- 1947 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
Hakkınızı Helal Edin
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
O kadar çok duyguyu bir arada yaşıyoruz ki…
Acılıyız… Onca ana, baba, evladın feryatlarını duyup da yüreklerin yanmaması mümkün mü? Beklemek ne kadar zordur bilir misiniz? Hele ki canınız ölümle baş başayken… Onun nefes aldığını ümit etmek ama zamanla umudun yerini karamsarlığın alması… “Onu canlı çıkarın!” isteğinin zamanla “Ölü ya da diri bulun onu” çığlığına dönüşmesi…
Vicdan azabı çekiyoruz… Çünkü çorapları delik adamlara ters ters ve aşağılarcasına bakmışlığımız vardır bizim ya da “kokuyor” diye tiksindiğimiz emekçilerimiz… Bizler sıcak evimizde, konforlu mobilyalarımızda oturup televizyon izlerken yerin metrelerce derinliğinde hayat kavgası verenlere karşı vicdan azabımız var elbet… Öyle itmişiz ki elimizin tersiyle, her yerde, her zaman öyle alaşağı etmişiz ki, saatlerce zehirli gazın içinde kalmış, zor kurtarılmış, ölümden dönmüş bir madenci bizi yasa boğdu. Çünkü: “ Çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenir” dedi. Normal şartlarda olsa biliyor ki, çıkartmasa azarlanacak, “Ne pis şeysin sen kardeşim!” denilecek belki… Yaşamış ki biliyor, söze dökülmese bile tek bir bakış onca şey anlatır insana… O karede ben ezilmişliği, ötelenmişliği gördüm ve vicdanım yine sızladı…
Öfkeliyiz… Acı her zaman öfkeyi de beraberinde getirir hele ki acının kaynağı ihmalse… “Kader” denilmez buna, bu bir cinayettir… Göz göre göre onca ocağın sönmesine göz yummaktır. 17 Ağustos depreminde deprem değil bina öldürmüştü, kendim şahit olmuştum. Yolun iki yakasında da evler vardı. Biri askerî lojmanlar, diğeri de normal konutlardı. Sağ taraftaki binalar iskambil kağıdı gibi birbirinin üzerine düşmüş, yıkılmışken sol taraftaki binalarda yani lojmanda en ufak bir çatlak bile yoktu. Tedbirsizlik ne zamana kadar yakacak canımızı… Öfkeliyiz, çünkü “para”nın bir evladın babasız kalmasından daha önemli olması ve ölen vatandaşlarımıza değer verilmemesi, bazen “kelle”, bazen “kader kurbanı” bazen de “toz pembe, tatlı tatlı ölenler” olarak nitelendirildiği ülkemde, sabırların taşması gayet doğal…Öfkeliyiz çünkü Acılı yüreklere el kalkmaz... Çünkü babasını kaybetmiş bir evlat, evladını kaybeden bir baba, yavrusunu bir daha göremeyecek annenin her sözünün, her davranışının affı vardır. Bu öyle bir yara ki, çıldırmadıklarına şükredin... Yaralarını kanatmayın.
