- 328 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sosyal Bilinç Mi Toplumsal Bilinç Mi?
Halk sokakta ağlayabilir. Halk meydanda feveran edebilir. AB müktesebatına imza attığınızda halk doğrudan değil ama dolaylı oluşla, bunun sevincini nasıl sokağa taşırıp seviniyorsa; Soma felaketinin de acısını doğrudan değil ama dolaylı taşırmasıyla sokakta olacaktır. Bunu ayırt edemediniz mi, öfkeniz sahaya iner.
Toplumsal bilinci oluşmuş bir halk, bakanın; "485 kişi kurtarılıp; kimi sedyeyle hastaneye götürüldü; kimi de yürüyerek ocaktan çıktı gitti", demesine itibar etmez. Bakan da böylesi toplumsal bilinci oluşmuş bir halka da çabucak hemen bu cümleyi kurmaz. Hem de; "durumu 301-302 sayısıyla kapatacağız" cümlesini ifadelemez.
Bu ne demek şimdi? Koskoca devletin bakanına inanılmaz da sokaktaki sade bir zerzevatçıya mı inanılır? Hayır, ikisine de değil.
Geri toplumlar, toplumsal işleyişe dek soran sorgulayan bir halk bilinci oluşturamazlar. Bunun yerine halkı afyonlayacakları dinde olmayan, dini anlayışlarla; güya dini olan imanlarıyla; batıl şeylerden olan kontrol edici oluşla halkın; "sosyal bilinçaltının", alt yapısını oluştururlar.
Kirli siyasetler, kullandığı dille ortaya konur. Eğer; yönetim olarak biz denetimi yaptık. Şu belgesidir. Ama facia olduğuna göre burada da çok ciddi bir görev ihmal aksaması var görünüyor. Araştıracağız. Sorumluları gözaltına aldık. Biz dahil, hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapacağız diye devlet dilini kullanırsa, bu kişi görevine müdriktir. Bu da onu büyük adam yapmaz, sadece olması gerekendir.
Yok, eğer bu olaylar Nuh nebiden beri oluyor. Ne var bunda? İlk kez bizim devri iktidarımızda olmuyor ya! Biz gidince patlama olmayacak mı? Türü abuk sabuk oluşla kirli siyasetlerle kendisini ortaya koyar. Çoğu kirli siyasetlerin, bütün anlatım ve atıfları da, halkın bu sosyal alt yapı bilince seslenmekle, siyasetleri olur.
Fıtrat der, kader der, bu işin doğası der. Bunu yutup, bunu bayrak edip bununla afyonlanmaya hazır kişiler çokça vardır. Kirli siyasetin yetenekleri ve siyasette var olma sebepleri, bu sosyal alt yapılı bilinç düzlemin algısına oynamaktır. Sevinç olanı "hamdolsun biz yaptık" derler, Facia olan her şeyin imajını yani algısını bu düzlem üzerinde; kader, fıtrat, işin doğası, kumpas, paralel yapı olmakla oluştururlar.
Çoğu kez halk, bir olay ve bir durum karşısında hangi referansla durumu kritiğe edeceğini bilemez. Bu nedenle halkın zorunlu olarak başvuracağı akıl kıyasları; dinde olmayan, dinli imanlı hikâye ve siyerler olacaktır. Ki bu da doğrudan doğruya halkın afyonlanmasıdır.
Bu da ümmet olmayla, ulus olmayı; kul olmayla, yurttaş olmayı bilmemektir. Kul olmayı yurttaşlık gördükleri gibi, ümmeti de ulus görürler. Çünkü özgün ve genel bir tarih bilinçleri yoktur. Din olmayan ama ona din gibi söylenen sosyal alt yapı envanterleri, onun tarih bilincidir.
Hâlbuki ümmet inanç iman eksenli bir kültür ve anlamadır. Üreten ilişkilerde ve davranışlarda neden yoktur. Naslar vardır. Takdir oluşa göre hiyerarşi ve örgütlenme vardır. İman verileri esas alınarak yapılan bir düzenlemedir. İnsanı değil imanı yaşatmak vardır. Ölürken dahi Allah’ın verdiği akılla değil imanla gitmek vardır. İmanın olursa devlet olur der. İnsana dua eder. İnsana rahmet diler. Kader der. Sorumlu Allah’tır.
