- 1688 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÇETİN CEVİZ İHTİYAR
Dil bilgisi dersi ardından konuşma dersinden birkaç erkek ve bayan arkadaşla sözlü olduk. Malum Konya havası bu, kar çiselerken aynı zamanda etrafı kuru bir soğuk kavuruyor rüzgâr da ona eşlik ediyordu yılan ıslığıyla.
Ben hiç zaman kaybetmeden tramvaya binmek için alel acele bu soğuk havada durağa vardım hızlı adımlarla. Üzerimde montum olduğu halde yine de üşümeye devam ediyordum. Çok beklemeksizin tramvay geldi ve hemen bindim yerimi alır almaz can dostum, yarenim kitabımı elime aldım her zaman olduğu gibi ve zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye niyetlendim.
Hangi durağa geldiğimizi bilmiyorum bir ara ‘’çekil bakalım oradan ‘’ diye bir ihtiyar amcanın sesi yankılandı tramvayda. Konuşkan, sempatik ve aynı zamanda hiperaktif bir amca vandamın hemen arkasındaki koltuğa oturdu. Elinde bir heybe vardı evvel onu yere bıraktı ve elinde asası ile gelen geçen milletti süzmeye başladı. Çevresinde yolculuk etme münasebetiyle çevresinde kümelenen gençlerden birisi sordu bey amca kaç yaşındasın diye esprili ve konuşmayı son derece seven ihtiyar, 18 demesin mi? Milleti bir gülmektir tuttu görünen köy kılavuz istemez düsturu çerçevesinde bu muhabbetin resmen komedyaya dönüşeceği muhakkaktı bu gidişle. İşte böylece koyu bir muhabbetin samimiyet fitili ateşlenmiş oldu bu sualle.
İhtiyarın hemen çarprazına düşen koltukta yüzü gözü boy içinde kaybolmuş kuklavâri görünüşü, fok balığı gibi kelimeleri yutarcasına konuşan ahlaken bayağı geniş bir kadın o esnada amcanın dikkatini celp etti. Kadına baktı ilk önce amca, başladı soyunmaya başlayan gençliğe kızaraktan biz İslâm’ın omuzlarda sancağının dalgalanması için kaç cephe kâfirlerle mücadele ettiklerinden bahsetti. Sonra o boya küpü kadına dönerek niye kapanmadığını sordu ve ‘’seni deli Maziye niye başını kapatmıyorsun’’ dedi. Kız tahminimce, sol görüşlü bir düşüncenin soytarılığına bürünen kukladan başka bir şey değildi. Ağzında sakız saklar gibi kelimeleri yuvarlayarak fok balığı tadında konuşmaktan zevk aldığı besbelliydi.
Yanında yaverleri diye tabir ettiğim kuyruğu niteliğinde aynı vasıflarla hemfikir birisi daha vardı. Kan emmiş yarasa gibi dudakları rujdan kızaran kız, yaşananları dikkatle izliyordu. Samimiyetlerine bakınca arkadaş oldukları neden sora ortaya çıktı çünkü ikisinin de birbirinden farkı yoktu. Ellerinden öptüğüm mübarek ihtiyar, ‘’biz cepheden cephede var olma mücadelesi verdik başa geldi bir din düşmanı milleti soydu soğana çevirdi hep Atatürk değil mi bunların sebebi’’ dedi. İhtiyarın gençliğin düştüğü kepazelikten bu yakınması üzerine bedeni şehvet torbasına biriktirdikleri ile basit bir odundan farkı olmayan boya kuklası kadın, amca öyle diyorsun da o olmasaydı nasıl bugünlere gelirdik dedi. Bir nevi varlık sebebi olduğunu iddia etti ama gel de bu yalnız benim külahıma anlat cinsinden çıktı amca.
