengimi toprağa karıştırdı her seni düşündüğümde. Çok hülyalı bakışta kanayan dileklerim, melankoli nice sevdada çok kalp çiziklerim kaldı. Gözyaşıyla yıkanan bütün mendillerde, gecenin eteklerine tutunan tüm sevgilerde, acının gramerine çizildi resmim.
Dokunmaya kıyamadığımız o sol yanımızdan, çok yıldızlar düşürdük gecelerce. Adımlarımız sürgün kentlerin haritasına ne çok götürdü bizi biliyorsun. Oyalı mendil bıraktığımız sisliistasyonların kirli banklarında, bayram coşkusuyla yaktığımız tütsü ve buhur coşkularında her şeyimizi yüreğimizden kopardık biz. Kelimelerin bizi uzaklara götürdüğü, dalgalara bıraktığı o deniz ülkelerinden nice nice dönmedik mi sevgiyle. Gözlerindeki bensiz alınganlığın tortularında, benden başka hiç kimse alamaz gönlünü, çözemez tortunu, bilemez sendeki o kutsal yontuyu.
Sevdanın renklerle örülü o gökkuşağında her anımızın, her sancımızın raks duruşlarında aydınlığıma dane dane damlalarla nice göller olmadın mı? Sen yüreğimin nazlı sevisi, hiçbir harfin anlatamadığı, hiçbir sözün seni tanıtamadığı sevgilisi. Kalbimin Zümrüt imparatorluğunda cennetim oldun, cehennem öksüzlüğümün renk renk çarşılarında panayırlar kurdun. Bilirim ki, beni tutsak eden asaletinle, sözcüklere yol veren onulmaz cesaretinle bu sevda kamasını hiç çekmezsin yüreğimden.
Bilmelisin ki, yaşanmamış, tadına doyulmamış baharları çoktan aşmışım ben. Ülkenin bakir topraklarındaki gül destelerini gezmektir dileğim. Yalancı güneşlerin bedenimi ısıtmadığı, sevda gemilerimin bir türlü çalkantılı denizlerimin sığ kayalıklarına ulaşamadığı ülkelerde yaşıyorum. Hayat için, zaman için ve yaşamak için çıktığım bu sevgi güvertesinde sensizliğe dayanamam ben.
Kıyım hasretlerin pusulasız sularında al beni, götür uzaklara. Az sonra yine gün dönecek geceye, sensizlik düşecek kim bilir bilmeceye. Terinde harman, insansız denizlerinde tayfan, kutsal yüreğinde sevdan olayım. Aşkın dağlarda gezmediğini, sevginin ovalarda yetişmediğini, sevdanın gökkuşağından inmediğini biz sevişerek öğrenmedik mi? . Şaraba banıp yüreğimizi, birbirimize dikip gözlerimizi her açlıktan doyumlarla, her şölenden çocuksu kahkahalarla kalkmadık mı?
Gönlümüzün duvarlarındaki takvimlerin bayram coşkularında sevince kadeh kaldırıp, sessizce düşen yıldız dileklerimizde balıkçıların kaderine ağlamaktır yaşamak. Rengini denizlerden alan mavi öpüşlerinle, tüm yunusları kıskandıran gülüşlerinle martılar çekmedi mi sevgi ağlarımızı derinlerden? . Sevdamıza geceler bile çekemedi tetiğini. Sana sevdam, sana susamışlığım bitmedi, bitmeyecek. Aşkın namlusudur gözlerin, bilirim ki o tetik hiçbir zaman düşmeyecek.
Selahattin YETGİN