Empati… Gölcük Depremi’nden sonra memleketim Tire’ye gelmiştik çünkü Gölcük’te daha fazla yaşamak mümkün değildi. Her yerde cesetler, hastalıklar, ölüm ko(r)kusu… Memlekete geldiğimizin on beşinci gününde, biraz rahatlayalım diye akrabamızın düğününe götürmüşlerdi bize… O güne kadar yediğimiz boğazımızdan geçmiyordu, geceleri çığlıklarla uyanıyorduk, evlere girmekten korktuk, bahçelerde yattık… Daha on üç yaşındaydım. Düğüne geldik, oturduk ve başladık oynayanları izlemeye… Gözlerim eğlenen insanların üzerindeydi ama ruhum Gölcük’teydi. O gece ölü bebeği kucağında feryat figan ağlayan anne geldi gözlerimin önüne, “Köye daha 20 ceset bekliyoruz” diyen karşı komşumuz ve sığındığımız köye yanık bedenli iki yavrusunu kucağına alıp, feryatlarla gelen baba… Ve insanlar oynuyorlardı, eğleniyorlardı. Nefes alamadım, ağlaya ağlaya çıktım oradan. İsyanım gözyaşlarıma karıştı, ablam beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerinin içine baktım: “Orada binlerce insan ölürken, nasıl eğleniyorlar abla, nasıl?” dediğimde sarıldı bana sımsıkı.. “Ah be kardeşim, bu kadar hassas olma, n’olur” diye fısıldadı kulağıma… Hassasiyet denilen şey, yüreğe yapıştı mı kolay kolay çıkmıyor, herkesin acısını kendi acısı gibi yaşıyor insan… Günlerdir gözlerim dolu dolu geziyorum, yemek geçmiyor boğazımdan, içim kan ağlıyor…
Ders çıkarmalı, bütün bu yaşanan olumsuzluklarla baş edebilecek bir ülkeyiz biz. Öyle ki inancımızla olmaz denileni oldurmuş, Kurtuluş Savaşı’nda cephane yokken, mermi bulamazken, yollar kapalı, dört yanımız düşman askerleriyle çevriliyken biz bağımsızlığını kazanmış bir milletiz. O zamanlar başımızda parasız kalan annesine “halıları satsın” diyebilecek kadar ülkesini seven Ata’mız vardı…Görüldüğü üzere o toplu mezara gömdüğünüz tüm şehitlerimiz ak kefenleriyle gittiler cennetlerine. Toprağa ne mal ne mülk götürebilirsiniz… Ölüm gerçek, hayat yalan, ölümden kaçış yok biliyorsunuz, bari onurunuzla ölünüz… Hayır duası alarak, “milletin” refahını düşünerek...“Bir daha olmasın, bir daha yaşanmasın” gibi temennilerde bulunmak yerine yaşanmaması için tüm tedbirleri alarak…
Ateş düştüğü yeri yakıyor ama bu sefer hepimizin kalbi yandı, hepimizin… Hakkınızı helal edin yüzleri kara, gönülleri bembeyaz şehitlerimiz. Biz sizi kurtaramadık…
kalbimsomadaatarken
YORUMLAR
sedaefruz
Yüreğine sağlık bitanem.
Sesim kısık.... Konu hakkında görüş belirtemeyeceğim, bağışla.
"Keşke senin de sesin kesilse, kısılsa kökünden," dediğim,
hatta, "bugünlerde konuşuyor olman, seni okuyup, çoşa gelen ahmağa MÜSTAHAK" dediğim kalemler de var, bu sıra. Var, evet, ama genzimizi yakan duman dağıldığında konuşuruz, onları da seninle.
Selam ve sevgimle.
Teşekkürler, emeğine...
sedaefruz
Canımsın ablam...
Seda Hanım,
Beni çok duygulandıran bir yazı okudum.
Sadece bir konuyu ilave etmemi sanırım bağışlarsınız.. Türkiye' deki 30000 adet irili ufaklı maden ne yazık ki denetimden uzak , uygulanan şartlar basit ve her konu sadece kazanç üzerine.
Ayrıca korkunç bir insan ticareti de söz konusu . Durum sizin de anlattığınız gibi çok vahim. Bu durumda , bunca eksik ve aymaz bir işletmede aynen beklenen oldu bence. Üstelik elinde bir baretle kürsüye çıkıp kaza geliyor diye bağıran bir vekile rağmen.
Neden soruların biri,"Siz mecliste kürsüye sırtınızı dönüp ,nasıl sohbet edersiniz ?"olmuyor diye şaşırıyorum.
Acı ancak ateşin düştüğü yerde oluyor. Zaten güya milletçe yas tutuyoruz da ne değişiyor ki? Yine eğlenceler tam gaz, duyarlı protestolara TOMA' dan gaz , garnitür olarak tokat ve tekme . Darp edilmiş bir danışman ve ona rapor imzalayan Hipokrat yemini etmiş muhterem bir doktor. Şu raporun ne olduğunu , yedi gün neden dolayı çalışamaz raporu aldığını açıklasalar ya
Saygılarımla
sedaefruz
Saygılarımla efendim, katılımınız için teşekkürlerimle...