Atatürk’ün Konya’ya hezimete uğrama endişesi ile birkaç defa cumhuriyet döneminde ziyarete yeltendiğini bu isteklerinin havada kaldığından bahsetti. Kadın Atatürk hakkında hiç öyle konuşulur mu amca dedi. İhtiyar ‘’zaten okulda sürekli gençliğe yalan tarih öğretiliyor kimse asli gerçeğinden haberdar olmak istemiyor. Neticede gençlik nefret ediyor tarih derslerinden diye’’ yakınmasına devam etti. O sol zihniyetli kadın amcayı kafalamaya çalıştı dalgaya almak ve eğlenmek niyetindeydi. Derdini veren rabbim dermanını da hızır gibi yetiştirirmiş ya sol zihniyetli kadına karşı ihtiyar amcam çetinceviz çıkmasın mı? Kadının savunduğu iddialara karşı gerek döneminden gerek Kazım Karabekir gibi tarih sahnemizde alnı ak simalarından ve onlara yapılan siyasi ve insani kıyımları bir bir ortaya serdi. Deyim yerindeyse mort olan solcu kadın, bozulduğunu belli etmemek için bir yönünü değiştiriyor, bir de laf yetiştirmeye çalışıyordu ihtiyara, espri tadında. Sanıldığı gibi münakaşa ortamında değil, espri havasında ilerliyordu muhabbet.
Millet tramvayda gülmekten kırılmıştı nerdeyse amcanın komedi ve espri yeteneği ürünü doyumsuz muhabbetine. Nükte işinin kelâm erbabı yeteneğini fazlası ile taşıyor, bunu nükteli cümlelerle aktarıyordu çevresindekilere. Hemen ihtiyarı karşı cepheden gören koltukta bir abla küçük sevimli bir yavrucağı amcaya çiklet vermesi için gönderdi çocuk ilkin çekimser kaldı. Bir müddet sonra amcanın yanına vardı. Çocuğu seven ihtiyar tuttu cüzdan niyetine kullandığı cebinden ikiye katlanmış küçük bir poşet çıkardı. Bozuk para verdi, hiç param gitti diye iç geçirmeden hem de sırf çocuğun sevinmesi için. Asıl beni etkileyen sahne burasıydı itiraf etmeliyim ki, biz dünyada yaşadıkça biraz daha tamahkâr, gözü mala ve mülke asla doymak bilmez obur yaratıklara dönüşmeye başladığımızı fark ettim.
Solcu kadın amca şimdi halimiz daha kötü deyince, Demirel zamanında soyulan bankaları, ranta kurban edilen devlet müesseselerinin tam takır boşaltıldığını, milletin hakkına nasıl hunharca girildiğini bütün yönleriyle açık ve seçik betimledi. Sen yat kalk Tayyip’e dua et, çok şükür ülkemiz iyi durumda neyi varmış güzelim Türkiye’nin diye mukabele etti. Bir müddet sonra tramvay Alaaddin’e varmıştı amca da orada yolculuğa son verdi bu nükte dolanarak veda etti. ‘’Sağ olasın şoför paşa sağ olasın’’ diyerek…
HAZIRLAYAN: KALEMDÂR 10 Aralık 2013 Salı
YORUMLAR
Sahneleri canlandırsaydın çok daha hoş, tadına doyulmaz bir yazı ortaya çıkardı. Yani konuşmaları hatırlayıp yazabilmeliydin. Kendi yolculuklarımdan bilirim, toplu taşımalarda ne hikayeler çıkar ortaya; bir dahakine kaçırma. :) Az da tarafsız olman iyi olur tabi. Özetleme yoluyla anlattığın için biraz kuru bir yazı olmuş. Tebrikler ve başarılar.
kalemdar68
Valla,
değişik bir hikaye.
Tebessüm ve şaşkınlığı aynı potada harmanlattı bize cümleler.
İhtiyar güzeldi de,
Atatürk aleyhine alenen bu şekilde yazı yazmak sakıncalı bence.
Hoş da olmamış.
Sonuçta,
milleti esaretten kurtaran komutan o.
Yeni devleti var eden politikacı.
Bu kısım yanlış olmuş.
Bir de,
her ne olursa olsun,
sol fikirli insanların bu kadar aşağılanmasını da yadırgadığımı belirtmeliyim.
Diğer kısımların her noktasına katılıyorum.