MADENCİ
Geri dönemeyeceğinden habersiz, yola koyuldu madenci. Oysa akşam, kızına o en sevdiği çikolatadan götürecekti. Söz vermişti çünkü, koyu bir karanlığa gömüleceğini bilmiyordu. Ve tabi, karısını son kez öptüğünü de. Tek bir kavgası vardı, ekmek parası.. Ekmeğini kazanacaktı, harama bulaşmasın diye boğazındaki lokmalar. Ekmeğini kazanacaktı, kömür karası elleriyle. Belki bazen, kızını daha çok özleyecek, biran önce gidebilmek adına evine, daha çok vuracaktı taşa toprağa.
Geri dönmeyeceğinden habersiz, bir sabah yola koyuldu madenci. Ardında dualar bıraktı. Korkarak girdiği madenden içeri" hayatını" bıraktı. Ölümün siyahlığı üzerine serildi ansızın. Madenci korktu, madenci çıkmak istediyse de başaramadı. Maden ocağının en derinlerinde, bir daha göremeyeceği oğlunu düşündü ve ardından karısını. Madenci, çıkmak için çok uğraştı sonra. Belki son nefesiyle bir daha denedi. Ama kanayan bir yürekle, öylece ölüme boyun eğdi.
Geri dönmeyeceğinden habersiz, yola koyuldu başka bir madenci. Daha gençti, yaşayacak günleri; yapmak istedikleri vardı. Üstelik evlenmemeişti bile. Paramağında ki yüzük, umutlarını da taşıyordu. Sevdiği kızın kalbini her an yanında hissedebilmek içindi o yüzük, ölümün sessiz çığlığında kaybolmak için değil. Ama kayboldu, genç adamın soğuk yüreğinde. Gözyaşlarıyla ıslanan o yüzük, bir feryadın adıydı şimdi.
Geri dönemeyeceklerinden habersiz, yola koyuldu bir grup madenci. Kömürden simsiyah olmuş tenlerinden okunuyordu yaşanmışlık. O tenler ki, bazen nefes aldığımız her dakika için utandırıyordu bizi. O tenler ki, kadir kıymet bilmenin önemini bir tokat gibi vuruyordu yüzümüze. O tenler ki, ölüm kokuyordu.
Öksüz onlarca çocuğun gösyaşları, temizler miydi, bir babanın kayıp giden canının ardından kalan kömür karası alnını? Bİr eşin, feryadı dindirir miydi, maden ocağındaki ölüm çığlığının sesini? Bir annenin yanan yüreği, yakar mıydı artık tüm sobaları, kömür yerine? Yada oğlunu, kaybetmiş bir babanın acısını yazabilir mi hiç bir kalem?
Asla! Asla anlayamıyor kimse, Soma’da yitip gidenleri. Hiç kimse anlamıyor. Boş provokatörler, meydan kolluyor, birbirine düşürmek için bizleri. Acıdan kavrulan insanların yüreğine, bir kömür de onlar atıyor. Alevlendirmek istiyorlar bu yangını. Yarattıkları bu alevde, hepimiz yanalım ve yok olalım istiyorlar.. Oysa " çizmeleri mi çıkarayım mı?" cümlesi, nasılda sızlatmıştı tüm insani duygularımızı. Ayrılığın değil, birliğin vakti artık. BIrakmalıyız, kardeşimize saldırmayı, siyaseti veya herhangi başka bir şeyi. Omuz omuza ölenlerin, omuz omuza yaptığımız desteğe ihtiyacı var, kösteğe değil. Ve tabii, semaya kaldırıpta ellerimizi, dilimiz kuruyana kadar ettğimiz dualara.
-ElifAğaç.
YORUMLAR
Güzel ve duygusal bir çalışma.
Ne anlamlı cümleler, ne değerli fikirler.
Ama,
Hırs kör etmiş maalesef gözlerimizi.
ya da kişisel çıkarlar.
Vur, kır, yık, yak, öldür.
Gerisi vız gelir.
İlla Ukrayna'ya çevirmek istiyorlar güzel ülkemizi.
Sonumuz hayır olsun diyoruz.
Bu arada,
sorumluları da unutmayalım.
Onlar de hak ettikleri cezaya çaptırılmalı.
Gerekiyor ise, siyasiler de.