Oysa ulusun merkezinde, emek ve onun üreten ilişkiler nedenli örgütlenme kural ve kaideler ortaya koymasının bilinci vardır. Akıl ve nedenselliğin akla göre sınırlı sorumlu kılınma örgütlenmesi vardır. İnsanı yaşatmak esastır. İnsanı yaşat ki devlet olsun der. İçinde insanı konuşmayan toplumsal söz, bilinç değildir. İnsanın güvenliği için zorunlu tedbir alır. Güvensiz ortamı sorgular, cezalandırır. Kader demez. Sorumlu bellidir.
Bir bakan; "485 kişi bu faciadan kurtulmuştur" diyorsa, kurtulanların isim, adres, tutanağıyla ispatını ortaya koyar. Ki kişiler de, gidip bunları görüp, tespit edip, röportaj ve konuşmalarını yaparlar.
Yani demem şu ki devlet mantığı istatiksel çalışır. Devlet yazar, devlet kayıt tutar ve devlet nedenli çalışır. Devlet bilgiyi, olayları saklar. Arşiv ve deneyim edinir. Böylece devlet hafızası devlet aklı ve devlet mantığı ve devlet tepkisi oluşur. Vatandaş gibi değildir. Ve devlet icracısı olan kişiler iman aklıyla değil de, bu akılla konuşur. Devlet örgütlenmiş bir zorunluluğun bilincidir.
Sorumlu bir bakan da; " kimi kişiler yürüyerek gitti, kimi kişiler de sedyeyle hastaneye gitti" diye gürültüyle konuşmaz. Kayıtlarla, bu kabil dayanaklı istatistiki verilerle konuşur; "falan yerli falanca oğlu Ahmet, Mehmet yürüyerek gitti. Filandan olma, falan doğumlu Yusuf, Hüseyin’de sedyeyle hastaneye intikal ettirilerek, kurtarılmıştır der.
Toplumsal bilinci olan vatandaşlarda böylesi ispatlı söyleme itibar ederler. Vatandaş devletin kayıtlı, istatistiki somut kanıtlarla çalıştığını bilmeyince; bakana gözü kapalı; imanı gibi inanır olmaktadırlar.
Yine vatandaşın asgari bir toplumsal işleyiş kültürü olur. Söz gelimi Soma faciası bir olay yeridir. Olay yerine başbakan da olsanız, bakan da olsanız, işletme sahibi de olsanız savcıdan önce giremezsiniz. Hukuk yasa bunu gerektirir.
Neden mi? Başbakan ve bakan; yöneten, düzenleyen, işletmeye yasalara uygunlukla izin veren oluşla, siyaseten tek elden sorumlu olan kişidirler. Mal sahibi de yasalara uygunluk belgesini oluşturup belgeyi alıp işleten sorumlu kişidir. Olay yeri olaya ilişkin deliller barındırır.
Deliller barındıran bir yere siz savcıdan önce girerseniz deliler karartırsınız. Delik kararttınız mı? Hayır. Deliler karartmadınız mı? Buna da hayır. Yani olay mahallinde delil karartmak ta, delil karartmamak ta somut olmayan, fiilen olumsal bir durumdur. Her iki halden birini kuvveden fiile geçecek durumdur.
Olay mahalline savcıdan önce girerseniz delil karatmış olma kuvve olumsalınız, delil karartır olmayla ağırlık kazanıp, somut, fiili olma yoğunlaşmasına başlayışla; gerçekliğe dönüşür. Çünkü olay mahalline savcıdan önce kim girerse girsin delil karartmış, delil yaratmış olur.
Halk bu toplumsal bilinci bilişte olmasıyla, yönetimlerin liyakati olup olmadıklarını; yöneticilerin sorumluluğunu tartışır olmakla, yalanı talanı ayırt eder, seçme ayıklama yapmayı, bilişti kılacaktır.
Haklıyı haksızı belirlemenizde ölçü, iktidarı sevip sevmemeniz; olmayacaktır. İktidardaki kişilerin dinli, imanlı, maneviyatçı olup olmama öznel soyut anlamalarıyla durum, ortaya koymanız olmayacaktır. Toplumsal bilincin referanslarıyla aynı kanıya varılacaktır. Bir elinde ocağa girenlerin listesi, diğer elinde de Ahmet Kuş, Mehmet Çalışkan diye saydığı 485 can da kurtarılmıştır diyecektir.
Akıl için yol, bu gibi durumlarda bu gibi şeyler için birdir. Bunları sosyal bilinçle değil, toplumsal bilinç ile somut şeyleri söyler olacağız. Söylenecek şeyler toplumsal bilincin referansıyla ortaya konacaktır.
18.05.2014
Bu yazı 12.05.2014 Soma Kömür Ocağı Dramı nedenle yüzlerce yönetim hatalarına gına oluşla ele alındı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.