"Çünkü çorapları delik adamlara ters ters ve aşağılarcasına bakmışlığımız vardır bizim ya da “kokuyor” diye tiksindiğimiz emekçilerimiz… Bizler sıcak evimizde, konforlu mobilyalarımızda oturup televizyon izlerken yerin metrelerce derinliğinde hayat kavgası verenlere karşı vicdan azabımız var elbet… Öyle itmişiz ki elimizin tersiyle, her yerde, her zaman öyle alaşağı etmişiz ki, saatlerce zehirli gazın içinde kalmış, zor kurtarılmış, ölümden dönmüş bir madenci bizi yasa boğdu. Çünkü: “ Çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenir” dedi. Normal şartlarda olsa biliyor ki, çıkartmasa azarlanacak, “Ne pis şeysin sen kardeşim!” denilecek belki… Yaşamış ki biliyor, söze dökülmese bile tek bir bakış onca şey anlatır insana… O karede ben ezilmişliği, ötelenmişliği gördüm ve vicdanım yine sızladı… "
mekanları cennet olsun ki
öyledir...
de_soulmate tarafından 5/17/2014 12:05:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
Acı yaşamayan acı'yı bilemez Seda'cığım... Söyleyecek söz'üm yok yazınızın üstüne ; o kadar samimi ki hisler, o kadar gün görmüş insan hali var ki duyguların aktarılışında...
Teşekkürler tüm kalbimle
Sevgi ve dua ile
sedaefruz
İlgi ile okudum yazıyı.
Gerçekten güzel kaleme alınmış.
Konu çok güzel işlenmiş,
akıcı bir üslupla okuyucuya aktarılmış.
Tebrik ediyorum bu nedenle önce.
Sonra da,
2001 yılındaki krizde ,
çoluğu çocuğu aç kalan bir mühendis olarak,(Mühendis diyorum, işçi değil)
oradaki bir cümlenizi beğenmediğimi yazıyorum.
Beni yadırgamayınız lütfen.
Bu sayfalardaki çok insan gibi,
en kolay işi yapıp, engelleme yoluna gitmeyiniz.
Sadece,
''Bana Oğlumu Ver '' isimli hikayemin ilk bölümünün giriş kısmını sadece okumanızı rica ediyorum.
Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Ekonomiyi düzeltmişler mi?
Evet, düzetmişler.
Kıyas olarak ne alıyoruz?
Tabi ki iktidarı devraldıkları 2002 yılını.
Her şey yoluna konmuş mu?
Tabi ki değil.
Daha çok yol var alacağımız.
Bu sayfalarda,
Almanya madenleri ile, bizimkileri kıyaslayanlara rastlıyoruz.
Ağır sanayide ömrü geçen biri olarak diyorum ki;
önce ekonomimizi onların seviyesine çıkaralım,
sonra kendimizi onlarla kıyaslayalım.
Sonuçta,
canlarımızı kaybettik burada.
İlk olarak, insan sağlığı demeli,
bu yolda ilerleme sağlamalıyız.
Yazınız güzeldi.
sedaefruz
yazarlar şairler olarak bu dramı bu trajediyi yazıyoruz ama asıl geride bıraktıkları eşleri yavruları bir ömür boyu bu acıyla kıvranacaklar,,
mevla yardımcı olsun
selam ve saygıyla
sedaefruz
Yüreğine sağlık sevgili öğretmenim, sevgili kızım, okurken bu değerli yazını yüreğimin derinliklerine indi acılar, maalesef biz böyle olduk, maalesef her şey siyasi rantlara dönüştü, millet acı ile feveran ederken memleketimizi yönetenler sokak kabadayıları tavrıyla onlara tokat atmakta, onları yerlerde tekmelemekte...
Sana güzel ailene sağlıklı, başarılı ve mutluluk dolu günler diliyorum, allah korusun sizi, Toprağın Tire'den sevgiler, selamlar